“Hepimiz savaş görmüş ülkelerin bölünmüş şehirlerinin çocuklarıydık”
Erdoğan Kavaz anlattı; Çok kültürlü proje, tiyatro, Troyalı Kadınlar, Yetişkinler Tiyatrosu…
Simge Çerkezoğlu
Tiyatro sanatçısı Erdoğan Kavaz, kuşkusuz son zamanların en umut vaat eden genç yeteneklerden… Bugüne kadar farklı projelerde yer alan Erdoğan, Baf’ın 2017 Avrupa Kültür Başkenti unvanını almasının ardından ünlü yönetmen Theodoros Terzopoulos’la çalışma imkânı yakaladı. Yunanistan’da katıldığı üç aylık eğitim sonucunda farklı bir ruhla Ada’ya dönen sanatçı, yaşadığı deneyimlerini, tüm bunlar sonucunda ortaya çıkan muhteşem oyunu bizimle paylaştı. Bu arada Naci Talat Vakfı’nda yeniden başlayacak yetişkinler tiyatrosunun müjdesini de verdi. Beni de ilk katılımcı olarak ekledi.
Erdoğan Kıbrıs’ın gelecek vaat eden yeteneklerinden… Henüz çocuk yaşta ilgisini çeken tiyatro sanatına Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun gençlik ekibine dâhil olmasıyla gönül verdi. Böylece liseden sonra kendini konservatuarda buldu.
“Çocukluğumu hatırladığımda aklıma hep birilerine bir şeyler anlatışım geliyor. Onları güldürmeye çalışır, kostümler giyip oynar ya da kendimce taklitler yapardım. Sanırım her şey böyle başladı. Çocukluk yıllarımdan belediye tiyatrosunun oyunlarını da çok iyi hatırlıyorum. O zaman ekip yeni kuruluyordu. Herkeste müthiş üretme heyecanı vardı. Tiyatro bana hep çok büyülü geldi. Daha sonra belediyenin gençlik tiyatrosuna gitmeye başladım. Kıymet Karabiber bana oyuncu olma fikrini aşıladı, böylece konservatuvara hazırlandım. Eskişehir Üniversitesi’ni çok istiyordum, kazandım. Çok iyi bir konservatuvarda eğitim aldığıma inanıyorum.”
Üniversiteden sonra Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda farklı rollerde karşımıza çıktı. Pek çok oyunla ona aşina olurken, özellikle Kayıp oyunuyla zihnimize kazındı.
“Kıbrıs’a döndükten sonra Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nda ‘Canını En Çok Ne Yakar’ isimli çocuk oyunuyla sahneye çıkmaya başladım. Bunu ‘Bir Kibrit Kutusu Beyaz Peynir’ izledi. Bunu ‘Kayıp’, ‘Tekerlek İzleri’ takip etti. Lefkoşa Sanat Tiyatrosu’nda ise Ağzı Çiçekli adamı oynadım. Bunları daha başka oyunlar takip etti. Böylece çok yoğun bir süreç geçirdim. Neredeyse haftanın beş günü farklı temsillerde oynadığım zamanları hatırlıyorum. İnanılmazdı. Elbette her bir oyun bana farklı tecrübeler getirdi. Mesela ‘Bir Takım Azizlikler’ isimli oyunu köy kahvelerinde oynadık. Bu bana çok farklı bir tecrübe kazandırırken, sahnede spotların altında oynamak farklıydı… Bu arada iki sinema filmi tecrübem de oldu. Kıbrıslı yönetmen Panicos Chrysanthou ve Türkiyeli yönetmen Onur Sekmen’le çalıştım. Tüm bunlar kısa zamanda gerçeğe dönüştü. Ancak bu süreçte Belediye Tiyatrosundan ayrılmak zorunda kaldım. Beş oyunda oynayıp, bir oyunda oynuyor gibi hizmet alım ücreti ödeniyordum. Maalesef hayatımı bu şekilde idame ettirmem mümkün değildi, başka iş yapacak zaman bulamıyordum. Oradan aldığım ücretle ise geçinemiyordum. Hak, emek konusunda ortak bir noktada buluşamadık.”
“YAŞAYAN EFSANE THEODOROS TERZOPOULOS’LA ÇALIŞTIM”
Bu yıllar içerisinde Yakın Doğu Üniversitesi’nde, Dramatik Yazarlık ve Dramaturgi üzerine yüksek lisans eğitimine başlayan Erdoğan, belediyeden ayrılsa da farklı projelerde yer almaya, üretmeye devam etti. Bunlar arasında Baf Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde Attis Tiyatrosu ile gerçekleştirdiği proje muhteşemdi. İlk duyduğum andan itibaren beni de onun kadar etkiledi.
“Baf’ın Avrupa kültür başkenti seçilme süreci elbette bizim için de heyecan vericiydi. Etkinlikler, nelerin yapılacağı bir yıl öncesinden belirlendi. Planlanmaya başlandı. Bu süreçte iki oyun sahneleneceği gündeme geldi. Biri Troyalı Kadınlar, diğeri Lysistrata’dı. Ben Theodoros Terzopoulos’un oyunu olan Troyalı Kadınlar’ı seçtim. Terzopoulos’la çalışmayı çok istedim. Kendine özgü oyunculuk metodu olan, oyunculuğu merkeze alan böylece oyuncuda farklı nitelikleri açığa çıkarabilen, yaşayan efsane olarak anılan bir isim… Modernist bir yönetmen. Ben bu efsanevi ismi yaşarken deneyimleme şansı yakaladım. Önce Baf’ta yapılan bir work shop’a katıldım. Ardından yapılan elemeler sonucunda, yetmiş erkek oyuncu adayı arasından, iki Kıbrıslı Rum ve benimle çalışmayı tercih etti. Böylece Atina’da Terzopoulos’un tiyatrosu olan Attis Tiyatrosu’nda yaklaşık üç ay çalıştım. Troyalı Kadınlar oyunu için hazırlandım.”
“SAVAŞ GÖRMÜŞ ÜLKELERİN, BÖLÜNMÜŞ ŞEHİRLERİNİN ÇOCUKLARIYDIK”
Konuşmamız sırasında Erdoğan’nın bu süreçten çok farklı deneyimler biriktirdiği kendini hemen belli etti. Değişmişti. İlk kez bu denli çok kültürlü bir projede yer aldığını söylerken, yüzü aydınlanıyordu.
“İlk kez bu denli çok kültürlü bir projede yer aldım. Hepimiz savaş görmüş ülkelerin bölünmüş şehirlerinin çocuklarıydık. Altı farklı dilde sahnelenen bir oyun oynadık. Arapça ve İbraniceyi, Türkçe ile Yunancayı, Hırvatça ve Boşnakça dillerini bir arada kullandık. Troyalı Kadınlar oyunu zaten bir savaş tragedyasıdır. Yunanistan’da yaşanan, on yıl süren, ülkenin iki bölgesi Atina ile Sparta’yı karşı karşıya getiren, Peloponnesos Savaşı’nı anlatır. Savaşın ardından Spartadaki tüm erkeklerin ölümü, geride kalan kadınların durumu, tümünün köleleşmesi tragedyanın konusudur. Baf’ta bu oyunu böylece iki kez sahneledik. Terzopoulos yetmiş yaşını aşmış olmasına rağmen çok tutkulu, istekli ve odaklıydı. Önümüzdeki yıl bu oyun için bir dünya turnesi projesi söz konusu. Sabırsızlıkla bekliyorum.”
“SİNEMADA YÖNETMEN GÖZÜNDEN HİKÂYE ANLATILIR”
Rol aldığı iki filminin ardından sinemaya da hayli ısınan Erdoğan, yeni dönemde farklı projelerde boy göstermeye hazırlanıyor. Yönetmen Panicos Chrysanthou’nun son filmindeki rolü ise hala benim gözümün önünden gitmiyor.
“Tiyatro ve sinema içinde çok farklı tutkuları barındıran sanatlar. Tiyatronun hissiyatı çok farklı, her seferinde aynı oyunu oynuyor olsanız da seyirci, enerjisi, oyuncunun o günkü enerjisi ile birleşince ortaya bambaşka bir şey çıkar. Tiyatroda bitmeyen bir alış veriş vardır. Bu oyuncuları çok diri tutar. Uzun soluklu bir ilişki gibidir. Öte yandan sinema kısıtlı zamanın içinde en iyiyi yapma çabasıdır. Sinemada yönetmen gözünden hikâye anlatılır, onun gözünden olaylar yaşanır. Oysa tiyatroda bazı noktalar ortak olsa da, her oyuncu biraz kendi hikâyesini anlatır. Sinema benim için biraz yönetmenin zihnini izlemek gibi. Yeni dönemde de sinema konusunda yeni projeler olacak.”
“TOPLUM OLARAK YETİŞKİNLER TİYATROSUNA İHTİYACIMIZ VARDI”
Elbette geçtiğimiz yıl başlayan yetişkinler tiyatrosu projesini konuşmadan röportajımızı tamamlamak olmazdı. Bu ay içerisinde yeni bir grupla daha çalışmaya başlayacak olan Erdoğan, bu kez beni de projeye dahil ediyor.
“Ben yetişkinlerle bir tiyatro projesi yapmayı çok istedim. Sanırım toplum olarak da buna ihtiyacımız vardı. Sürekli oturup toplumla ilgili sosyolojik çıkarımlarda bulunuyoruz ama bir çözüm üretmiyoruz. Sabaha kadar içip ah eskiden böyle miydik diye hayıflanıyoruz. Sabah uyanınca ise hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yine sabırsız, yine birbirine tahammül edemeyen, karşıdan gelene yol dahi vermeyen insanlara dönüşüyoruz. Kendimizi bir şekilde uyandırmamız gerekiyor diye düşünürken Mehmet İncirli ile bu projeyi görüştük. Naci Talat Vakfı’nda gerçekleştirdiğimiz bu proje sadece tiyatro değil. Kolektif çalışmanın hazzını insanlara hatırlatan bir çalışma. Bugüne kadar aldığım eğitim, katıldığım atölyelerden edindiğim bilgileri zihnimde toparlayarak bu projeyi yarattım. Tamamen deneysel çalıştık, yarı doğaçlama olarak çalışmalarımızı sürdürdük. Kırk kişiyle, dört ayda ortaya harika bir proje çıkardık. Onlardan dertlerimizi, onları en çok rahatsız eden detayları yazmalarını istedim. Onlardan gelen metinler ışığında klasik bir oyundan farklı interaktif bir çalışmayı ortaya serdik. İzleyicileri oturtmadık. Bilindik bir sahne kurmadık. Naci Talat Vakfı’nın içerisinde istasyonlar yarattık. İzleyicileri üç nokta arasında gezdirdik. Dramaturjik olarak da bu istasyonları birbirine bağladık. İzleyiciler şaşırdı, ilginç buldular, keyif aldılar. Biz de hayatlarımızda eleştirdiğimiz pek çok şeyi, güzel bir yöntemle anlatma şansı yakaladık. Kimse profesyonel değildi. Ama herkes çok yetenekliydi. Bana göre herkes yeteneklidir zaten. Doğru yönlendirme ile insanlar istediklerini başarabilir. Yetenek dediğimiz şeyi bile keşfetmek için çalışmak, insanların derinliklerine inmek gerekiyor. Bu ay yeni bir grup daha oluşturacağım. Ben bu çalışmada gruba biraz yön veriyorum. Özünde yollarını onlar çiziyor. Geçtiğimiz yılkı grupla da çalışmaya devam edeceğiz. Onlarla bu yıl bir oyun sahneleyeceğiz. Yeni grupla ise aklımda bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirmek var. Birlikte yaşayıp neler olacağını göreceğiz.”
Troyalı Kadınlar fotoğrafları: Fotolarko