Her zamandan daha yakın…
Ve Erdoğan konuştu… “İlanihaye Kıbrıs’ta olacağız” dedi, “Karpaz’ı da Güzelyurt’u da vermeyiz” dedi, “Güzelyurt’la Erenköy’ü birleştirsinler, bize bıraksınlar, biz de kapalı ve açık Maraş’ı verelim” dedi.
Bundan da anlaşılıyor ki BM kasasında duran ve Türk tarafının verdiği harita demek ki aşağı yukarı Tayyip Erdoğan’ın çizdiği şekilde verildi. Aksi takdirde herhalde Erdoğan başka bir harita anlatırken, kasaya konulan harita başka türlü olamaz.
Asker sayısını da belirledi; “650 bizim, 950 onların, Annan Planı’nda olduğu gibi…” dedi. “Harita” diye sordular, “Annan Planı artık bitti” dedi. Dönüşümlü başkanlığın nasıl olacağını da belirtti. “Bir dönem biz, dört dönem onlar olmaz, Bir dönem biz, 2 dönem onlar” dedi.
Aslında bunlar tabii ki Kıbrıs Türk tarafı için güzel şeyler… Öyle de bir de diğer taraf var. Hep bu taraf için güzel şeyler olacak değil ya! O tarafın da mutlu olacağı şeylerin olması gerek. O da tabii ki bu tarafın vereceği tek şey olan toprak konusu… Toprak konusunda Kıbrıs Rum tarafı biraz da olsa memnun olmalı ki, onu da versin bunu da!..
***
TC Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu toprakların sahibi gibi konuştu. “Bunu veririz, şunu alırız” dedi.
Kimse de, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı dahil, “ne hakla böyle konuşuyorsun” demedi. Herhalde Kıbrıs’ın güneyi, Türkiye (Erdoğan) ile direkt muhatap olmaktan memnun ki bu söylemlere de itirazı yok. Örneğin Rumca gazeteler “Erdoğan şunu söyledi, bunu söyledi, toprak da istedi” dediler de “neden söyledi?” demediler. Yani “Çipras bunu istedi, onu versinler de biz de bunu verelim” dediğini hiç duymadım. Duysak herhalde “Çipras neden karışıyor” diye sorardık diye düşünüyorum. Hatta Çipras 18 Ocak’ta İsviçre’ye gideceğini bildirdi BM’ye…
Kimsenin itirazının olmaması ve çözüme sekte vurulmaması işimize gelir aslında… ‘İşimize gelir’ derken her iki taraf açısından söylüyorum çünkü bir çözümden sonra yılların ardından “bu benim, şu senin, burası bana ait, şurası sana ait” gibi düşüncelerin yavaşça ortadan kalkacağı düşüncesindeyim. Yeter ki her şey yolunda gitsin.
***
Cenevre ‘zirve’ anlamında şimdilik bitti. İki gün sonra garantörlerin üst düzey bürokratları görüşmelere devam edecekler. Demek ki tarafların, garantör ülkeler dahil çözüm siyasetleri devam ediyor.
Akıncı’ya da Anastasiadis’e de baktığımızda Cenevre dönüş yolunda olumlu ifadeler kullandılar, Cenevre’deki müzakere günlerinden memnun olduklarını açıkladılar. BM yetkililerinin yaptıkları açıklamalar da farklı değil; “En iyi şans” dediler, “kararlıyız” dediler, “momentumu kaybetmemek lazım” dediler…
Yani 2004’ten farklı olarak ilk kez garantörler de güvenlik ve garantileri konuşuyorlar… Tarafların çözümle ilgili olumlu görüşleri geliyor ve olası bir planın referanduma gitmesi durumunda iki tarafın da ‘evet’e yakın olduğu bir dönemi yaşıyoruz.
Gerçekten de bu dönemi, bu olanağı ve Eide’nin dediği gibi bu momentumu kaybetmemek lazım.
Şimdi galiba her zamandan daha yakın!..
Dünya mülteci profili
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’nin gönderdiği 2017 takviminde dünyadaki mültecilerle ilgili ufak ama çarpıcı bilgiler var; Şiddet ve eziyet nedeniyle her yıl binlerce aile evlerini ve her şeylerini geride bırakıp kaçmaya zorlanıyorlar; Dakikada 24 insan yerinden ediliyor; Dünyada 65.3 milyon insan yerinden edildi; Dünyada 21.3 milyon mülteci ve 10 milyon vatansız insan var; Dünyaya baktığımızda yerinden edilen insanlara en çok ev sahipliği yapan yerler yine olayların yoğun yaşandığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri oluyor ki bu oran %39. Avrupa %6, Amerika %12, Afrika %29 ve Asya-Pasifik ülkeleri de %14 ev sahipliği yapıyor. 2016 yılında Avrupa’ya deniz üzerinden 343 bin 336 mülteci ve göçmen ulaştı. 2015’te bu sayı 1 milyon 015 bin 078 oldu. Yine dünyada 28 milyon çocuk şiddetten dolayı yerinden edildi. Her 200 çocuktan biri çocuk mülteci ne yazık ki ve her insanın eğitim hakkı olmasına rağmen mülteci çocukların ancak %50’si bu haktan yararlanabiliyor. İşte dünyanın mülteci profili de böyle.
Kendimize yaşattığımız talihsizlik
Talihsiz bir toplumuz vesselâm!.. Tabii coğrafi bölgemiz açısından (yani hem Ada hem de bölgenin sürekli çatışma içinde olması nedeniyle…) bu talihsizlik yaşanırken öte yandan da şimdiki azınlık hükümetimizin başı ve yardımcısı açısından da… Cumhurbaşkanı ve ekibi yarım asırdan fazladır süren sorunu çözmek için Cenevre’de bulunurken ayağını kaydırmak için, çözüme engel olmak için Cenevre’ye gitmiş ve öyle hareket eden hükümetin başı ve yardımcısı talihsizliği de yaşanıyor… Ama sonra düşünüyor ve diyorum ki bu talihsizliğimizi yine biz yaşatıyoruz kendimize…
Hatırlatma
Tekrar hatırlatıyorum; Bakan Dürüst’ün Girne-Değirmenlik dağ yolunu unutmadığını umarım… Bu yolun yenilenmesi için bütçe arayışına başladı mı? Madem köylerin su kuyularına girecek motorun parasını bile Elçilik’ten istiyorlar, böyle bir aciliyet ve büyük ihtiyaç için yine o kapıyı çalabilirler… O yolun artık ‘ölüm yolu’ adından kurtulması için ne beklenildiğini merak ediyorum. Tekrarlamakta yarar var; Makam arabaları yerine o yolu yenilemek daha elzemdi herhalde!..
Harekete geçmek için bütün koşulların mükemmel olmasını beklersen, hiçbir zaman harekete geçemezsin.
H.jackson Brown