Hep yek!
"Dü şeş!.."
Yıllanmış ağacın yapraklarından süzülen huzmeler adamların yüzüne dağılıyor, içlerindeki öfke tavla tahtasına çarptıkları pullara yansıyordu.
“Doğup büyüdüğümüz yere artık memleket diyemiyoruz” dedi birisi...
Şair dostumla birlikte yürüyordum ve bu sözlerle irkildik:
“Köşe yazına bununla başla” diyerek gözlerime baktı.
Dikilitaş'tan geçiyorduk, Sarayönü'nden...
Öfkeli adam UBP Merkezi'nin orada oturuyor ve avuçlarının içindeki zarları adeta savuruyordu.
- “Oyun kurucu kim sen onu söyle bana…”
- “Annem de bana…”
***
Birkaç adım ileride bu kez “Kurultay” muhabbeti geldi kulağımıza...
- “Şimdi bizim Kurultay'da yine en az oyu alan mı Genel Başkan seçilecek?”
- “Eyyya!”
Ağlanacak hallerine gülmek bu olsa gerek...
Eğleniyorlardı…
Yalan da değil aslında…
Çünkü demokrasinin, iradenin ve kusura bakmayınız ama haysiyetin olmadığı yerde "en az oyu alan" genel başkan seçiliyor ne yazık…
***
“Rezil oldular” diye yazıyor manşette…
Üç fotoğraf!
Birisi zorla seçilmiş, kendisi dahi hazmetmemiş bu sonucu…
Birisi, seçilmemiş, atanmış…
Bir diğeri, seçilmiş ama devrilmiş üç baş!
***
“Rezil olmak için seni ayıplayan bir kitlen olmalı” diyordu okurun biri…
“Böyle bir kitleleri yok…”
İnsan hayatını iyileştiren, uyandıran, geliştiren duygulardan biridir utanç…
Yüzü kızaranların azaldığı bu dönemde “utanç” duygusu yoksa zordur.
Hele hele “utandırmak” ya da “ayıplamak” eylemi farklı hesaplarla ortadan kalkıyorsa, bataklık büyür, çürüme çoğalır.
***
- “En az oyu alan başkan oluyor ya… Böyle olmasın diye tek aday çıkacak.”
- “Eyya!”
- “Hep yek!”