1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Hergeleler “hükümeti”…
Aslı Murat

Aslı Murat

Hergeleler “hükümeti”…

A+A-

Yaklaşık bir aydır devam eden reçete soruşturması sürecinde yanıtlanmamış en önemli soru şudur: 2021 yılında polisin gündemine getirilen suçlara ilişkin açılması gereken dosyalar, niye 2023 Eylül ayına kadar soğutucuda bekletilmiştir?

Aradan geçen onca zamanda, gerek bilgisine getirilen polis teşkilatı gerekse bakanlık yetkilileri ne yaptı? Ödemeler tıkır tıkır gerçekleştirildi. Kamu maliyesi zarara uğradı. Neyse, hergeleler “hükümetinin” bir bildiği vardır elbette, yoksa bunca zamandır gerçekleşen mali kaybı görmezden gelmezlerdi. Değil mi? Sonuçta Ercan Havaalanı ile ilgili toplumun 59 Milyon Euro’sundan da feragat ettiler, ama olsun, onun da bir nedeni vardır. Kimse anlamasa da vardır!

***

Keyfi kelepçe kullanımı ile insan onuru ilişkisi…

Masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkeleri, modern ceza hukuku sistemlerinin vazgeçilmez unsurlarından ikisidir. Kimse mahkeme tarafından mahkumiyeti, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmadan suçlu ilan edilemez, o yönde bir algı yaratılmasına neden olamaz. Bunlar sadece yargıyı bağlayan kurallar değildir. Basın organları başta olmak üzere, sosyal medya kullanıcıları ve toplumun tamamı için uyulması gereken yasal sorumluluklardır.

Reçete soruşturmaları kapsamında aleyhine işlem yapılan kişilerin, toplumun gözünde daha “korunaklı” bir yerde durması, bahsi geçen ilkelerin daha yoğun bir şekilde tartışılmasına imkân yarattı.  Hâlbuki hukuk kurallarının hiçbir ayrım gözetilmeden herkes için uygulanması, uygulanmaması halinde de karşı durulması gerekir. Yine de “şimdi mi aklınız başınıza geldi” diyerek, oluşan hassasiyeti küçümsemeyeceğim. Aksine bundan sonra yaşanacak süreçlerde, özellikle kelepçe kullanımı ve zanlıların – sanıkların kimlik bilgileri ile görüntülerinin ifşa edilmesine yönelik uygulamaların hak ihlaline neden olmamasını umarak somut katkı sağlamak amacındayım.

Orta çağ cadı yargılamaları, bölümün başında değindiğim iki ilkenin ihlâl edildiği bir döneme denk düşer. Mesela bir şekilde cadı olduğu iddia edilen kadına (istisna da olsa bazen erkek) karşı uygulanan ateş deneyine göre;  yanmakta olan bir nesneyi taşımak, ateş üzerinde yürümek gibi yöntemler kullanılırdı. Cadı olmadığını kanıtlama yükü kendisindeydi ve yanma sonuncunda oluşan yaraları çabuk iyileşirse masumiyeti ispatlanmış olurdu. Soğuk su deneyinde ise kadın suya eli ayağı bağlı olarak atılır, su yüzeyine çıkarsa cadı olduğu ispat olmuş olurdu, sonra yakılarak infaz edilirdi. Boğulursa suçsuz bulunurdu. Kısacası bu yargılamalar, masumiyetini kanıtlamak zorunda olan kişilerin, belki de hiçbir suç işlememişken ölümleri ile sonuçlanırdı.

Zaman içinde ceza yargılamalarında gerçekleşen ilerlemeler, devletin sahip olduğu güç ile insan arasında adil bir terazi kurmayı hedefledi. Her türlü erki (polis, denetim, şiddet vb) elinde bulunduran bir yapının iddialarını şüpheden ari bir şekilde ispatlaması beklenir. Bu da deliller aracılığıyla yapılır. O ana kadar da her insan masumdur. Delilden sanığa gidilir, sanıktan delile değil. Soruşturma ve sonrasında yürütülecek yargılama süreçlerinde, kişilerin henüz mahkumiyeti kesinleşmemişken, açık isimleri ve fotoğrafları ile ifşa edilmesi, toplumun gözünde bir önyargı, ön kabul yaratabilir. Özellikle internet ortamının uçsuz bucaksız ve ölümsüz yapısı, bunu katmerli bir boyuta taşır. Tabi ki basının haber verme hakkı vardır. İşte bu noktada çakışan haklar arasındaki dengeyi kurabilmek gerekir. Kamu maliyesini bu denli zarara uğratan bir meselenin haberleştirilmesi kamu yararı açısından tartışmasız bir öneme sahiptir. Ama konu kişilik haklarını zedeleyici ve zanlı – sanık haklarını ihlal edici bir yerden aktarılmamalıdır.

Kelepçe mevzusu ise yine yıllardır yaşadığımız ve bir türlü derdimizi anlatamadığımız bir sorun. Maalesef ne Fasıl 155 Ceza Usul Yasası ne de 51/1984 Polis Yasası, kelepçe kullanımına ilişkin bir düzenlemeye sahip değil. Bu da keyfiyeti beraberinde getiriyor. Mesela mevzuatımızın parçası olan Çocuk Hakları Sözleşmesine dayanan uygulamalara bakıldığında, 18 yaşın altındaki hiçbir kişiye kelepçe takılmaması gerekir. Ama biz bırakın bu kuralı, Fasıl 157 Çocuk Suçluları Yasasında, 14 yaşından büyükleri çocuk olarak tanımlamıyoruz bile. En azından aynı yasa, çocuk ve genç kişilerin (14-16 yaş arası) mahkemede fotoğraflarının çekilemeyeceğini, isim – adres – okul bilgilerinin mahkeme haberi şekilde yayınlanmasını suç kapsamına almaktadır. Yine de çağ dışı bir yasadır ve en kısa zamanda değiştirilmelidir.

Polis Yasası’nda belirtilen yetkilere göre polis, suçları önlemek, suçluları yakalamak, yakalanan kişileri ve suç vasıtalarını yetkili makamlara teslim etmekle görevlidir. Bunu kelepçeli mi kelepçesiz mi yapacağı belli değildir. Çok iyi uygulama örnekleri olmasa da, en azından kural olarak bakacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti’nde kelepçeye ilişkin kurallar vardır. Şöyle ki, kaçma, birini veya kendini yaralama ve hastaneye nakil esnalarında, beden ve hayat bütünlüğü bakımından tehlike arz ettiğinde, kısacası emniyet ve güvenlik maksadıyla kullanılabilir. Ha bunu işkence ve kötü muamele yöntemi için kullandıkları da oluyor, o ayrı.

Mesela Türkiye’nin AİHM’de mahkum olduğu bir davayı örnek verebilirim. 15 yıllık doktor olan Erdoğan Yağız isimli bir kişi, 2000 yılında gözaltına alındı ve kelepçeli hali ailesi dâhil kamuya ifşa edildi. Ardından suçla bağlantısı kurulamadı yani iddialar ispat edilemedi. Yağız maruz kaldığı uygulamalara karşı AİHM’e başvurdu. Mahkeme, kendisine ya da başkasına zarar verme riski bulunmayan kişilere kelepçe takılmasının, hem o sırada orada bulunan kişilerin hem de kendi gözünde kişilerin aşağılanmasına, rencide edilmesine neden olduğu gerekçesiyle kötü muamele yasağının (madde 3) ihlal edildiğine karar verdi. Diğer bir ifade ile haksız ve orantısız kelepçe kullanımını, insanlık dışı ve onur kırıcı davranış olarak tanımladı.

***

İçinden geçtiğimiz dönemde bu muameleye karşı çıkan özellikle doktorlara da bir hatırlatma yapmak isterim. Zanlı, sanık, tutuklu veya mahkumların sağlık kontrolünden geçirilmesi esnasında da kelepçeli muayene edilmesi şu anda maruz kaldığınız ihlallerden farksızdır. Keza İstanbul Protokolü’ne göre muayene; polis veya gardiyanın odadan çıkarıldığı, kelepçe ve benzeri hiçbir kısıtlama aracının olmadığı koşullarda yapılmalıdır. İnsan haklarının herkes için olduğunu kavrar, bunun için birlikte mücadele edersek hak ihlallerinin önüne geçebiliriz. Aksi takdirde her dönem birimiz yanar, bir diğerimiz bakar.

Bu yazı toplam 1590 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar