1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Hem Kıbrıs’ın kültürel derinliklerinde hem de okyanusların coşkun sularında yüzmek istiyorlar
Hem Kıbrıs’ın kültürel derinliklerinde hem de okyanusların coşkun sularında yüzmek istiyorlar

Hem Kıbrıs’ın kültürel derinliklerinde hem de okyanusların coşkun sularında yüzmek istiyorlar

3 Kıbrıslı müzisyenin oluşturduğu Magnetic Faces verdikleri ilk konserle müzik yaşamına adım attılar

A+A-

Murat OBENLER

Hem kendi kültüründen hem de farklı kültürlerden beslenerek Kıbrıs’ın bilinmeyen derin kültüründen de beslenerek, yaşadıkları coğrafyadan da beslenerek müzikal yorumlar yapma amacıyla bir araya gelerek Magnetic Faces adıyla yola çıkan Hüseyin Kırmızı (Japon), Akmet Akınsel ve Özbil Kurtulmuş ile hem projenin oluşum süreçlerini hem de farklı sularda yüzme hedeflerini  konuştuk.

 

“Farklı enstrümanları denemeyi, seslerini severim. Çeşitli kültürlerin enstrümanları hep ilgimi çekmiştir"

Konserde piyano ve handpanı birlikte kullandığını gördüğümde Hüseyin Kırmızı’nın aklında kullanmak istediği ikinci bir enstrüman mı vardı sorusu geldi. Küçüklükte genelde piyano, keman, gitar üçlüsü ile bu yolculuğa başlanır ve bazı müzisyenler daha sonra enstrüman kullanımını çeşitlendirir.

Hüseyin Kırmızı: Babamın müzisyen oluşundan dolayı evin enstrümanlarla dolu olması benim küçükken müziği seven bir çocuk olmamı sağladı. Evde enstrümanlarla takılıyorduk. Ben müzisyen olarak farklı enstrümanları denemeyi,seslerini severim. Çeşitli kültürlerin enstrümanları hep ilgimi çekmiştir. Bunların arasında kendimin olan Çin kemanı, İrlanda’dan Tin Whistle, İskoç’dan bagpipe,teremin, akordion, balalayka var. Magnetic Faces projemiz etnik öğeleri de içerdiği için o yüzden elimizden geldiğince etnik enstrüman da kullanmak istedik. Handpan bunların başlangıcı oldu. Zamanla bizim kültürümüze ait bigavlimiz, kemanemiz, lauta vb. de kullanmayı düşünüyoruz. Hatta Balkanlar’dan, Avrupa’dan, Asya’dan etnik enstrümanları da kullanarak müziğimizi çeşitlendirmek istiyoruz.

 

“Eski projelerimden bir şeyler de bu projede vardır. Müziğin farklı janrlara bölünmüş olmaması lazımdır. Benim felsefem müziğin tek olduğudur”

Ben konseri dinlerken Cyprus Syndrome, Color et Soner, Ucubeler Sirki albümleri ve gerek Kıbrısta gerekse yurtdışında içinde yer aldığın diğer projeler de gözümün önünden geçti. Daha önceki projelerle bunun arasında tematik bir bağlantı hissettim. Neler söylersin projelerin arasındaki bu geçişlerle ilgili?

Kırmızı: Evet onlardan bir şeyler de bu projede vardır. Nasıl birçok enstrümanın sesini, icra edilmesini seviyorum birçok müzik türünü de seviyorum. Yıllar içinde birçok müzik türü dinledim. Çok çeşitli bir müzik yelpazemin olduğunu düşünüyorum. Müziğin farklı janrlara bölünmüş olmaması lazımdır. Benim felsefem müziğin tek olduğudur. İnsanlığın başlamasıyla beraber müzik başlar ve hala daha gelişerek devam eder.  Yıllar içindeki bilgilerim, yaşanmışlıklar, pratiklerim birleşince kendime ait birşeyler ortaya çıkmaya başladı. Bunları daha önceki çalışmalarımda yavaş yavaş belli etmeye başlamıştım. Bunu son bir yıldır daha da fazla içselleştirip ortaya çıkarmak istiyordum. Ahmet ve Özbil arkadaşlarımla kafa kafaya vererek kendi soundumuzu oluşturduk. Bu projede her üçümüzden de bir şeyler bulmak mümkündür. Bu çeşitlilik projeye kesinlikle yansıyor. Müzik daha somut bir kavram olduğu için kategorilere ayırmayı doğru bulmuyorum. Evet bir rock, pop, caz, klasik vs. müzik var. W.A.Mozart’ın yaşadığı dönemde onun yaptığı müzik çok yeni bir şeydi. Ona ne isim vermek gerekir? Barok’tan Klasiğe geçiş döneminde klasikçilerin yaptığı da çok yenilikçiydi. Bugüne geldiğimizde klasik müziğin dönemleri olduğunu görüyoruz. Müzik yolculuğuna devam ediyor, biz sadece icracılarız. O büyük kaynaktan parçacıkları toplayıp, puzzle parçacıklarını birleştirerek tekrardan birşeyler yaratmaya çalışan insanlarız.

img-4941.jpg

“Lisede davula başlayana kadar hep televizyon üstünden gittim. Orkestral müziklere hep ilgim oldu. Trio olarak çalmak çok güzeldir. Bu projenin bambaşka bir tarafı var”

Grubun diğer üyelerini de biraz daha yakından tanımak isteriz. Sizlerin nasıl bir müzik yolculuğu oldu?
Ahmet Akınsel: Benim müzikal yolculuğum enstrümanla başlamadı. Ailem beni Kral TV’nin önüne kordu ve bütün gün onları dinlerdim. Daha sonra MTV, VH1 ile rock, reggae müziği de keşfettik. Davula başlayana kadar hep televizyon üstünden gittim. Lisenin başında davul çalmaya başladım ve zevkim tamamen değişti. Rock ve metal müzikler beni heyecanlandırıyordu. Benim yeğenim Doğukan Sözcü davul çaldığı için onu görüp merak saldım, Yusuf Çerkez’den 1-1,5 yıl ders aldım. O özel ders vermeyi bırakınca kendim (YouTube’ye de yanıma alarak) öğrenme sürecimi sürdürdüm. Progressive rock ve metal çok dinleyerek kulağımın piştiğini hissettikten sonra cazdan latine, poptan reggae’ye ve orkestral müziğe herşeyi dinlemeye çalıştım. Orkestral müziklere hep bir ilgim oldu. Piyasada Türkçe de çalıyorum ama ben rock ve metal müzikten zevk alıyorum. Özbil ile geçen yıl Boombox adlı bir R&B müziği bazlı projeyi hayata geçirdik ve ona da devam ediyoruz ama bu projenin bambaşka bir tarafı var. Trio olarak çalmak çok güzeldir. Kendimizden birşeyler koyması kolay, davula bendir gibi başka enstrümanlar da ekleyerek devam etmeyi düşünüyorum.

Bana da sonsuz bir açıklığı olan bir projeymiş gibi geldi.
Hüseyin Kırmızı: Aynen öyle.

 

“Bas gitara başlama nedenim R&B müziğidir. Lise sona doğru enstrüman çalmaya başladım. Şu anda doktoramı yapıyorum”

Özbil seni de dinleyelim…
Özbil Kurtulmuş: Ben de R&B müziğinden çok beslendiğimi söyleyebilirim. Bas gitara başlama nedenim R&B müziğidir. Lise sona doğru enstrüman çalmaya başladım. Kısa bir gitar tecrübesinden sonra bas gitarla devam ettim. Müzik okumaya da hızlıca karar vererek İngiltere’ye gittim,bazı sorunlar olunca mecburen Kıbrıs’a geldim. Okulu YDÜ’de bitirdim ve şu anda da doktoramı yapıyorum. Tez konum ise Kıbrısta okumaya gelen yabancı öğrencilerin müzik kullanarak Kıbrıs kültürüne nasıl adapte edilebileceği üzerinedir.

img-4947.jpg

“Senelerdir kafamda böyle bir proje yapmak vardı. Nasıl yapacağımı keşfettikten sonra kiminle yapacağım sorusuna cevabı da Ahmet ve Özbil ile buldum. Son 8 aydır birlikte kafa patlatarak ortak bir sound çıkarttık”

Projenin farklı kuşaklardan, eğitim süreçlerinden geçerek gelen 3 kişiden oluşması büyük bir zenginliktir. Nasıl bir oluşum süreci oldu?
Kırmızı: Senelerdir kafamda böyle bir proje yapmak vardı. Nasıl yapacağım konusunda devamlı engellerle karşılaşıyordum. Nasıl yapacağımı keşfettikten sonra kiminle yapacağım sorusu geldi. O soruya cevabı Ahmet ve Özbil ile buldum. Müzikten öte arkadaşız. Düzenlemeleri yaparken kafamda bazı bas ve davul bölümleri oluştu ve onlara da güvendiğim için biraraya gelerek yola çıktık. Son bir yıl oldukça kafa patlattım, son 8 aydır da birlikte kafa patlatarak ortak bir sound çıkarttık. Son 6 aylık prova sürecinde daha çok içinde etnik unsurların olduğu üretime odaklı, kendimizden de olan birşeyler üzerinde çalıştık. Folk müziğin olduğu yerde ses de olması gerekir. En son bizim kültürümüzdeki türkülerden de bir tane yapmak istedik.

 

“Diğer projelerimde de olduğu gibi bu projede de çeşitli konuk sanatçılar yer alacak. İlk konserde Miray Çakır vardı. 4 Kasım konserinde ise Begüm Tekakpınar olacak”

Doğalında bir ses ihtiyacı çıkıyor değil mi? Senin eski projelerinde de vardı zaten.
Kırmızı: Benim diğer projelerimde de gördüğünüz gibi bu projede de çeşitli konuk sanatçılar yer alacak. Bu Rüstem’deki ilk konserde Miray Çakır, Hanaylar Yaptırdım türküsünü(ağıt) çok iyi okudu. Buradan bir kez daha kendisine teşekkürler. 4 Kasım tarihindeki Bellapais konserimizde (22.Uluslararası Kuzey Kıbrıs Müzik Festivali kapsamında) bizlere konuk sanatçı olarak Begüm Tekakpınar yer alacak ve içinde Kıbrıs’tan parçalar da olacak toplam 4 eseri seslendirecek.

 

“Ana fikir her zaman üretimdir. Kuzey Kıbrıs’ta müzisyen diye geçinen kişiler ortalıkta geziniyor ama gerçekten sanat ile uğraşanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bu 10 kişiden de 3 tanesi üreten insanlardır”

Projenin ana fikrini de konuşmak isterim?
Kırmızı: Ana fikir her zaman üretimdir. Kuzey Kıbrıs’tan konuşursak arkadaşlar kusura bakmasın ama müzisyen diye geçinen kişiler ortalıkta geziniyor ama gerçekten sanat ile uğraşan kişilerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Bu 10 kişiden de 3 tanesi üreten insanlardır. Sanat tarihine baktığımızda üreten sanatçıların eserlerini bizler bugün icra ediyoruz, yorumluyoruz vs. Burada amacımız hem kendi kültürümüzden hem de farklı kültürlerden beslenmek, Kıbrıs’ın bilinmeyen derin kültüründen beslenerek, coğrafyamızdan da beslenerek müzikal yorumlar yapacağız. Bir ülkenin tanıtımını tıp, bilim,sanat ya da spor yapar.

foto-6-065.jpg

“Müzik üretmekten daha çok projenin adıyla uğraştık. Manyetik Yüzler konsepti ile manyetik alanlar içinde kaybolan insanlar için daha temiz ve düzgün bilgiye, daha organik bir yaklaşım getirmek istedik”

Konserde Magnetic Faces isminin Spotify’da olmayan bir isim olduğu için konduğunu söyledin. Başka hangi isimleri düşünmüştünüz?
Kırmızı: Müzik üretmekten daha çok projenin adıyla uğraştık. Bizi yansıtan bir şey bulduk ama o isim Spotify’da var. Bir iki,bir iki derken bu ismi bulduk ve yokken biz de bunu sahiplendik. Konser öncesinde dağıttığımız kitap ayraçları ile insanların telefonlar vasıtasıyla kolayca ulaştıkları dijital dünyadan (ki oradaki bilgilerin çoğu çer çöp, oldukça gereksiz) gerçek bilginin olduğu kitaplara yönelmeleri için bir farkındalık yaratmak istedik. Bu dijital dünyada herkesin elindeki telefondan yaydığı manyetik alan ve buradan üretilen Manyetik Yüzler konsepti. Manyetik alanlar içinde kaybolan insanlar için daha temiz bilgiye, düzgün bilgiye daha organik bir yaklaşım getirmek istedik.
Akınsel: Biz bir üretim yapıp bir platformda bunu yayınlayarak dünyayla buluşturmak istedik. Spotify’da bu ismi kullanarak ilerleyeceğiz. Bu platformlar önemli.

 

“Müzik bize ne istediğini söyleyecektir bu doğrultuda ister Güney Kıbrıs, ister Kuzey, Doğu veya Batı’dan nereden gerekiyorsa müzisyeni de projeye katabiliriz”

Konserde tuşlu, vurmalı ve tellilerden oluşan bir enstrüman seçimi gördüm. Hiç üflemeli olmaması dikkatimi çekti. Bu enstrüman seçeneği sadece bu konsere mü özgü bir durumdu?
Kırmızı: Bizim klasik caz trio formatında (piyano,gitar ve davul) bir yapımız var. Müziğin getirisi olarak onlara elektronik ve etnik enstrümanlar da ekledik. Gelecek zamanlarda bigavlisi, bandurası da eklenebilecek. Müzik bize o yolu gösterecek. Müzik bize ne istediğini söyleyecektir bu doğrultuda ister Güney Kıbrıs’tan, ister Kuzey’den, Doğu’dan veya Batı’dan nereden gerekiyorsa müzisyeni de projeye katabiliriz.

img-4921.jpg

“Konserin tümünün bir kompozisyon olmasını amaçladık. Birçok bölümün bir araya geldiği tek bir kompozisyon yaratmayı amaçladık”

Ben konser sonrası sakin kafayla düşündüğümde ayrı ayrı parçalardan daha ziyade kısa bir es vererek devam eden uzun bir hikayenin birbirine bağlanan farklı bölümlerini dinlemişim hissine kapıldım. Mistik ve etkileyici de aktı bu hikaye.
Kırmızı: Bu hissi verebildiysek ne mutlu bize. Bizim anlatmak istediğimiz bir hikaye var ve sen de bu hikayeyi görebilmişsen ne mutlu bize. Konserin tümünün bir kompozisyon olmasını amaçladık. Birçok bölümün bir araya geldiği tek bir kompozisyon yaratmayı amaçladık.

Son parça Mustafa Big Red’deki Mustafa kimdir acaba?
Kırmızı: Benim dedem Şilluralı Mustafa Kırmızı. Bildiğim ailemizdeki ilk müzisyen. Bigavli çalardı.

 

“Devlet tarafından sanata destek hiç yok”

Hüseyin Kırmızı ile son yaptığım röportaja baktığımda ülkede sanata verilen değerin içler acısı olduğunu söylemiştin. Şimdi neler söylemek istersiniz?
Akınsel: İnsanlar maalesef müziği bir eğlence aracı olarak görüyor (istisnalar hariç). İnsanlar dijital müzik platformlarından birçok müziğe ulaşmaktadır. Örneğin oradan bulup beğendiği ve her gün severek dinlediği bir grup ülkemize gelip şu şu mekanda sahne alıyor desen o konsere gelmezler. Müziği eğlenceye endeksleyen çok büyük bir dinleyici kitlesi var. Müzik Günü, Sanat Günü kutlanır ülkede ama telif hakları yasası konusuna gelince devlet, hükümet(ler) kılını kıpırdatmıyor. Başka örnekler de sayabilirim ama ben durumu pek parlak göremiyorum. Böylesi projelerle bu zincirleri kırmaya çalışacağız. 

Kurtulmuş: Ben sözü hocamıza bırakayım.

Kırmızı: Büyük harflerle yaz bence. DEVLET TARAFINDAN SANATA DESTEK HİÇ YOK. Ne münasebet. Sanat politikası yapacan, ülkeni sanatla tanıtacan. Peeee… Sanat hep tu kaka. Siyasiler de okuyacaksa düşünsünler biraz diye söylüyorum. Sanat yaratmaktır. Yaratım iki unsur için kullanır: Bir tanrı yaratır bir de sanatçı yaratır. Burdan bin Varşovaya in orada senin indiğin uluslararası havaalanının adı ünlü besteci Frederic F. Chopin’e ithafen Varşova Chopin Havaalanı’dır. Avusturya, ünlü bestecileri Mozart’tan Beethoven’den adeta para basar. Turizmin bir numaralı isimleridir. Biz lazım kültür turizmini ağzımıza almayalım. Halkımızda ise sanat kavramı yanlış anlaşılıyor. Sanatçı potansiyeli olan çok güzel, iyi, zeki insanlarımız vardır ama onların arkasında duran bir devlet yoktur.
Yüzyıllar öncesine gittiğimizde arkeologların bulduğu şeyler kemikler, duvardaki çizimler ve kemiklerden yapılmış flütlerdir. Tarihi bunlar üstünden yazıyorlar.

 

“Projemize de çok inandığımız için yurtdışında da sahneler kovalayacağız”

Konserde “Daha farklı sularda da yüzmek için bu projeyi yaptık” söylemin çok etkileyiciydi. Nedir tam olarak düşündüğünüz?
Kırmızı: Biz kaliteli üretime büyük önem veriyoruz ve projemize de çok inandığımız için yurtdışında da sahneler kovalayacağız.


KISA KISA….KISA KISA….KISA KISA….KISA KISA

Vivaldi Metal Project… Epik

Cyprus Syndrome… Daha da epik

Mistheria… Çok güzel bir İtalyan klavyeci

Async… Çok kaliteli bir proje,dostluk

Color et Sonor… Ruhum

Ucubeler Sirki… Ortadoğuda bir ülke

Erendil…. J.R.R.Tolkien

Coverdose… Kardeşlik

Magnetic Faces… Okyanusa açılma

Lefkoşa Belediye Orkestrası… Emek

Bozan Oratoryosu… Sanat

Klasik müzik… Uyum

Rock müzik… Dışavurum

Caz müzik… Dışavurum 2

Pop müzik… Günümüzün gerekliliği

Etnik müzik… Köklerimiz

Nova-Era (çocuklar)… Hayatım,yeni dönemim

Piyano… Dostum

Handpan… Dostumun arkadaşı, mistik

Bu haber toplam 2370 defa okunmuştur