1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Her Türlü Kokuşmuşluğa Rağmen Akademisyen Olmak…
Her Türlü Kokuşmuşluğa Rağmen Akademisyen Olmak…

Her Türlü Kokuşmuşluğa Rağmen Akademisyen Olmak…

Herkes akademisyen olmalı mı? Parasını her veren bu ülkede öyle ya da böyle akademisyen olabiliyor. Ne değeri kaldı peki bu işi hakkıyla yapabilmek için canla başla çalışan insanların?

A+A-

 

Arda Mertsoy
[email protected]

 

Nereden başlasam, nasıl başlasam bilmiyorum ama bildiğim tek şey var o da bu adada kokuşmuş üniversite düzeninin içerisinde akademisyen olmaya çalışmanın gerçekten çok zor olduğudur. Hele ki doktoranızı Türkiye’de ya da yurt dışında yapmamışsanız sizi bekleyen bir dizi zorluklar silsilesi mevcut. Bir kere canınızı çıkarıp kaliteli bir tez ortaya koymuş olsanız bile bazı üniversitelerden mezun olduğunuzda bir güzel yaftalanırsınız. Sebebi de seri üretim kaygısıyla ya da oradaki akademisyenlerin yetersiz olması nedeniyle öğrencilerin gelişigüzel mezun edilmeleridir. Bu köhne zihniyet yüzünden bugün adada akademisyen enflasyonu yaşanıyor. Ne mutlu ki doktoram buralardan değil!

Lisansüstü yapıp mezun olan herkes, sistemin içine bir şekilde kendini dahil ediyor ya da zorla etmeye çalışıyor. Kaliteli bir tez yazıp belli bir birikime sahip olsanız bile sizler de herkesle aynı kefeye konuluyorsunuz. Ne kadar acı değil mi? Sorsanız nicel araştırmalarda parametrik testin ne zaman uygulanacağını bilmeyen kişiler, hobi olsun diye ya da ikinci iş olarak akademisyen oluveriyor. Bazılarını gerçekten anlamıyor ve çok da kızıyorum. Maddi durumu iyi olan ya da devletten emekli olup da ikinci iş olarak akademisyenlik yapan insanlar, bu ülkede yıllarını vererek bir yerlere gelen ve iyi bir gelecek vaat eden akademisyenlerin önünü kesiyorlar.

Doktora ünvanını almanın bu kadar kolay ve değersiz olduğu ülkemizde, haliyle hepimiz akademisyencilik oynuyoruz hatta oynar gibi yapıyoruz. Hele bazıları var ki, bırakın doktoradan mezun olabilmeyi normal koşullarda yüksek lisanstan mezun olmayı bile hak etmiyor. Böyleleri bu ülkede, yarım yamalak “akademisyen” oluyor. Hatta bu uğurda her türlü etik dışı davranışı da yapabiliyor…

Gözlemlerime göre doktora sürecinde ülkemizde belli üniversiteler dışında birçok üniversitede tez danışmanlığı hizmeti layıkıyla verilmiyor/verilemiyor. Bu işin bana göre en temel sebeplerinden biri, yukarıda da belirttiğim akademisyencilik oynayan kişilerin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Onların öğrencilerine verebilecekleri hiçbir şey yoktur.

Düşünün ki bir alanda doktora yapmış bir akademisyen KKTC’de, kişisel bağlantıları ve konumu sayesinde kendini herhangi bir üniversitede ve alakasız bir bilim dalında öğretim üyesi olarak bulabiliyor. Bu süreçte birtakım çıkarlar elde ediyor, örneğin popülerliğini artırıyor ya da insanlara hükmedebiliyor. Ama akademik altyapısı olmaması nedeniyle öğrencilerle gerçekten ilgilenmiyor ve onları yetiştiremiyor. Hatta işin kötüsü, başarılı ve başarısız öğrenciyi ayırt etme kabiliyeti bile yok. Böyleleri günün sonunda başarılı öğrencileri tehdit olarak görüyor ve mezun olmamaları için de elinden gelen her türlü engeli ortaya koyabiliyor.  Niye yapmasın ki! Tahmin edebiliyorum. Yapar elbet çünkü kendine güvensiz akademisyen, iyi öğrencilerin yetişmesinden çok korkar. Bunun nedeni ise kendi gücünü kaybetmek istememesidir. Sırf bu nedenle etrafına daha beceriksiz ya da daha az yeterli olanları toplar. Çünkü onlara kolayca hükmedebilir ve onları idare edebilir. Her başarılı akademisyen adayı, kendine güveni olmayan ve yetersiz akademisyen hocası için ciddi bir tehdittir. Başarılı akademisyen adayları, hocalarının hiçbir şey yapmadığını ya da ne kadar yetersiz olduğunu kolaylıkla ortaya çıkarabilir. Başarılı öğrenciler karalanır ve onların bir yerlere gelmesi her türlü yalan, dedikodu vb. yollarla engellenir. Böylece bu adada üniversitelerdeki kalitesizlik artarak devam eder.

Üniversitelerimizde her geçen gün etik dışı davranışların yaşandığını görüyoruz ve hiçbir şey yapamıyoruz. Bazı akademisyenler öğrencilerinin bilimsel çalışmalarını kullanarak yükselmeye çalışıyorlar. Evet, öğrencilerinin çalışmalarını çalmaktan utanmıyorlar. Sonra da çıkıp hiçbir şey yokmuş gibi etikten bahsedebiliyorlar.  Özetle, kokuşmuşluk bir türlü değildir memkletimin akademik mecralarında… Hele bazıları var ki, onlara akademisyen de denemez o ayrı, her türlü etik dışı davranışı yapıp sonra da kendilerini birden bire her şeyden soyutlar ve dönüp size etik dersi vermeye de kalkışırlar. Trajikomik bir hal onlarınki… Kendileri yanlış yaptığında bunu mesele yapmazlar ve telafi edebileceklerini düşünüp sıyrılıverirler. Halbuki benzer durumları başkası yaptığında onları linç etmek ve yuhalamak için de kuyruğa girerler. Geçmişlerini çabuk unutur ve birilerinin yanlış yapmasını tetikte beklerler.  

Yüzlerce sosyolojik doktora tezinin çıkabileceği bir toplumda yaşamak ne kadar ilginç. Sağlıklı olmadığı kesin olan düşünce yapılarıdır bunlar! Her şeyi acımasızca eleştiren ama senelerce birkaç bilimsel yayından başka hiçbir şey üretmemiş ve en önemlisi de öğrencilerine katkı sağlamamış, öğrencileri tarafından sevilip sayılmayan ama kendini de kaf dağında görmekten vazgeçemeyen megaloman akademisyen türünden de var buralarda! Ne kadar acı aslında ama böylesi bir yapıda olan akademisyenler, içinde bulundukları durumun farkında bile değildirler. Onların, gerçek bilim insanı nasıl olunur konusunda bir gün bilinçlenmelerini ve farkındalıklarının artmasını gönülden arzulardım. Eminim ki bazıları hiçbir zaman fark edemeyecek bile!

Herkes akademisyen olmalı mı? Parasını her veren bu ülkede öyle ya da böyle akademisyen olabiliyor. Ne değeri kaldı peki bu işi hakkıyla yapabilmek için canla başla çalışan insanların? Ben şuna inanıyorum. Doktorası nereden olursa olsun, tezinin kalitesi ortada olan ve rüştünü ispatlamış akademisyenleri ayrı bir kefeye koymak lazım. Çevremde gerek yurt dışından gerekse ülkemizdeki üniversitelerden mezun olmuş ama eğitim sürecine hakkını fazlasıyla vermiş akademisyenler elbette ki var. Onların, akademisyencilik oynayanlarla aralarında çok belirgin farklar var! Bir akademisyenin doktora tezinde belli bir kalite varsa, İngilizce biliyorsa, araştırma yöntemlerine hakimse, akademik çevrelerde düzenlenen etkinliklere katılıp bir şeyler sunmaktan çekinmiyorsa, üretebiliyorsa, topluma faydalı bir kişiyse, siyasi görüş ayırt etmeden toplumun her kesimine yönelik katkı sağlayabiliyorsa (elbette herkesin siyasi görüşü aynı olmak zorunda değil ama siyasi görüşü topluma faydalı olmasını engellememelidir), özetle insan hakları ve hümanizm temelinde konulara yaklaşabiliyorsa, yurt içinde ve dışında akademik çevrelerle bağlantılar kurup işbirliği yapabiliyorsa, yurt dışına gitmekten ve üniversitesini, ülkesini temsil etmekten korkmuyorsa ve en önemlisi de her şeyi maddiyatla eş görmeyerek gönüllü birtakım bilimsel ve toplumsal çalışmalar yürütebiliyorsa elbette böyle özellikleri olan akademisyenlerin ayrı bir yere konulması gerektiğini düşünürüm. Ne yazık ki bu ülkede, akademisyencilik oynayanlarla böyle özelliklere sahip akademisyenleri aynı kefeye koyuyoruz. Acımasız, öngörüsüz, duyarsız ve çıkarcı bir toplum haline dönüştük. Değerlerimizi günden güne kaybediyoruz. İnsafımız kalmadı! Yardımseverliğimiz öldü! Hoşgörü hak getire ve en acısı da ne biliyor musunuz ? İnsanlığımız ölüyor, bu kokuşmuşluğun içerisinde! Çarpık düzenden en çok nemalananlar, en çok şikayet edenlerdir bu ülkede! Tıpkı akademisyen kimliğine bürünmüş birçokları gibi!      

 

Bu haber toplam 2895 defa okunmuştur
Gaile 476. Sayısı

Gaile 476. Sayısı