“Herkes evine dönecek tezi” çürüdü!
"Mahkeme, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle (AİHS) uyumlu olduğunu oy birliğiyle teyit etti"
Hukukçu ve araştırmacı Tufan Erhürman, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Meleagrou ve Diğerleri kararını YENİDÜZEN’e yorumladı:
Hukukçu, düşünür, araştırmacı Tufan Erhürman, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son kararının, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle (AİHS) uyumlu olduğunu oy birliğiyle teyit ettiğini belirtti.
Erhürman, bu kararının, Annan Planı referandumunun 9’uncu yıldönümünde “evet dedik de ne oldu” diye soranlara en doyurucu yanıt niteliğinde olduğuna dikkat çekti.
Karardan çıkarılacak en önemli sonuca da değinen Ergürman, “Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukukun gereklerini yerine getirme istekliliği ile Kıbrıs sorununun en önemli kısımlarından biri olan mülkiyet meselesinde, Kıbrıslı Rum siyasetçiler tarafından yıllarca dile getirilen ‘mülkiyet hakkı kutsaldır. Herkes evine dönecek’ tezi geçersiz kılınmıştır” dedi.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu ayın başında verdiği Meleagrou kararının Kıbrıs sorunu ve mülkiyet meselesi açısından önemi nedir?
• Tufan Erhürman: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 4. Dairesi, 2 Nisan 2013 tarihinde verdiği Meleagrou and Others v. Turkey kararında, bir yandan 67/2005 sayılı Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası’nın, diğer yandan da bu Yasa ile kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK’nın) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle (AİHS’yle) uyumlu olduğunu oy birliğiyle teyit etti. Kararın doğru analiz edilmesi, hem Kıbrıs sorununun en önemli kısımlarından biri olan mülkiyet meselesinin nasıl halledilmesi gerektiğini göstermek, hem de Annan Planı referandumlarının 9. yıl dönümünde, hâlâ, “evet dedik de ne oldu” diye soranlara en doyurucu yanıtlardan birini verebilmek açısından önemlidir. Bu arada, Mahkeme’nin kararda yaptığı saptamalar, TMK’nın ve 67/2005 sayılı Yasa’ya göre onun kararlarına karşı başvurulabilecek yargı yolu olan Yüksek İdare Mahkemesi’nin (YİM’in) bu konuda faaliyet gösterirken dikkat etmesi gereken unsurları da ortaya koymuştur.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararı vermesine sebep olan başvurunun konusu nedir?
• T.E: Londra’da yaşayan ve Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucular, 7 Kasım 2006’da, KKTC’de bulunan ve maliki olduklarını iddia ettikleri 18 ayrı arsa/parselin kendilerine iade edilmesi için TMK’ya başvurmuşlardır. Başvurucular, iade yanında, maliki oldukları arsaları 1974’ten beri kullanamadıkları için kullanım kaybından (loss of use) doğan zararlarının ve manevi zararlarının giderilmesini de talep etmişlerdir.
TMK, başvuruyla ilgili kararını 14 Ekim 2009’da vermiştir. Karara göre, başvurucular, başvuru konusu 18 arsadan 14’ünün tapuda kayıtlı maliki değildirler. Bu 14 arsa, başvurucuların da hissedarı oldukları bir şirketin mülkiyetindedir. O nedenle TMK, bu arsalarla ilgili başvuruları reddetmiştir. TMK’nın kararıyla, geriye kalan dört arsadan biri başvuruculara iade edilmiş, diğer üç arsa ise, bir kısmı göçmenlerin, bir kısmı da ordunun kullanımında olduğu için iade edilmemiştir.
İade edilen arsa için başvurucuya manevi tazminat verilmemiştir çünkü bu arsa kimse tarafından kullanılmamaktadır.
TMK, iade edilmeyen üç arsa için de, başvurucunun kullanım kaybından doğan zararın tazmini ve manevi tazminat taleplerini reddetmiştir çünkü bu taleplerin kabul edilebilmesi için, başvurucunun TMK’ya takas veya tazminat talebiyle başvurması gerekmektedir. 67/2005 sayılı Yasa’ya göre, başvurucunun yalnızca iade talep etmesi durumunda, kullanım kaybından doğan zararın ve manevi zararın tazmin edilmesi mümkün değildir.
Başvurucular, Aralık 2010 ve Ocak 2011’de, TMK’nın kararına karşı YİM’e başvurmuşlardır. Ancak YİM de, Haziran 2011’de, başvurucuların taleplerini reddetmiştir.Başvurucular, bu noktadan sonra, KKTC’deki iç hukuk yollarını tükettikleri için AİHM’ye başvurmuşlardır.
• Başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dile getirdikleri iddialar nelerdir?
• T.E: Başvurucular AİHM’de iki temel iddia ileri sürmüşlerdir. Bu iddialar şöyle özetlenebilir:
1. TMK ve YİM’in kararları AİHS’de yer alan mülkiyet haklarının ve konut haklarının kullanılmasını engellemektedir. Bu nedenle, mülkiyet hakkını düzenleyen Sözleşme’ye ek 1. Protokol’ün 1. maddesi ve konut hakkını düzenleyen 8. madde, ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddeyle bağlantılı olarak ihlal edilmiştir.
2. TMK ve YİM, uyuşmazlıkla ilgili kararlarını makul süre içerisinde vermemişler, bu iki makam huzurunda yapılan yargılamalarda başvurucuların anlayabileceği bir dil kullanılmamış ve başvurucuların manevi tazminata ilişkin talepleri YİM tarafından değerlendirilmemiştir. Ayrıca TMK üyeleri bağımsız değildirler. Bu nedenle, AİHS’nin 6. maddesindeki adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.
“Herkes evine dönecek” tezi
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurucuların mülkiyet ve konut hakkının ihlaline ilişkin iddialarını nasıl değerlendirmiştir?
• T.E: AİHM, mülkiyet ve konut hakkının ihlaline ilişkin iddialar üzerine aşağıdaki saptamaları yapmıştır:
1. Demopoulos kararında, TMK’nın ve onun kararlarına karşı başvurulan YİM’in davalı Türkiye Cumhuriyeti’nin iç hukuk yolları olduğu kabul edilmiştir.
2. Meleagrou başvurusunda başvurucular, tüketilmesi gereken iç hukuk yollarını tüketmişler ancak iç hukuk yollarında yalnızca iade talep etmişler, takas veya tazminat talep etmemişlerdir. Takas veya tazminat talep etmiş olsalardı, 67/2005 sayılı Yasa’ya göre manevi tazminat ve kullanım kaybından doğan zararın tazminini de talep edebileceklerdi.
3. AİHM, Demopoulos kararında, mülkiyet hakkının ihlal edilmemesi için her başvurucuya malının iade edilmesinin gerekmediğini vurgulamıştır.
4. TMK’ya yaptığı başvuruda yalnızca iade talep etmek ve takas veya tazminat talep etmemek başvurucunun tercihidir. Ancak 67/2005 sayılı Yasa’ya göre, yalnızca iadenin talep edildiği ve bu talebin reddedildiği durumlarda, TMK’nın kullanım kaybından doğan zararın tazminine ve manevi tazminata hükmetmesi mümkün değildir.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddialarını nasıl değerlendirmiştir?
• T.E: AİHM, adil yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddialar üzerine aşağıdaki saptamaları yapmıştır:
1. TMK’ya 7 Kasım 2006’da başvurulmuş, uyuşmazlıkla ilgili kesin karar YİM tarafından 27 Haziran 2011’de verilmiştir. Yani iç hukuk yollarından 4 yıl 8 ay içerisinde karar alınmıştır. Mülkiyet uyuşmazlıklarının teknik yanları ve Yasa’nın nispeten yeni olması gibi sebepler dikkate alındığında, bu süre makul kabul edilmelidir.
2. Başvurucunun avukatının Türkçe anladığı ve uyuşmazlıkla ilgili temel belgelerin başvurucuya anlayabileceği bir dile çevrilerek sağlandığı dikkate alınırsa, dille ilgili sorunların yargılama sürecinin gayri adil olmasına sebebiyet verdiği iddia edilemez.
3. Başvurucular, TMK’nın bağımsız olmadığı veya taraflı davrandığı konusunda yeterli iddia ileri sürmemişlerdir.
4. TMK ve YİM’in kararlarında başvurucuların taleplerinin reddedilme gerekçeleri açıkça gösterilmektedir.
• Bu karardan ne gibi sonuçlar çıkarılabilir?
• T.E: Kanımca, karardan çıkarılması gereken sonuçlar şöyle özetlenebilir:
1. Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’na “evet” demiş ve onun ardından başta AİHM kararlarına uyma olmak üzere, uluslararası hukukun gereklerini yerine getirme istekliliğini göstermiş olması, Kıbrıs sorununun en önemli kısımlarından biri olan mülkiyet meselesinde Kıbrıslı Rum siyasetçiler tarafından yıllarca dile getirilen “mülkiyet hakkı kutsaldır. Herkes evine dönecek” tezini geçersiz kılmıştır.
2. Bu sonucun ortaya çıkmasında, Kıbrıslı Türk ve Türkiyeli siyasetçilerin yıllarca dile getirdikleri, uluslararası hukuk tarafından kabul edilmesi mümkün olmayan, “fiili durum korunmalıdır. Mülkiyet sorunu global takas ve tazminatla halledilmelidir” iddiasından vazgeçilmesinin önemli bir rolü vardır.
3. AİHM’nin TMK ile ilgili kararları, hazırlanacak bir çözüm planında mülkiyet meselesinin parametrelerinin belirlenmesine ışık tutacaktır.
4. Dolayısıyla, Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklerin haklarının, uluslararası hukuk karşısında retçi bir tutum takınmakla, Annan Planı’na “hayır” demekle, TMK ile ilgili Yasa’yı iptal ettirmeye çalışmakla değil, uluslararası hukukla uyumlu çözümleri gündeme getirmekle mümkün olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
5. 67/2005 sayılı Yasa, onun kurduğu TMK ve TMK’nın kararlarına karşı başvurulan YİM, AİHM tarafından Türkiye’nin iç hukuk yolları olarak kabul edilmektedir.
6. 67/2005 sayılı Yasa’nın düzenlediği olanaklar AİHM tarafından AİHS’ye uygun kabul edilmektedir. TMK bu Yasa’ya uygun hareket ettiği müddetçe, kararlarına karşı AİHM’ye yapılan başvurular sonuçsuz kalacaktır.
7. TMK ve YİM, başvurucuların başvurularıyla ilgili kararlarını verirken, AİHS’nin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının gereklerini yerine getirir ve özellikle makul süreyi aşmamaya özen gösterirlerse, AİHM’ye, bu organların adil yargılanma hakkını ihlal ettikleri gerekçesiyle yapılan başvurular sonuçsuz kalacaktır.