HEPİMİZ MÜLTECİYİZ
Evet, bu coğrafyada kim yaşıyorsa, potansiyel mültecidir. ‘Bu coğrafya’ derken Afrika’yı, Asya’yı, özellikle Ortadoğu’yu kastediyorum.
Yani ‘bizim buralar’…
Avrupa ilk defa böylesine büyük bir dalga ile yüzleşiyor, ama bu ‘en kötüsü’ değil.
Dahası da olacak.
Bugün Suriyeliler çıkıyor en çok ‘umut yolculuğu’na.
Yarın kim bilir kim olacak aynı ‘yol’larda…
Hangi topraklarda doğmuş, hangi dine mensup, hangi dili konuşan, hangi toplumsal aidiyete sahip ‘Aylanlar’ vuracak kıyıya?
Lübnanlılar mı?
Ürdünlüler mi?
Mısırlılar mı?
Türkiyeliler mi?
Yoksa Kıbrıslılar mı?
**
Uzaklar artık yakındır.
Yarınlar bugündür.
Kimse “Bize bir şey olmaz” demesin. Her şey mümkün artık bu çarpık dünyada…
Oxford’a bağlı Oxfam adlı kuruluşun verileri, nasıl da ‘dengesiz’ bir dünyada yaşadığımızı çok çarpıcı biçimde yüzlere vuruyor:
“(…) Oxfam grubu tarafından yapılan araştırma, en zengin yüzde 1'lik dilime girenlerin, 2016'da küresel servetin yarısından fazlasına sahip olacağını ortaya çıkardı. Dünyadaki en zengin yüzde 1'lik kesimin varlığı, 2009'da yüzde 44 iken, 2014'te yüzde 48'e yükseldi. Oxfam, "gelir eşitsizliğindeki patlamanın" yoksulluğa karşı verilen savaşı olumsuz yönde etkilediğini vurguladı…”
Dünyada toplam 263 trilyon dolar değerinde servet olduğu hesaplanıyor. Ve bunun yarısını, yani 130 trilyonu, bu dünyada yaşayan insanların yüzde 1’i yutuyor!
Diğer yarısını ise geriye kalan yüzde 99 paylaşıyor.
**
Hal böyle olunca, 21’inci yüzyılın 15’inci yılında dünyanın birçok yerinden dumanlar yükseliyor.
Çoğu etnik, dini, mezhepsel gibi görünen bu savaşların perde arkasında kuşkusuz ekonomi-politik yatıyor.
Ekonomik bakımdan geri kalmış ülkelerde sağlıksız yaşam, açlık, eğitimsizlik, düzensizlik ve demokrasisizlik öne çıkıyor.
İnsanlar bilinçlenemediği, böyle bir maddi ve manevi fırsat bulamadıkları için ‘öğretilmiş çaresizlik’ içinde savaşların parçası olarak doğuyor ve öyle ölüyorlar.
Adaletsiz dünyada kendi paylarına düşenin bu olduğunu kabullenmek zorunda kalıyorlar.
Savaşlardan, açlıktan, işsizlikten, adaletsizlikten, diktatörlükten kaçabilenler ise ‘göç yolları’nda ya heba oluyor ya da (en iyi ihtimalle) ‘mülteci’ olmayı başarabiliyorlar.
Avrupa iğneyi kendi kendine batırmazsa, bir süre sonra ne yapacağını şaşıracak.
Çünkü sadece Suriyeliler değil, hepimiz mülteciyiz!
Pasaport sayesinde ‘iltica’ya gerek kalmadı artık ama sonuçta biz Kıbrıslılar her daim valiz hazırda, beklemedeyiz.