Hepimiz ‘bağışıklık’ kazanacağız, peki nasıl?
Bir kuşağı sol kolundaki “çiçek aşısı” izinden ayırt etmek sanırım mümkündür.
Çocukluğumuzun ilk travması geliyor aklıma, okulda “yarın aşı var” dedikleri zaman…
Kimileri gelmez istemezdi.
İnsan şimdi çok daha iyi anlıyor önemini.
Üçlü aşıydı sanırım ve kolumuzda çok biçimli olmayan yuvarlak bir leke bırakıyordu.
En son hangi yaş grubu bu izi taşıyor?
Meraktayım.
* * *
Çocukluğumuzun o “iyileştirici lekesi” tarih öncesi dünyayı telef etmişti.
Hatta yakın zamanda dahi…
Dünya Sağlık Örgütü'nün rakamlarına göre sadece 1967’de 15 milyon insan çiçek hastalığına yakalandı, bunlardan 2 milyonu aynı sene içerisinde öldü.
Variola olarak bilinen çiçek hastalığı, aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyada ortadan kalktı.
* * *
Çocuk sahibi aileler iyi bilirler.
Ne zaman ki evlatlar kreşe ya da okul öncesi eğitime gönderilir, eve sürekli hasta dönerler.
O ilk birkaç ay azap gibidir.
Çünkü çocuk bedeni henüz bağışıklık kazanmamıştır; hep korunaklı alanlarda yaşamış, pamuklara sarılmış, izole edilmiş, henüz hastalıkla tanışmamıştır.
Böyle böyle “bağışıklık” kazanır.
* * *
Sputnik’te “Yeni koronavirüs pandemisinin sona ermesi” başlıklı bir analiz okuyorum.
George Mason Üniversitesi Sistemsel Biyoloji Okulu'ndan Profesör Ancha Baranova, yeni koronavirüs pandemisinin sona erme süresinin iki faktöre bağlı olduğunu belirtti.
Birincisi, virüs yeni bir vücuda geçtiği zaman zayıflıyor.
İnsanı hasta ediyor ya, kendi de hastalanıyor aslında.
İkincisi de “doğal aşı” diyor profesör.
“İnsanlar virüse karşı bağışıklık kazanacak. Bu durumda, bulaşma artık o kadar kitlesel olmayacak ve herkesin bağışıklığı olacak."
* * *
İşte burada aklıma sorular geliyor.
Eğer ki bu salgın böyle aşılacaksa, hepimiz daha fazla “izole” oldukça, bu “bağışıklık” nasıl gelişecek?
Aman ha!
Bunu kesinlikle “evden çıkınız, hastalık bulaşınız, bulaştırınız, kural falan da takmayınız, bağışıklık kazanınız” gibi bir yere taşımayınız.
* * *
Mantığımı kemiren soruların birkaç sebebi var.
Örneğin Güney Kore…
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre salgında dünya ortalamasında ölüm oranı yüzde 3,4…
Oysa Güney Kore’de yüzde 0.7…
20 bin kişiye test uyguluyorlar, her gün…
Sağlıklı insanlar ve toplumun bütünü yerine, aslında, hastalık yayma potansiyeli olanları izole ediyorlar.
“Seyahat sınırlaması” ya da “özel bölge karantinası”na gitmemişler.
* * *
Kıbrıs’ta ilk koronavirüs görüldüğü gün, İtalya’da da “karantina” uygulaması ülkenin tamamında yürürlüğe girmiş.
10 günü aştı.
Birkaç gün sonra o sihirli “14 gün” rakamı aslında dolmuş olacak.
İtalya’da ölümler “rekor” bir noktaya ulaştı, ne yazık…
Hani “sepetteki bir çürük elma, tüm diğerlerini de çürütür” gerçeği gibi…
Niye biz halen bu ‘ayrışımı’ yapamıyoruz sahi?
* * *
“Pamuklara sarılı” günlerden çıktık.
Şimdi hepimiz, hani o dudak büktüğümüz bir sene evveline dönmeye razıyız.
Birkaç ay evvel “daha çok gelsinler” diye adeta yalvardığımız Almanlara diş biliyoruz örneğin…
Umarım ki bu yeni sürece de yeni virüse de bağışıklık kazanacağız; yeni çocukların, yeni aşıları olacak belki…
Çok soru var aklımızda, çok soru işareti…
Bir bilinmeze gidiyoruz ve yaşadıkça öğreneceğiz.