Hellim/Hallumi: Kıbrıs’ın “Kömür-Çeliği”
Kıbrıs Türk toplumunun en esaslı sorunlarından biri, hem ayrılıkçı Türk milliyetçilerinin hem de tahakkümcü-dışlayıcı Kıbrıs Rum elitlerinin kurbanı olmasıdır.
Yakın Kıbrıs tarihi bunun tanığıdır.
Örneğin 1950’li yıllarda kurumsal ayrılık yaşanırken Kıbrıslı Rum yöneticiler Kıbrıslı Türkleri dışlamak için bin bir dereden su getiriyordu. Kıbrıslı Türk idareciler de hummalı bir şekilde ayrılmanın yollarını arıyorlardı.
Futbol federasyonları böyle ayrıldı. Hastaneler ve belediyeler de...
1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda dışlayıcı Rumlar ile ayrılıkçı Türklerin negatif diyalektiği devam etti.
Kıbrıs Rum liderliği Kıbrıslı Türklerin statü eşitliğini kabul etmeyip devlet kurumları içindeki konumlarını cılızlaştırmak isterken, ayrılıkçı Kıbrıs Türk liderliği bu hamleleri ayrılıkçı amaçları için kullanmayı hesaplıyordu.
Sonunda, Kıbrıslı Türkler devlet dışında kalıp çok zor duruma düştüler.
Bu olumsuz diyalektik kesintisiz olarak günümüze kadar devam etti.
Örneğin yakın geçmişte futbol federasyonlarının bir formül çerçevesinde işbirliği yapmaları konuşuluyordu. Kıbrıs Türk futbol kulüpleri dünya futbolunun parçası haline gelebilirdi. Fakat bu fırsat da heba edildi.
Bir tarafta ayrı egemenlik peşinde koşan Kıbrıs Türk ayrılıkçıları, diğer tarafta da tahakkümcü Rum elitleri uzlaşma arayışlarının önünü kestiler.
Fakat gerçek şudur ki, ne bir taraf tahakküm kurabiliyor, ne de diğer taraf meşru olarak ayrılabiliyor.
Durum yıllardır böyle olduğu halde, uzlaşarak kalıcı bir çözüme yönelmiyorlar.
Mantaliteleri buna müsait değil!
Daha daha vahimi, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme yönelmedikleri gibi, işbirliği yapmayı da kabul etmiyorlar. Hatta, iki toplum arasında olası işbirliğinin önünü kesmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu yüzden, sağlıktan çevreye, spordan enerjiye kadar hiçbir hayati konuda işbirliği olmuyor.
Oysa Kıbrıs’ın AB üyesi olması, ticaretten çevreye, sağlıktan enerjiye kadar bir dizi alanda iki toplumun yararına olan projeleri hayata geçirme imkanı sunuyor.
Bu imkanlardan yararlanmak için “federalist” olmak gerekmiyor!
Nasıl ki, yüzlerce yıl savaşan Avrupa devletleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “artık yeter” deyip işbirliğine yöneldilerse, Kıbrıs’ta da “artık yeter” deyip kalıcı işbirliklerine yönelmek gerekiyor.
Avrupalılar kömür ve çelikten başlamışlardı.
Kıbrıslılar da ülkenin en önemli ürünü olan Hellim/Hallumi’den başlayabilirler.
Nitekim bugünlerde Avrupa Komisyonu, Anastasiadis-Akıncı mutabakatına (2015) dayanarak, Hellim üretiminin coğrafik tescilinin yapılması ve Yeşilhat Tüzüğü’nde değişikliğe giderek Kıbrıslı Türk üreticilerinin de bu coğrafi tescili alabilmesi ve Avrupa Pazarı’na girebilmesi için yoğun temaslar sürdürüyor.
Coğrafi tescil, ürünün sadece belirtilen kriterlerde ve belirtilen bölgelerde, geleneksel şekline uygun olarak üretilmesi anlamına gelir.
Hellimin coğrafi tescili bu ürünün sadece Kıbrıs adasında olmasını zorunlu kılacak ve bu Kıbrıslı Türk üreticilere büyük bir fırsat sunacak.
Bunun için, yüksek kalite ve hijyen standartları, yerli üretim girdisi, geleneksel yöntemler ve sıkı denetim gibi bir dizi koşulun yerine getirilmesi gerekmektedir.
İthal hayvan, süt veya hayvan yemi ile yapılan üretimlerin satışı mümkün değildir!
Böyle olduğu halde, birileri Türkiye’den koyun getirmekten söz ediyor.
Kalıcı sonuç almaya çok yaklaşıldığı bir ortamdayız ve çok dikkatli olmalıyız.
Tarih tekerrür etmesin ve Kıbrıslı Türkler bir kez daha kaybetmesin!