1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Hep ‘işbirliği’ deniyor ama içeriği yok”
“Hep ‘işbirliği’ deniyor ama içeriği yok”

“Hep ‘işbirliği’ deniyor ama içeriği yok”

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in pandemi döneminde ilk defa bir toplantıya üç gün ayırdığına dikkat çekti.

A+A-

Ödül Aşık ÜLKER

Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Sözen, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in pandemi döneminde ilk defa bir toplantıya üç gün ayırdığına dikkat çekerek, “Bu boşuna atılmış bir adım değildir. Bence başka planlar da var. Bunu zamana yayıp, diğer önemli aktörlerin de desteğini alarak ilerlemeyi, bu işi bir sonraki aşamaya yani resmi müzakerelerin başlayabilmesi için ortak zemin aşamasına taşımayı planlamaktadır” diye konuştu.

Türkiye’nin gerek ABD, gerekse AB ile ilişkilerinin önümüzdeki aylarda nereye doğru evrileceğinin, Türk tarafının Kıbrıs konusundaki duruşunda belirleyici olacağını da söyleyen

Prof. Dr. Ahmet Sözen, gayriresmi toplantılarda söylenenlerin bağlayıcı olmadığını belirterek, Türk tarafının söylediklerinin gerçekleşme olasılığının olmadığını söyledi.

Prof. Dr. Ahmet Sözen, “Türk tarafı ya pozisyonunu esnetip eski pozisyonuna dönecek, ki bu her zaman mümkündür, ya da bugünkü pozisyonda devam edecek. O zaman da, bu toplantının kapanışında hiç bir tarafa suç yüklemeyen genel sekreter, büyük ihtimalle ileriki bir toplantı sonunda bir tarafı suçlayacaktır. Öyle bir şey olursa, Türk tarafı uluslararası toplum nezdinde çok problemli bir duruma düşecektir” dedi.

Sadece Türkiye’nin esneyip geleneksel parametrelere dönmesinin yeterli olmayacağını, Rum liderliğinin de maksimalist pozisyonlarından çıkması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sözen, mevcut ortamın Kıbrıslı Rum Lider Anastasiades’e “ben yerleşik BM parametreleri ışığında federasyona hazırım” rolünü oynama imkanı verdiğini kaydetti.

 

“Sürpriz yok”

  • Soru: Crans Montana’dan yaklaşık 4 sene sonra bir hareketlilik oldu ve Cenevre’de gayriresmi 5+BM Kıbrıs toplantısı yapıldı. Bu toplantıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Benim için sürpriz yok. “Ortak zemin bulundu” şeklinde bir sonuç çıksaydı bana sürpriz olurdu. BM Genel Sekreteri’nin bu işi zamana yaymasını beklediğimi ve bir veya iki tane daha gayriresmi toplantı yapılacağını öngördüğümü daha önce söyledim.
    Biz Kıbrıslılar, Kıbrıs meselesine duygularımızla, özlemlerimizle, dileklerimizle, umutlarımızla yaklaşıyoruz ve bu tür toplantıların başarılı şekilde sonuçlanmamasından umutsuzluk veya üzüntü duyabiliyoruz. Ama bir uzman olarak, tüm insani duygulardan arınıp, dünyadaki birçok başka uyuşmazlıktaki gidişata, süreçlere baktığım zaman, bu tür bir toplantıdan çok başarılı bir sonuç çıkması bakımından hiç iyimser değildim. BM’nin “ne haliniz varsa görün” gibi bir noktaya girmeyeceğini, tam tersine diyaloğu ve potansiyel olarak daha sonra başlayabilecek resmi müzakerelerin önünü açık tutmak için bu süreci zamana yaymasını bekliyordum, zaten olan da odur.

 

  • Soru: Kıbrıs Türk tarafı görüşlerini yazılı olarak da verdi. Bunlar zaten Tatar’ın seçim sürecinde ve Cumhurbaşkanı seçildikten sonra hep dile getirdiği şeylerdi. Bu görüşlerin yazılı olarak verilmesini bekliyor muydunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Bekliyordum ama yazılı olup olmaması o kadar önemli değil diye düşünüyorum, yani sözlü olarak, kağıda bakıp bunları yine söyleyebilirdi, gayriresmi bir toplantıda çok büyük bir farkı olacağını düşünmüyorum. Zaten bunların dile getirileceğini biliyorduk.

 

“Anastasiades ‘Hayal kırıklığına uğradım’ derken, bence içinden kıs kıs gülüyordu”

  • Soru: Herkes biliyordu ama Rum lider Anastasiadis duydukları karşısında hayal kırıklığına uğradığını söyledi.
  • Prof. Dr. Sözen: Anastasiades çok iyi bir tiyatrocudur, poker facetir. Aslında birçok defa gerçek anlamda inandığını değil, başka şey söylediği de kanıtlanmıştır. “Hayal kırıklığına uğradım” açıklamasını yaparken bence içinden kıs kıs gülüyordu. Hayal kırıklığı değil, tam tersine sevindi diye düşünüyorum. Çünkü Kıbrıs Türk tarafının yaptığı önerilere baktığınız zaman, bunların hem geleneksel Türk dış politikasının yıllardır izlediği pozisyonun, hem de  iki tarafın Doruk Anlaşmaları’ndan beridir üzerinde anlaştığı çözüm parametrelerinin dışında olduğu barizdir. Bir taraf, “bu kadar yıldır üzerinde anlaştığımız zemindeyim, BM Güvenlik Konseyi tarafından karar altına alınan parametrelerin tarafındayım” derken, diğer taraf “Bugüne kadar denedik olmadı, gelin parametreleri değiştirelim” diyor. Anastasiades’in kendisi federasyona hazırdır demiyorum, onun da karnesi bu konuda bozuktur ama mevcut ortam ona “ben yerleşik BM parametreleri ışığında federasyona hazırım” rolünü oynama imkanı veriyor.

 

“Şu anda doğru ve sağlıklı teşhis koymak çok zor”

  • Soru: Türk tarafının pozisyonunu, politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Sözen: Türk tarafının bugün izlediği politikayı, biraz da şeytanın avukatlığını yaparak yorumlarsam, bunu iki şekilde açıklayabilirim. Birincisi, Türkı tarafı “Gerçekten yeni bir dünya düzeni oluşuyor, güç dengeleri değişiyor. Federasyon artık mümkün değildir” deyip, Kıbrısla alakalı geleneksel Türk dış politikasının pozisyonunda gerçek anlamda radikal bir değişim yapıyor olabilir. İkincisi de, bu, esas resmi müzakereler başlamadan el yükseltip, başlayacak olan müzakerelere daha iyi pozisyonla başlama stratejisi olabilir. Ben bunu hep “ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” şeklinde benzetiyorum. Ölüm, iki ayrı devlet, sıtma ise gerçek anlamda siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon. Bunlardan hangisinin yapılmak istendiği konusuna şu anda doğru ve sağlıklı teşhis koymak çok zor.

 

“Türkiye’nin Batı ittifakı müttefikleriyle ilişkileri belirleyici olacak”

  • Soru: BM Genel Sekreteri Guterres birkaç ay sonra bir gayriresmi 5+1 toplantı olabileceğini söyledi. Bu zaman zarfında ne değişebilir?
  • Prof. Dr. Sözen: Bu konu, Türkiye’nin şu anda gerek ABD, gerekse AB yani geleneksel Batı ittifakı müttefikleriyle yaşadığı sıkıntılı ilişkilerin bundan sonraki aylarda nereye doğru evrileceğiyle çok bağlantılıdır, bunlar belirleyici olacaktır. Eğer Türkiye, ABD ve AB ülkeleriyle ilişkileri normalleşmiş bir ilişkiye doğru evrilecekse, Türk tarafının Kıbrıs konusunda daha sonra bir esneklik yapabileceğini düşünüyorum. İşte o zaman, ölümü gösterip sıtmaya razı getirme noktası olacak.
    Ama şu olasılık da var, eğer Türkiye’nin Batı ile arasındaki ilişkiler bugünkinden daha problemli, daha zor bir yere evrilirse, o zaman Türk tarafının Kıbrıs konusundaki pozisyonunda herhangi bir esneklik yapacağını düşünmüyorum.

“Gayriresmi toplantıda söyledikleriniz sizi bağlamaz”

  • Soru: Kıbrıs Türk tarafının verdiği 6 maddelik prensiplere baktığınızda ne görüyorsunuz? Bunlar, Kıbrıslı Türkleri Annan Planı’ndan bugüne kadar elde ettikleri kazanımları kaybetme noktasına götürür mü?
  • Prof. Dr. Sözen: Kaybetme noktasına en azından şu anda götüreceğini düşünmüyorum. Bu söylenenleri ne Rum tarafı, ne Yunanistan, ne de BM Güvenlik Konseyi’nin üyeleri kabul etme noktasında değil, yakın ve orta vadede de kabul etmeleri konusunda herhangi bir ışık yok.
    Kıbrıs Türk tarafının bu tür bir gayriresmi toplantıda bunları söylemesi beklenirdi çünkü gayriresmi toplantıda söyledikleriniz sizi bağlamaz. Taraflar bu tür toplantılarda eteklerindeki taşları dökmek için bir fırsat bulurlar ve toplantıyı yönetenlerin ve diğer aktörlerin buna hazır olup olmadığına bakarlar, test ederler. Bugün bu söylenenlerin olması olasılığı hiç görünmüyor. O zaman Türk tarafı ya pozisyonunu esnetip eski pozisyonuna dönecek, ki bu her zaman mümkündür, ya da bugünkü pozisyonda devam edecek. O zaman da, bu toplantının kapanışında hiç bir tarafa suç yüklemeyen genel sekreter, büyük ihtimalle ileriki bir toplantı sonunda bir tarafı suçlayacaktır. Öyle bir şey olursa, Türk tarafı uluslararası toplum nezdinde çok problemli bir duruma düşecektir.

 

“Ben olsaydım...”

Cenevre’de kapalı kapılar ardında neler görüşüldüğünü bilmiyoruz. Ama ben, bu 6 maddenin dışında başka bir şey pek tartışılmadı diye algıladım. Ben olsaydım, B planı olarak, ikinci gün “esas istediğimizi size dün anlattık ama eğer gerçek anlamda siyasi eşitliğe dayalı bir federasyona hazırsanız ve bunu ucu açık şekilde değil, belli bir takvimle çözmeye hazırsanız biz varız” derdim. Annan Planı’ndan sonra Genel Sekreter’in Güvenlik Konseyi’ne gönderdiği raporda “izolasyonlar artık anlamını yitirmiştir” demişti. Bunun üzerine basıp ilerlerdim... AB’yi gözlemci olarak çağırır, referandumdan sonra Kıbrıs Türk toplumunu AB’ye yaklaştırmak için alınan kararların da üzerine basa basa ilerlerdim. Masaya elle tutulur öneriler de koymak gerekir. Bu toplantıya giderken Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, Ercan’a uçuşlar ve izolasyonların hafifletilmesi gibi konularda yazılı, elle tutulur, somut öneriler de hazırlanmalıydı. Hep “işbirliği” deniyor ama içeriği yok, somut öneri yapılmalıydı. Bunları duymadık, kapalı kapılar ardında konuştular mı bilmiyorum. Şu andaki algım bu yönde adımlar atılmadığı şeklindedir.

 

“Türk tarafı zaman kazanmaya çalışıyor”

  • Soru: Anastasiades’in olanlardan memnun olduğunu tahmin ettiğinizi söylediniz. Cumhurbaşkanı Tatar da perşembe gün Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bilgi verdiğini ve onun da memnuniyetini ifade ettiğini söyledi...
  • Prof. Dr. Sözen: Anladığım kadarıyla, Türk tarafı bu pozisyonla bir taraftan Kıbrıslı Rumlara reaksiyon veriyor, “2004’te barış planını reddettiniz, 2017’de masadan kaçtınız. Federasyonu reddeden sizsiniz. O yüzden biz de farklı bir şeyle geliyoruz” diyor. Artık siyaset eski siyaset değil, sosyal medya, algı yönetimi şeklinde işler ilerliyor. Bunu kanıtlamak için, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’deki birçok yetkili “bu sonuçtan çok memnunuz” diyecektir. Bu duruş da sürpriz değil.
    Diğer yandan da Türk tarafı zaman kazanmaya çalışıyor. Türkiye’nin içinde bir dolu sıkıntı var, dış politikada da oldukça sıkışmış bir durumda. Kıbrıs’ta esnemek için adım atmadan önce AB ve ABD ile problemli ilişkilerini daha iyi bir noktaya getirmek istiyor ki, Kıbrıs’ta daha güçlü bir pozisyonda olsun. O yüzden zamana ihtiyacı var. Haziran’da NATO zirvesinin, ABD ve Türkiye başkanlarının görüşmesinin ardından AB zirvesinden ne çıkacağını bekleyip göreceğiz. Bunlar ışığında Türkiye’nin izleyeceği politikalar da şekillenecektir.

 

“İngiltere AB’den çıktı ama uluslararası hukuktan çıkmış değil”

  • Soru: AB’den çıkmış bir İngiltere de var. İngilizlerin Kıbırsla ilgili planı olduğu basına yansıdı. Cenevre’deki  5+1 toplantıları öncesinde İngiltere’nin Kuzey Kıbrıs’ı tanıyacağına dair haberler de çıktı, yalanlanmadı. Bu süreçte İngiltere’nin rolü ve önemi nedir?
  • Prof. Dr. Sözen: İngiltere çok önemli bir aktör çünkü hem garantördür, hem de Kıbrıs’ta güvenlik, askeri, strateji konularında çok büyük çıkarları, dahası egemen üsleri var. İngiltere’nin birincil önceliği, egemen üslerinin statüsünün hiçbir şekilde değiştirilmemesi veya tehlikeye düşmemesidir. Bunu yaparken iki tarafı uzlaştırabilirse ne ala, ama uzlaşmazlarsa da bunun şiddet, çatışma içeren bir uyuşmazlığa evrilmemesi için elinden geleni yapıyor.
    Tanınma haberlerine gelince, bugün İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan birilerinin bir tabloid gazeteye böyle bir şey sızdırması veya bir lobi şirketinin bunu yapması olasıdır. Ama, günün sonuna ben, vazifede olan birinin ağzından bunu duyup duymadığıma bakarım. Belli çevreler bazı algılar yaratmaya çalışıyor ama bunun ne kadar değeri var emin değilim.
    İngiltere AB’den çıktı, bazıları bunu çok büyütüyor. Şu anda İngiltere artık AB’nin ortak politikalarına bağlı değil, kendisi daha bağımsız karar verebilecek bir pozisyondadır ama yine de İngiltere’nin KKTC’yi tanımasının mümkün olduğunu düşünmüyorum. İngiltere AB’den çıktı ama uluslararası hukuktan çıkmış değil. İngiltere BM Güvenlik Konseyi daimi üyesidir. BM Güvenlik Konseyi’nin 186, 541 ve 550 numaralı kararları orada dururken, Kıbrıs’ta bunların hilafına bir adım atabileceğini düşünmüyorum. Ne olabilir? İngiltere, Rumları çok fazla kızdırmayacak bir şekilde, Kuzey Kıbrıs’la ticari, kültürel ilişkilerini çoğaltabilir ama bunu tanınma noktasına getirmez.

 

“Zamana yayıp, bu işi bir sonraki aşamaya taşımak.”

Bu süreçte İngilizler, tarafları birbirlerine yaklaştırabilecek fikirler konusunda bir çalışma yaptı, bunu taraflarla da paylaştı. Kötümser, solcu arkadaşların “İngilizler Kıbrıs meselesinin esas sorumlusudur, o yüzden çözümü istemez” düşüncesine ben katılmıyorum. Burada istikrarlı bir ada, İngilizlerin daha çok işine gelir, daha az problemle uğraşır.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de, uzun zamandan sonra, pandemi döneminde ilk defa bir toplantıya üç gün ayırmıştır, bu boşuna atılmış bir adım değildir. Bence başka planlar da var. Bunu zamana yayıp, diğer önemli aktörlerin de desteğini alarak ilerlemeyi, bu işi bir sonraki aşamaya yani resmi müzakerelerin başlayabilmesi için ortak zemin aşamasına taşımayı planlamaktadır.

 

“Tango iki kişiyle yapılır”

  • Soru: Sadece Türkiye’nin dediğimiz çerçevede pozisyon değiştirmesiyle ortak zemine ulaşabilinir mi? O zaman Rum tarafının nasıl bir tutumu olacak?
  • Prof. Dr. Sözen: Bir söz vardır, tango iki kişiyle yapılır. Bir taraftan tabi ki Türkiye’nin esneyip geleneksel parametrelere dönmesi lazım ama diğer taraftan da Kıbrıs Rum lideri ve Rum siyasi elitleri siyasi eşitliğe, güç paylaşımına dayalı bir federasyona gerçekten hazır mıdır? Bu da çok önemli... Onların da bazı maksimalist pozisyonlarından gerçek anlamda çıkması lazım.

 

FOTO: ARŞİV

yd-destek-gorseli-121.jpg

Bu haber toplam 2985 defa okunmuştur
İlgili Haberler