Hepimiz birbirimizin gözlerine bakarak doğruları söylemeliyiz
“Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetebilme hakkı kabul görülürse bir anlaşma yapılabileceğini” söyleyen, Tatar!
Öyle olsaydı, o koltukta oturmazdı.
Kıbrıslı Türklerin “kendi kendini yönetme hakkı”na saygı gösterilmediği için kendisi o koltukta oturuyor.
Bunu en iki kendisi biliyor.
Üstelik bunu hemen herkesin bildiğini de biliyor.
Yaşadığımız onca kirlenmenin, çürümenin, yozlaşmanın temel sebebi de bu iradesizliktir.
***
“Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetebilme hakkı kabul görülürse bir anlaşma yapılabileceğini” söyledi, Kıbrıs Postası’na…
Yüzünü kuzeye dönerek söyleyemiyor bunu...
Güneye söylüyor!
Son yarım asırda Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetme hakkına saygı göstermeyen, Türkiye iktidarları oldu.
Tatar bunun en somut örneğidir.
Ünal Üstel de…
Tahsin Ertuğruloğlu da…
Delice bir telaşla UBP Başkanı’nı Saray’a çağıran kendisiydi.
“Tahsin’i bakan yapacağız, talimat böyle” dedi.
Hasipoğlu’nu bakanlıktan ayrılmaya, Taçoy’u bakanlık değişimine ikna etti.
“Antalya Diplomasi Forumu’na gidemeyiz, rezil oluruz” dedi.
Yetmedi.
“Başbakan” değişti sonra…
“Ünal abiye hükümeti kurma görevi” verdi.
Talimatla!
Hem de kendi partisinde son tercih bile değildi.
Hepsine bizzat tanıklık etti, ses çıkartmadı, toplumsal iradeyi umursamadı, demokrasiyi düşünmedi.
Tüm bu süreçlerde ne Nikos’un rolü vardı, ne Stefanos’un…
***
Kıbrıs Türk halkı kendi kendini yönetemiyorsa, bunun asıl sebebi bölünme lanetidir!
İpler Ankara’ya teslim edildi.
Hedefler olabildiğince küçüldü.
Uluslararası topluma değil Türkiye’ye katılmak üzerinden bir yol izlendi.
Siyasi aktörlerimiz bunu yüksek sesle dillendirmiyor maalesef…
Bu irade gaspı, bu demokrasi kuşatması, bu buyuran ve itaat eden gerçeklik bu kadar açık ortaya konulamıyor.
Hep bir çekince var, hep bir temkinlilik hali…
Birbirimizin gözlerinin içerisine bakarak doğruları söylemek gerekiyor, her gün, yılmadan, vazgeçmeden…
***
Kıbrıslı Türklerin siyasi bir özne olması için ortak bir devlete katılmaktan başka yolumuz yoktur.
Çünkü “ayrı ayrı” dedikleri bu eğreti, hileli, illegal ve sahte düzen her gün biraz daha kirleniyor.
Çocuklarımız için hayalini kurduğumuz Kıbrıs!
“Avrupalı Kıbrıs’ta dikenli tellere yer yok. Yarım bir vatan gençlerimizin ve çocuklarımızın gelecekleri için hayal kurabilmelerine izin vermiyor. Memleketimizin ve insanlarımızın yeniden birleşmesi bizlerin ellerindedir.”
Avrupa Parlamentosu adayı Anna Theologu’nun sözleri bunlar…
Haklı.
Ada’nın önemli tiyatro sanatçılarından, bir başka aday Melani Stelyu ise konuşmasına Türkçe başladı.
Kimi harflerin telaffuzunda zorlansa da o kadar içten, samimi, güzel anlatıyordu ki kendini…
Ağladı sonra…
Ağlattı…
“Bu ortak vatanda aşırı sağa ve nefret söylemine yer yok.
Bu ortak vatanda karşılıklı saygıyı, anlayışı ve kabulü öne çıkarmalı, teşvik etmeliyiz.
Bu ortak vatanda birbirimizden af dilemeli, özür dilemeli ve birbirimizi affetmeliyiz.
Bu ortak vatanda birbirimizin dilini öğrenmeye çalışmalı, bir arada yaşamamıza tanıklık eden Kıbrıs Rumcasını ve Kıbrıs Türkçesini gözbebeğimiz gibi korumalıyız.
Bu ortak vatanda, hayal ettiğimiz Avrupa'ya, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin, Ermenilerin, Latinlerin ve Maronitlerin, hepimizin bir arada yaşayacağı, hak ettiğimiz bir Avrupa'ya sahip olmak için Avrupa Birliği içerisinde birlikte ilerlemeliyiz, bu taleple mücadele etmeliyiz. Çünkü yurdumuzun hayatta kalabilmesinin tek yolu bu.
İşte çocuklarımız için böyle bir Kıbrıs’ın hayalini kuruyorum.”
AKEL’in Avrupa Parlamentosu adaylarını Kıbrıslı Türklere tanıttığı ara bölgedeki etkinlik son derece farklı bir deneyimdi.
Niyazi Kızılyürek’in “ortak bir hikaye yazmalıyız” dediği konuşmasını Türkçe yapması, tüm diğer adayların, sahnede kulaklıkla konuşmayı dinlemesi, her konuşmacının mutlaka söze Türkçe başlaması, adanın güneyinden bir partinin, Kıbrıslı Türklerin eşitliğini odağa alarak herkese seslenmesi önemliydi.
Parti Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun şu hatırlatmasını da ayrıca önemsiyorum:
“Aday listemizde Kıbrıslı Türk adayın da yer alması ve Kıbrıslı Türklerin Avrupa seçimlerinde günümüz koşullarında oy kullanma hakkı ve olanağı, Kıbrıs sorununun çözüm modeli ya da Kıbrıslı Türk toplumunun yerine geçmeyi hedefleyen bir hareket değildir.”
AKEL’in altı kişilik aday listesini üç kadın, üç erkek adaydan oluşturması da sanırım “toplumsal cinsiyet eşitliği” adına özlü bir mesaj içeriyor.
Yine “para gelecek para” iletişimi
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “KKTC” ile yeni yapılacak mali iş birliği programının ilk çalışmalara göre 14 milyar TL civarında bir büyüklüğe sahip olacağını açıklamış.
Yıllardır “gelen para” üzerinden bir ilişki modeli inşa edildi.
“Sizin anladığınız bu” der gibi!
Birileri de buna karşılık “Türkiye’den en iyi parayı biz alıyoruz” siyaseti yapıyor.
O para dahi onca kirliliği örtmeye yetmiyor.
Ayrıca şu biliniyor, söylenen paranın anca yarısı geliyor.
O gelen yarım kaynaklar da çoğunlukla yine Türkiye iktidarına yakın sermayeye aktarılıyor.
Üstelik bu kültür ve yaklaşım “kayıt dışılığı” büyütüyor.
Kıbrıslı Türklerin uluslararası toplumun dışında kaldığı her gün kaybı büyüyor.
Türk Lirası kullanmaktan kaynaklı “erime”yi hiç katmıyorum hesaba…
Paradan çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
Demokrasimize ve irademize saygıya, kapasite ve haysiyet yoksunu yöneticilerden kurtulmaya, en önemlisi de dünyaya katılmaya!
Söz konusu tablo, ekonomist Erkan Okandan tarafından hazırlanmıştır.