HEP BANA
Aradı.
“Acilen seni görmem lazım” dedi.
“Niçin?” demedim.
“Tamam, hemen geliyorum” dedim.
Çıktım, gittim.
Dertleri varmış.
Anlattı.
Konuştuk.
Elimden gelen vardı, yaptım.
Başta morali bozuktu.
Ayrılırken daha iyiydi.
Teşekkür etti.
Vedalaştık.
* * *
Başka bir gün mesaj attı.
“Sıkıntılıyım” diye.
Hemen aradım.
Anlattıkça anlattı.
‘Çok büyük sorunları’ vardı.
‘Hayat zor’du.
Onun için tabii…
Dinledim.
Moral verdim.
Sonunda keyfi yerine geldi.
Espri bile yapmaya başladı.
Telefonu kapatırken gülüyordu.
* * *
Yine bir gün çıktı, işyerine geldi.
Yine çok dertliydi.
Bazen ekonomik, bazen duygusal, bazen ailevi, bazen işyeriyle ilgili…
Mutlaka sürekli bir sıkıntısı, derdi vardı.
Herkes gibi!..
“Bugün menüde ne var?” dedim.
Söyledi.
Her zamanki gibi baktı yüzüme…
‘Yardım et’ bakışıydı bu…
Yıllardır onu tanıyordum.
Bu bakışın tercümesini çok iyi biliyordum.
“Bak” dedim…
Konuştum.
Dinledi.
Rahatladı.
Öyle ayrıldık.
* * *
Onun sürekli bir ‘derdi’ vardı.
Mutlaka.
Ne zaman ararsa mutlaka ‘acilen’ görüşmemiz gerekiyordu.
Sorunlarını çözmem, yardımcı olmam gerekliydi.
Her seferinde film benzer biçimde başlayıp sonlanıyordu.
* * *
Sonra bir gün aradım, “Uygun olduğunda bir konu var, yardımın lazım” dedim.
Bin bir dereden su getirdi.
Çok yoğunmuş.
Zaten başını kaşıyamıyormuş bu aralık…
Hem evde de sorunları varmış.
İşyerinde hazırlanması gereken projelerle boğuşuyormuş.
Yurtdışına da gidecekmiş zaten…
“Bakayım ajandama da seni ararım” dedi.
Teşekkür ettim.
“Yok, kalsın” dedim.
Telefonu kapattım.
Kapatış o kapatış…