‘HERKES’ GİBİSİN
Tuhaf bir toplum olup çıktık. Kimse kimseyi beğenmiyor. Dedikodu, çekememezlik gırla… Üç kişi yan yana konuşurken ‘ağız birliği’ yapıyor, ama biri oradan ayrılınca diğer ikisi onun arkasından konuşmaya başlıyor!
Biri bir konuda başarılı mı oldu?
Vay haline!..
Ya ‘torpilli’dir, ya ‘şanslı’… Öyle söylenir arkasından…
‘Çalışkan’, ‘özverili’, ‘yetenekli’ olma ihtimali yoktur.
Kıskançlık mıdır bunun adı, çekememezlik midir, nedir?
Etrafta öyle sık görülüyor ki bu davranış…
Sanki genlerimize işlemiş toplum olarak…
* * *
Genlerimize işlemiş gibi görünen bir başka ‘huy’umuz daha var, buna benzeyen: Genelleme yapmayı pek severiz.
Belki her üç cümlenin biri böyledir: Olumsuz ve genele şamil.
En çok duyduğumuz cümle kalıplarından biri “Bütün politikacılar” diye başlar mesela…
Hepsi…
Tamamı…
Tekmili birden…
Bir eksiksiz…
Fenadırlar. Menfaatçidirler. Popülisttirler. Yalancıdırlar. Koltuk meraklısıdırlar. Entrikacıdırlar.
Hepsi, ama hepsi böyledir, değil mi?
* * *
Doktorlara ne demeli?
Paragöz değil mi tümü? Hele devlette çalışıp özel kliniği de olanlar… Malı götürüyorlar! Hastayı değil, parayı düşünürler. Ve siyasete girmeyi… Seçim kazanmak için doktor olmak lazım ya… Hepsinin gözü seçimlerdedir.
Öğretmenler peki?
Özel ders mafyası bunlar canım!.. Okulda ders verdikleri yok. Bol bol tatilleri var üstelik. Rahatları yerinde. Öğrenci yetiştirme gibi bir gaileleri kalmadı. Hiçbirinin.
Ya memurlar?
Var mı iş yapan kamu görevlisi? Tembeldirler. İşe geç gelirler, erken çıkarlar. Ek mesai meraklısıdırlar. İşyerinde tığ işi, yün işi işlerler. Vatandaşın işini yapmazlar. Rüşvetçidirler. Ahbap çavuş ilişkilerine göre davranırlar.
Yabancı işçiler var bir de…
Hani geldiler, hep beraber toplumsal düzenimizi bozdular. Demografik yapımız, sosyal dokumuz değişti. Hepsi hırsızdır, potansiyel katildir, soyguncudur, kötü niyetlidir, pistir, saygısızdır.
Şu işverenler var ya, şu patronlar?
Onların tamamı ‘hep bana, hep bana’cıdır. Dinleri, imanları paradır. Kar etmekten başka bir dertleri yoktur. Zaten vergi de vermezler. Yanlarında çalışanlara doğru düzgün para da vermezler. Yatırımları yapmazlar. İşleri güçleri devleti de, vatandaşı da çalmak, çırpmak sadece!..
E gazetecileri ne yapacağız?
Hepsi yalancı. Hepsi sahibinin sesi. Tetikçi, yalaka, rüşvetçi, tutarsız, devrin adamı, beleşçi, patron ‘hık’ deyicisi, yalancı demokrat, sahte barışçı, konjonktür koklayıcısı…
Sanatçılar mı dediniz?
Yok bizde sanatçı!.. Ne gezer? Hepsi sahte… Ya devlet maaşıyla sanat yapar biri, ya eğitimsizdir. Ne anlar o müzikten zaten? Şunun yaptığı resmi 5 yaşındaki çocuk da yapar. Öteki piyasacıdır, şovmendir, arti(z)dir, lafazandır, yazdığı kitabın dili bile bozuktur, yok ki edebi değeri olsun…
* * *
Listeyi istediğiniz kadar uzatın. Sporcudan çiftçiye, balıkçıdan akademisyene kadar her sektöre ve meslek grubuna uygun ‘genelleme’lerimiz ve ‘kötüleme’lerimiz vardır muhakkak…
Toplumun her kesimi, bir diğeriyle ilgili negatif algılar taşımakla da kalmıyor. Aynı zamanda o alandaki insanlar da birbirini çekemiyor, bölünüyor, kapışıyor, parçalanıyor.
Egolar öyle bir şişiyor ki, ‘kendimiz hariç herkes’i ‘tu kaka’ ilan ediyoruz.
Böyle olunca da ‘kendine güvensiz bir toplum’ yaratmış oluyoruz.
Biz nasıl oldu da bu hale geldik ki?
Nasıl olur da ‘topyekun’ herkesi aynı kefeye koyabiliyor, iyi ile doğruyu, başarılı ile tembeli, sahtekar ile dürüstü, hırsız ile temizi ayırt edemiyoruz?
Bir hastalık olmalı bu…
Çaresini bulmak gerek acilen…
‘Herkes’ kavramını kullanmaktan vazgeçmekle başlamak mümkün tedaviye…
‘Herkes’ yok çünkü…