Hem ekmek bütün, hem köpek tok olmaz…
Hızlandırılmış müzakereler tamamlandı. Liderlerin Temmuz sonu kararlaştırdığı ve 14 Eylül’e kadar neredeyse günaşırı yapacakları 7 görüşme, bir artırılarak 8 görüşme olarak gerçekleşti.
Görüşmelerden sonra yapılan ortak açıklama beklendiği gibi “etliye, sütlüye dokunmayan” bir açıklama oldu.
Ortak açıklamayı Eide yaptı. Eide “4 başlıkta kayda değer ilerlemeler” olduğunu, geriye kalan “Toprak ile Güvenlik ve Garantiler’de ise sadece beyin cimnastiği yapıldığını” söyledi.
Eide liderlerin 25 Eylül’de New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile biraraya geleceklerini ve “ilerlemeleri ve karşılaşılan engelleri Ban ile paylaşacaklarını ve Ban’dan şahsi katkısını artırması talebinde bulunacaklarını” söyledi.
14 Eylül’de yapılacak ortak açıklamada elbette sonuç beklenmiyordu. İşin önemli kısmının New York’a kalacağı belliydi. Bu nedenle yapılacak ortak açıklamadan çok şey bekleyenlere biraz daha sabırlı olmalarını söylemekten başka yapacak birşey yok.
Şimdi gözler New York’a çevrilecek. Ancak bana göre New York zirvesinden de umutları artıracak ve çözümü yakınlaştıracak sonuç beklememek gerekir.
Zirvenin asıl hedefi 5’li konferans çağrısı yapılmasıdır. Ancak Rum Ulusal Konsey toplantısında müzakerelerde gelinen nokta dışında 25 Eylül’de New York’ta gerçekleşecek üçlü zirveyle ilgili de açıklama yapan Anastasiadis “zirvenin toplam 45 dakika süreceğini, New York’taki zirvenin devamı olmayacağını, yani Genel Sekreter’le tek bir görüşme olacağını belirtti ve Anastasiadis, bu görüşme sonrasında ne yakınlaşmaların ne de bundan sonra atılacak adımların kaydedileceği teyidinde bulunarak, “Ara anlaşma da hakemlik de kabul etmeyeceğim” dedi.
Anastasiadis, toplantı sonrasında muhatap olduğu, partileri sakinleştirip sakinleştirmediği sorusuna karşılık “sakinleşip sakinleşmeyecekleri bana bağlı değil. Bulunduğumuz noktaya dair çok net bir görüntü ortaya koydum, dolayısıyla her birinin iyi niyetine kalmış” dedi.
Şimdi anladınız mı Rum tarafında nasıl bir tablo olduğunu. Bereket Kıbrıs’ın güneyinde % 60’I temsileden Disi ve Akel gibi 2 büyük parti Anastasiadis’e ve müzakere sürecine açık destek veriyor. Yoksa her biri %3-5 civarında oy alan marijinal partilere kalsa Kıbrıs çoktan bölünmüştü.
Buna rağmen Anastasiadis’in açıklamaları, Eide’nin yaptığı açıklama ile parallel değil. Bu da Anastasiadis’in bu küçük partileri sakinleştirmek için özel çaba harcadığı anlamına gelir.
Kıbrıs yeniden bütünleşmek için daha ne kadar bekleyecek?
Bölgede süren sıcak savaşlara ve yeni gerilimlere bakarak konjonktürün her an değişme olasılığını da dikkate alırsak Kıbrıslılar neden bir adım önlerini görmekten acizdirler?
Neden “hem ekmeğin bütün, hem de köpeğin tok” olmasını istiyoruz?
İki toplum da neden istemlerinin maksimumunu elde etmek ister de ülkenin yeniden birleşmesi için bunun biraz altına razı olmayı hazmedemez?
Gerçekten bunları anlamakta zorlanıyorum. Bunu yapmakla kaybediyoruz. Her geçen günle beraber biraz daha fazla kaybediyoruz. Giderek bunun geriye dönüşü de mümkün olmayacak.
Unutmayın 2004’te yakaladığımız şansı Kıbrıslı Rumlar ellerinin tersi ile ittiler. Bir sonraki şansı belki 12-13 yıl sonra yakalayabiliriz. Ama bunu da tepersek bilelim ki bundan sonraki için kolay kolay şans yakalayamayabiliriz.