1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Her şeyde doğa var”
“Her şeyde doğa var”

“Her şeyde doğa var”

Sanata olan ilgisi, çocuk yaşta babasının teşvikiyle başlayan Hikmet Uluçam, Kıbrıs'taki sanat ortamına önemli katkılar sağlayan Ali Atakan'ın öğrencilerinden biri olarak yetişti.

A+A-

Simge ÇERKEZOĞLU

Sanata olan ilgisi, çocuk yaşta babasının teşvikiyle başlayan Hikmet Uluçam, Kıbrıs'taki sanat ortamına önemli katkılar sağlayan Ali Atakan'ın öğrencilerinden biri olarak yetişti. Grafik alanında aldığı üniversite eğitimi, sanat anlayışını çok yönlü hale getirirken, doğaya duyduğu derin sevgi eserlerine eşsiz bir karakter kazandırdı.

Sanatı ve doğayı iç içe geçiren Uluçam, Lapta’daki evinin bahçesini otuz yıl boyunca titizlikle işleyerek adeta bir sanat eseri haline getirdi. Bu özel bahçede, sadece estetik bir düzen değil, nesli tükenmekte olan bitkileri koruma çabası da var. Her yıl yüzlerce kişiyi hiçbir karşılık beklemeden ağırlayan Uluçam, yalnızca doğayı ve sanatı değil, insanı da derinden seviyor. Doğanın Sanatçısı, Hikmet Uluçam’ın yeşeren mirasını paylaşmak için hala bir haftanız var. Bahçe Nisan ayının ortasına kadar ziyaret edilebilecek.  

 

Otuz yılı aşkın bir süredir Lapta’daki evinde bulunan bu bahçeyi adeta ilmek ilmek işledi sanatçı Hikmet Uluçam. Bir bahçeden öte, soyu tükenmekte olan bitkileri de yaşatma çabası var.

“Yıllarca yabani bitkilerin fotoğraflarını çektim. İlk başta negatiflerle başladım, sonra bunların yerini slaytlar aldı. En son dijitale geçtim. Dolayısı ile doğadaki yabani bitkileri çok iyi tanıdım. Zaman içinde öğrendim ki nesilleri tükenen, endemik olan bitkiler var. Düşündüm ki neden bu bitkilerin tohumlarını toplayıp bahçeme ekmiyeyim. Her şey öyle başladı. Önce doğada yerlerini işaretledim. Sonra tohum toplamaya ve ekmeye başladım.”

“Bahçede renkler dengeli şekilde”

Uluçam’ın bahçesi adeta bir sanat eseri gibi… Bahçeye bakmaya doyamazken, sanatsal kimliğini doğaya dahil ettiğini düşünüyorum.

“Bahçede dikkat ettiyseniz renkler dengeli şekilde, kırmızıları, sarı bir leke, sarıların arasında beyazlar… Hepsini zihnimde canlandırarak yaptım. Şuraya biraz sarı lazım diyerek, sarı tohum, öteye kırmızı lale tohumu atarak uyumu yakaladım. İki yüzü aşkın tür var bahçemde. Aralarında Kıbrıs’ta yetişen ağaçlar da var. Adada yetişen ağaçların neredeyse tamamı bahçemde bulunuyor. Her bitkim benim için özeldir.”

img-2125.jpeg

 Hikmet Uluçam’ın sanatsal üretimlerinin de fazlasıyla doğadan beslendiğini biliyorum ancak bu süreç zamanla kendiliğinden mi gelişti yoksa bir tercih miydi merak ediyorum.

“Hayat felsefem sanat ve doğa arasında gidip geliyor. Doğayı çok iyi bildiğim için, akademide okurken küçük körüklü bir fotoğraf makinem vardı. Eski Akfa marka. Filmi koyuyor, çektikten sonra çeviriyor ve böylece kareyi değiştiriyorsunuz. Bir gün çekerken yanlışlıkla çevirmeden aynı kare üzerine bir fotoğraf daha çektim. Ortaya çok güzel sonuç çıktı. Daha sonra da hep onun peşinden gittim. Daha sonra edindiğim makinelerle de benzer denemelerde bulundum. Hatta Nikon makinem ile zeytin ağaçlarıyla bir mankeni eşleştirere özel bir çalışma yapmıştım. Buradaki evimin duvarlarında bunları da sergiliyorum.”

 

“Doğa eserlerimde öne çıkan duygu”

Aslında tüm bunların özünde doğayla iç içe bir yaşam sürmenin etkisi olduğunu düşünüyorum. Yaşam alanı bu bahçe değil de şehirde bir ev olsaydı herhalde bambaşka bir sanatsal anlayış ortaya çıkardı.

“Kesinlikle haklısınız. İlk eşimle ayrılmamızın en önemli nedeni Lapta’da yaşamak istememesiydi. Ben doğayı çok sevdim. Hiçbir zaman şehirde yaşamak istemedim. Çocukluğum da küçük bir köyde geçti. Nüfusu yüz kişiydi. Orada çobanlık da yaptım. Öküzler, inekler…babamın bahçeleri vardı. Narenciye, bademler, haruplar. Dolayısı ile ben bitkileri çocukluğumda öğrenmeye başladım. Doğa eserlerimde öne çıkan duygu. Benim için her şeyde doğa var. Airbrush resimler yaparken de doğadan bazı malzemeleri alarak resimlerimde kullanırım. Yulaf püskülünü presleyerek, tuval üzerine koyarak, hatta onu boyarken oynatarak rüzgarda dalgalanma hissi yaratmaya çalışırım. Bunun gibi çok detayım var.”

 

Kıbrıs doğasında kaybolan bio çeşitliliğe dair taşıdığım kaygıları sanatçı da benimle paylaşıyor.

“Bir yandan küresel ısınma, öte yandan inşaatlar. Bizi yok ediyor. Önümüzdeki yirmi yıl içinde tüm dünyada otuz binden fazla bitki yok olacak. Burada da fark ediyoruz. Bu yılki Tepebaşı Festivali’ne gidenler lale bile göremedi. Çünkü bu kış yeterli yağmur yağmadı. Tohum oluşuyor ama havalar hemen ısındığı için tohumlar yanıyor. Çiçek açamıyor. Ertesi yıl da çoğalamıyor.”  

img-2128.jpeg

“Ağaçlar sanat eserlerinden daha kalıcı”

“Ben bir gün buradan göçtüğümde etrafımda bir sürü ağaç ve sayısız çiçek bırakmış olacağım” diyor Hikmet Uluçam ve ben bu mirasını nasıl tanımladığını soruyorum.

“Ağaçlar ve bitkiler yaptığım sanat eserlerinden daha kalıcı olacak. Umarım bu ağaçlar hep korunur. Sanat eserlerini korumanız çok kolay değil. Zamanla rengi solar, çürür ve bozulur. Güveler yer. Fakat ağaçlar kalıcı. Bahçeyi düzenlemeye başladığım zaman bir fıstık çamı ekmiştim. Soyadımdan dolayı bahçe girişinde ulu bir çam ağacı olsun dedim. Şimdi büyüdü, kocaman oldu. Aradan kırk yıl geçti. Bugün aynı ağacı ekerseniz, kurumazsa, o boya gelmesi kırk değil altmış yıl alacak.”

img-2146.jpeg

Bu haber toplam 1093 defa okunmuştur
Etiketler :