HEPİMİZ AYNI GEMİDEYSEK KORKMA, ATLA DENİZE!
Avrupa sularında yaşanan en büyük deniz felaketi 1994 yılında Sovyetlerden ayrılan ilk ülke olan Estonya’da gerçekleşti. Bağımsızlığını ilan edeli daha üç yıl olmuştu. 989 yolcusu olan Estonya Gemisi fırtınalı bir gecede önden aldığı darbeyle suyla dolmuş ve aniden alabora olmuş yarım saat içinde batmıştı. Dalga yüksekliği 3-4 metre idi. Gemi tehlike sinyali gönderdiğinde ise yan yatıyordu. Yani iş işten çoktan geçmişti. Büyük ihtimalle kaptan bu ‘süper geminin’ batmayacağını düşünüyordu çünkü bağımsızlıkların sembolü bu gemiydi. Çoğu İskandinav olan 989 yolcudan 852’si bu faciada öldü. Hayatta kalan 137 kişi ise gemi su almaya başlar başlamaz denize atlayanlar oldu.
Hala daha karanlıkta kalan bu felaketi askeri yetkililer araştırmaya koyuldu. Zor anlarda askerlerin hayatta nasıl kalacağına dair araştırma yapan askeri bir yetkili, Portsmouth Üniversitesi bünyesinde yaptığı araştırmada bu işin peşine düştü. Ulaşmak istediği bilgi 137 kişinin nasıl hayatta kaldığı ve geri kalan büyük çoğunluktaki yolcunun neden onlar gibi kurtulamadığıydı.
Araştırma sonucunda insanların yaklaşık yüzde 75'inin hayatı tehdit eden durumlarda kendilerini açıkça düşünemedikleri veya yaşadıkları hayati soruna çözüm üretemedikleri için çok şaşkın oldukları tespit edildi. Gemide kalıp suya atlamayanların zihinsel olarak ‘felç’ olduğu tespit edildi. Ortalama insanların sadece yüzde 15'inin hayatlarını kurtarmak için sağlıklı kararlar alabilecek kadar sakin ve akılcı olmayı sürdürdükleri tespit edildi. En çarpıcı veri ise geriye kalan yüzde 10'luk oranın ‘çıldırdığı’ ve herkesin hayatta kalma şansını engellediği oldu.
Bu tarz araştırmaların çoğu, felaket senaryolarında hayatta kalmak için özel yeteneklere ihtiyacın olmadığını söylüyor. Sonuç ise ortak: Sadece ne yapman gerektiğini bilmelisin!
Biliyorsunuz, hiçbir şey yapmadan Türk Lirası kullanmamızdan doğan kayıp son altı ayda yüzde 80 oranında. Türkiye ile aynı para birimini kullanmamızdan dolayı oluşan enflasyon kaybı Türkiye’de yüzde 12 iken bizde yüzde 24! Yani Türkiye hapşırsa biz zatürre olmaya devam ediyoruz. Elbette bu kaybı Türkiye karşılayacak, karşılamak zorunda, elli yıldır olduğu gibi, kara kaşımıza kara gözümüze de değil!
Ama ya sonra?
Statükonun yarattığı, üretim çarklarının dönmediği, anomalilerin ortadan kaldırılamadığı bir ülkede olası kayıpları Kıbrıslıtürkler nasıl önleyecek? Her gün başka bir bilinmezlikle nasıl başa çıkılacak? Demokrasiye sığınıp vaat ettiğimiz düzen kendi ayaklarımızın üzerinde nasıl kurulacak? Türkiye gibi ekonomisi problemli olan bir ülke ile bu düzen nasıl düzülecek? Öyle görünüyor ki bu şartlar altında kadife ayrılıkçıların hayal ettiği gibi düzülemeyecek! Ha sorsan kendileri Taksim’ci değil. Hepsine sorsan bağımsızlıktan, federal Kıbrıs’tan dem vuracak, ama Mehter Marşı çalacak, bir ileri, iki geri diyecek! Güneyle rekabet etmekten korkup, ‘Rum’a yama olmakla’ seni tehdit edecek! “Bana dokunmayacaksın, ya bulacaksın, ya gideceksin” diyecek.
Yok ahbabım o zamanlar artık geçti. Maymun gözünü açtı. Biz beyin felci geçiren yüzde 75 gibi donup kalmayacak, çıldıran yüzde 10’un içindeki ‘zeki çocuk’ların galeyanına gelmeyecek, denize bilerek atlayan yüzde 15 gibi hayatta kalacağız!
Bu yüzden diyoruz ki, çözüm sizin 1974’te, 1983’te donmuş kalmış beyinlerinizdeki gibi değil bugünün dünyasında. Çare sadece Federal Kıbrıs!
Atlayın denize de korkmayın!