1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Her ne görev yapıyorsanız, insanlığın yanında olmak çok daha iyidir…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Her ne görev yapıyorsanız, insanlığın yanında olmak çok daha iyidir…”

A+A-

1964 yılında Gaziveran köyündeki çarpışmalarda eşini kaybeden Nevcihan Oluşum’un olağanüstü bir fotoğrafını çekerek  1964 Dünya Basın Fotoğrafı Ödülü’nü kazanan dünyaca ünlü İngiliz savaş muhabiri Don McCullin’in fotoğrafları Londra’da sergileniyor…

 

 

ss-056.jpg

1964 yılında Gaziveran köyündeki çarpışmalarda eşini kaybeden Nevcihan Oluşum’un olağanüstü bir fotoğrafını çekerek 1964 Dünya Basın Fotoğrafı Ödülü’nü kazanan dünyaca ünlü İngiliz savaş muhabiri Don McCullin’in fotoğrafları, Londra’da sergileniyor. In-Cyprus haber sitesinin verdiği habere göre, Londra’nın Tate Britain Galerisi’nde büyük bir retrospektif sergisi açılan Don McCullin’in Gaziveran’dan 1964’te çekmiş olduğu ve savaşın acılarını yansıtan ünlü fotoğrafı da sergilenen fotoğraflar arasında. Nevcihan Oluşum’un eşi Mart 1964’te Gaziveran çarpışmalarında bazı Kıbrıslırum askerler tarafından öldürülmüştü.

Kariyerinin başlangıcını Kıbrıs’ta 1963’teki iki toplumlu çatışmaları izleyerek yapan ve Kıbrıs’taki çatışmaları izlerken aniden bundan böyle artık sadece bu işi yapmak istediğini kavradığını anlatan Don McCullin’in dünyadaki savaşlardan çektiği fotoğraflar 6 Mayıs 2019 tarihine kadar sergilenmeye devam edecek.

Halen 83 yaşında olan Sir Don McCullin’e ait 250 fotoğraf, Tate Britain Müzesi’nde sergilenecek.

In-Cyprus’un haberine göre, McCullin Kıbrıs’a geldiği zaman henüz 28 yaşındaydı. Kıbrıs’a gelmeden önce şiddet sonucu öldürülen herhangi birisinin fotoğrafını çekmemiş, korkunç duygusal acılar olan birisinin o anki duygularını resmeden herhangi bir fotoğraf da çekmemiş. Tüm bunları Kıbrıs’taki çatışmalarda çekmek durumunda kaldığı fotoğraflarla öğrenmiş…

Londra’nın Finsbury Park bölgesinde 1935 yılında dünyaya gelen Don McCullin, yoksul işçi sınıfının fotoğraflarını çekerek mesleğe başlamış. Askerliğini yaparken bir fotoğrafçıya asistanlık yaparak 1956’daki Süveyş Krizi’nde görev yapan McCullin, Kenya’daki Mau Mau isyanı sırasında da görev yapmış.

1964 yılında Observer gazetesi onu fotoğrafçı olarak iki toplumlu çatışmaları izlemek üzere görevlendirmiş.

Savaşın yarattığı yıkımı simgeleyen ve McCullin’e Dünya Basın Fotoğrafı Ödülü’nü kazandıran Nevcihan Oluşum’un eşinin ölümünü haber aldığı gün yaşadığı yıkımla ilgili olarak kendisiyle ilgili bir belgesel filmde konuşan McCullin, onu Goya’nın tablolarında gördüğü acılı insanlara benzetiyor. Nevcihan Oluşum, geçen yıl 18 Ekim 2018’de 87 yaşında yaşama veda etmişti…

In-Cyprus haber sitesi, McCullin belgeselinin Kıbrıs’la ilgili bölümünü de aktardı. Biz de bu bölümün bant çözümünü yaparak okurlarımızla paylaşıyoruz. Belgeselin Kıbrıs’la ilgili In-Cyprus tarafından yayımlanan bölümünde şöyle deniyor:

“Çoğuna göre Don McCullin sıkça günümüz foto muhabirlerine ilham kaynağı olarak gösterilen, yaşayan en büyük savaş fotoğrafçısıdır.

İlk defa bu belgeselde konuşuyor…

Kıbrıs’ta 1964 yılında Türk yerleşim yerlerine Rumlar tarafından yapılan saldırılar sırasındaki izlenimlerini ve dul bırakılan Kıbrıslıtürk bir kadını çektiği o meşhur fotoğrafını anlatıyor. Tarih: Aralık 1963…

“Bir gün Observer’deki ofisimden içeri girdim ve editör bana “Kıbrıs’taki iç savaşı bizim için haber yapmaya ne dersin?” diye sordu.

İşte hayatımın o noktasında hazırdım. Duyduğumda hissettiğim şey… Bu kelimeleri düşündüğümde, sanki havaya doğru yükselmiştim… Sanki ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi… İkinci bir kapının açıldığını biliyordum. “Yapabileceğimin en iyisini yapacağım ve iyi bir etki bırakacağım” diye düşündüm. Bu benim büyük şansımdı. Türk tarafına gittim, Rumlar tarafından kuşatılmışlardı. Yoldaki barikatları geçerek içeri sızdım. Silah seslerini duyabiliyordum ve hayatımda ilk defa düşmanın silah sesini duyuyordum. Aniden, bir filmden fırlamış gibi makineli tüfekli bir adam çıktı… Üzerinde bir yağmurluk ve bir şapka vardı… Sicilyalı bir mafyaya benziyordu… Ve sonra insanlar, kafalarında minderleriyle, şilteleriyle koşmaya başladılar kadınlar ve çocuklar, sanki şilte kurşunları durdurabilecekmiş gibi. Bu benim ilk savaş deneyimimdi… Neler olup bittiğini, ateşin nereden geldiğini çok hızlı bir şekilde değerlendirmeliydim.

Ve günler geçtikçe bu boş sokaklarda kalmıştık. Sokaklarda savaşçı gruplar vardı, Türk yanlıları… Komik, merak uyandırıcı şeyler gözüme çarpıyordu. Barikatların arkasında bir grup adam hatırlıyorum. Neredeyse İspanyol İç Savaşı’ndakiyle aynı gibiydi. Barikatlarda erkekler vardı, ellerinde de uyumsuz, eski silahlar… Neredeyse misket tüfeğine benzeyen, sanki müzelik parçalar gibiydiler…

Fakat bu adamların yanında çok güzel bir köpek duruyordu.

“Bunlar neden senin başına geldi, ne zaman daha ciddi şeyler düşüneceksin?” diye düşündüm…

Fakat dürüst olmak gerekirse bu küçük şeyler bazen size, görünen şeylerden çok daha büyük hikayeler anlatır…

Yani burada söylemek istediğim şey, duyarlılıktan bahsediyor olduğumuz…

O zaman farkında olmam gereken şey, yeni bir mesleki ustalık öğreniyor olduğumdu.  İnsanlığın ve acıların bedelini öğreniyordum…”

(Belgesel anlatıcısı: Dört ay sonra, iki tarafın silahlı kuvvetleri de barışı sağlamaya çalışan Birleşmiş Milletler’in girişimlerine kulak tıkıyor, bu yüzden Kıbrıs’taki durum hala tehlikeli ve karışık. BM’nin kanun ve düzeni sağlama konusunda yapabileceği pek bir şey yok.)

Don McCullin anlatmaya devam ediyor:

“Tüm bir kasabanın saldırıya uğradığı için tahliye edildiğini gördüm, bir okul binası gibi herhangi daha güvenli bir yere.

Topal ve iki bastonu olan yaşlı bir kadın da vardı. Gerçekten ayaklarını oynatamıyordu. Ve bir İngiliz askeri, hayatını kaybetmemesi ve acele etmesi için onu ikna etmeye çalışıyordu.

Bir arkadaşımla birlikteydim, “Bu çok saçma” dedim. O asker ve yaşlı kadının bir fotoğrafını çektim, kamerayı indirdim, bu yaşlı kadını kollarımla kaptım, sanki çocuk arabasından düşen bir oyuncak bebek gibiydi… Sadece koştum, onunla koştum. Bunu neden yaptım, bilmiyorum… Fakat o yaşlı kadının vurulmasını ve ölmesini görmek istemiyordum…

Ve tekrar bulunduğum pozisyona döndüm bir fotoğrafçı olarak ve devam ettim… Fakat bu iyi hissettirmişti.

Orada sadece diğer insanların sefaletini ve olası ölümlerini izlemek için bulunan bir zalim olmadığımı hissettirdi. Arada çok ince bir çizgi vardı…

Çok korkunç fotoğraflar çekmekle suçlandım ve insanlar sürekli “Hiç birine yardım ettin mi?” diye soruyorlar. Tabii ki ettim, fakat bununla övünmek istemiyorum. Bazen kendi vicdanımı rahatlatmak için yaptım.

Bu küçük çatışmalar Kıbrıs’ın tüm kuzeyine, Kıbrıslıtürkler’in yaşadığı tarafa sıçradı… Bir asker gördüm ve bana “Ölüleri mi arıyorsun?” diye sordu.

“Hayır ama neler oluyor?” dedim.

“Bazı ölümler oluyor” dedi.

“Burada bir ölü var ve şu evde daha fazlası var” dedi.

Kapıyı çaldım, kapıyı vurdum. Cevap yoktu, sonra içeri girdim…

Ve ilk karşılaştığım şey, ılık kandı…

Bu adam bir gün önce öldürülmüştü ve sabahın erken saatlerindeki güneşin sıcaklığı cam kapıdan evin içerisine giriyordu…

Kapıyı kapattım ve parmak ucumda odanın etrafında dolandım ve kendime bir köşe buldum…

İlk pozu çektim ve bir anda kapı açıldı ve benim korkmamla birlikte tüm aile içeri daldı…

O sırada “Beni burada bulmaları onları sinirlendirecek” diye düşünüyordum.  Şaşkındım, öyle olmadı, ben de fotoğraf çekmeye devam ettim.

Bir anda bir kadın deli gibi çığlıklar atmaya başladı.

Gerçek şu ki, ayağımın yanında ölü olan kişi, onun kocasıydı, hatta yeni evlendiği kocasıydı, evleneli henüz bir hafta olmuştu…

Ve Rumlar bir önceki gün gelip bu topluluğa saldırmış ve bu insanları bu evde soğukkanlılıkla öldürmüşlerdi.

Bir gün bir köye gittim, sabahın erken saatlerinde gitmiştim… (Gaziveren idi bu – S.U.)

Köylerini savunurken ölen Kıbrıslıtürk erkeklerin cesetlerini buluyorlardı…

Sonra ise köye geri dönüp oradaki kadınlara kocalarının öldürüldüğünü söylüyorlardı…

Sonrasında Goya tablolarındaki gibi kafalarını kaldırıp Tanrı’ya yakaran  insan manzaraları görüyordunuz…

Birçok savaşta insanların derin keder ve duygu içinde olduklarında Tanrı’yı görebilecekler mi diye yukarı doğru baktıklarını fark ettim, bilirsiniz biraz yardım istemek gibi. Goya’nın çizimlerinde de bunu görürsünüz… Fakir erkek vurulurken ya da katledilirken, yukarı bakar ya da dua ederler ve bu büyük ressamların dini doğalarının bir parçasıdır.”

(Belgesel anlatıcısı: O an çok klasiktir. Ben buna fotoğrafçılıkta belirleyici anlardan biri diyorum… Çünkü haberin anlarını bileşim elemanlarıyla birleştirerek içlerindeki fotoğrafı yaratıyor. Bir şey vardı, birkaç saniye içerisinde fark yaratacak bir şey vardı.  Don’a (o ödül aldığı, Gaziveran’daki) fotoğrafı nasıl çektiğini sordum… Hatırladığım kadarıyla hemen dizlerinin üstüne çöktü çünkü o anın geleceğini hissetmişti…”

Don McCullin anlatmaya devam ediyor:

“Yani, tamam, sanki içimde çok fazla şiirsellik varmış gibi konuşuyorum. Aslında yok. Ben bir fotoğrafçıyım, bir ressam ya da şair değilim. Fotoğrafçıyım… Ve her şeyin ötesinde öğrendiğim şeylerden biri fotoğrafın üstünde ve üzerinde, bu durumdayken en iyi niteliklere sahip olabilirsiniz ve bu görevi yapıyorsanız fotoğrafçı, muhabir ya da her neyseniz, insanlığın tarafında olmak çok daha iyidir.

Bunların hepsi bana çok hızlı geldi, bu sorumluluk. Ve şöyle düşündüm… “Git” kelimesinden bunu anladım… Ve düşündüm ki “İlk kez burada ne yaptığımı anladım… Bunu yapmak için doğmuşum…”

“Benim için fotoğrafçılık bakmak değil, hissetmektir. Eğer baktığınız şeyi hissedemiyorsanız, o zaman siz, başkalarının sizin resimlerinize baktığında hiçbir zaman bir şey hissetmesini sağlayamazsınız…”

(“McCullin” belgeselinin Kıbrıs’la ilgili bölümüyle ilgili olarak bunu You Tube’a ekleyen kaynak şahıs olarak “Montaj-grafik-müzik: Niyazi Beydağlı” deniyor…)

https://in-cyprus.com/career-of-uk-photojournalist-who-captured-iconic-cyprus-picture-on-show-in-london/?fbclid=IwAR2eusPh_EVDfO1aum1zXPdnfONm-YJZVJh1pDIlmhwjSFMTde6Q6fDbfGg

(In-Cyprus haberi ve You Tube’taki McCullin belgeselinin Kıbrıs’la ilgili bölümünden derleyip haberleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 


 

Kayıplar Komitesi’nden açıklama:

“Leymosun’daki Ay Nikola mezarlığında kazı yapmadık…”

Kayıplar Komitesi dün bir açıklama yaparak, Leymosun’daki Ay Nikola mezarlığı yakınlarında bulunan insan kalıntıları hakkında POLITIS gazetesinde ve SİGMA TV’de yer alan iddialara yanıt verdi ve Kayıplar Komitesi’nin orada herhangi bir kazı yapmamış olduğuna dikkati çekti. TAK’ın haberine göre, Kayıplar Komitesi açıklamasıyla ilgili olarak şöyle denildi:

“Komiteden yapılan yazılı açıklamada, komitenin iki toplumlu ve Kıbrıslı Türk ve Rum bilim insanlarından oluşan bir ekiple çalışmalarını sürdürdüğü, mezarlık civarındaki kazıların Kıbrıslırum Yönetimi tarafından tek taraflı yapıldığı ifade edildi.

Açıklamada KŞK’nın kalıntıların analizinde kullandığı ve kimliklendirilemeyen kalıntılarla ilgili prosedür de aktarılarak, kalıntıların kayıplara değil de eski zamanlara ait olduklarının anlaşılması halinde bu kalıntıların çıkarıldığı bölgeye geri götürüldüğü açıklandı.

Açıklamada ayrıca, mezarlık bölgesinden çıkan kalıntıların “kayıp” şahıslara ait olmadığının tespit edilmesi durumunda, yeniden mezarlığa götürülüp yeniden gömüldüğü kaydedildi.

Açıklamada, DNA testi sonucu hiçbir kayba ait olmayan veya sonuç vermeyen kalıntıların KŞK morguna kaldırıldığı ifade edildi.”

POLİTİS VE SİGMA’NIN HABERİNDE NE DENİYORDU?

POLİTİS gazetesinde Hristoforos Nestoros imzasıyla 25 Ocak 2019 tarihinde yer alan bir haberde Ay Nikola eski mezarlığında Kayıplar Komitesi’nin birkaç yıl önce 200 kişiye ait kalıntıları bulduğu ve mezarlığın batıdaki bölümünün dışında bulunan bu insan kemiklerinin kutular içerisine konularak mezarlıktaki eski binada muhafaza edildiğini ileri sürmüştü. Nestoros’un haberine göre yakın zamanda  bu bölümün kilidi bilinmeyen şahıslar tarafından kırılarak, kutulardaki kemikler ortalığa saçılmıştı. Hristoforos Nestoros, haberinde Sigma TV’nin bir önceki geceki haber bültenini de kaynak olarak göstermişti. Sigma TV’nin haberinde ise bulunan bu kalıntılara DNA testi yapılmadığı ve kimsenin bu kalıntıları arayıp sormadığı ileri sürülmüştü.

(Kaynak: TAK Haber Ajansı Türkçe Bülteni/POLİTİS gazetesinin 25.1.2019 tarihli haberi/SİGMA TV’nin 24.1.2019 tarihli haberinden YENİDÜZEN olarak derlenmiştir.)

 

 

 

Bu yazı toplam 4755 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar