Herkes gider Mersin’e…
Avrupa’da kadın kotası konusunda yeni bir adım…
Avrupa Birliği’ne kayıtlı şirketlerin, danışman, denetçi ve benzeri üst düzey görevlerde bulunan kadın yönetici sayısı konusunda var olan kotanın yükseltilmesi yönünde çalışma başlatıldı.
Geçtiğimiz yıl itibarıyla Avrupa Birliği’ndeki büyük şirketlerin söz konusu pozisyonlarında çalışan kadın oranı % 15.
Avrupa Parlamentosu’nun aldığı ve Avrupa Konseyi’nin tavrına bağlı olarak yasalaşması öngörülen karar ise 2020 yılına kadar %40 oranında bir alt sınır oluşturmayı hedefliyor.
Amaç, ekonomik faaliyet alanlarındaki karar alma mekanizmalarında kadının rolünü yükseltmek, var olan cinsiyet eşisizliği oranını mümkün olduğunca daraltmak.
Komisyon tarafından önerilip, Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi ile Hukuk İşleri Komitesi tarafından desteklenen bu kota kararı aynı zamanda, Avrupa Birliği üye devletlerine, kendi ülkelerinde kayıtlı şirketlerde çalışan kadınların yönetim mekanizmalarına katılımı konusunda bir an önce adım atmaları için de önemli bir çağrı niteliğinde.
Benzeri kotalar, halihazırda bazı üye devletlerde uygulamada. Ama komisyon ve parlamento ayaklarının geçildiği bu kararla, mevcut uygulama AB’de kayıtlı tüm büyük şirketlere yayılacak.
***
Kıbrıs adasının hem kuzeyi hem güneyi, Avrupa Birliği toprağı olarak kabul edilirken, müktesebat kuzeyde askıda. Müktesebatın askıda olması nedeniyle yasal düzenlemeler konusunda AB’nin oldukça gerisindeyiz.
Yani bize yarın ‘tamam, sizi de AB’ye alıyoruz, önünüzdeki siyasi engeller kalktı’ deseler bile, yasal olarak buna hazır olmadığımız için muhtemelen giremeyiz.
Haziran 2003’te Başbakanlık bünyesinde kurulan AB Koordinasyon Merkezi’nin birkaç temel hedefinden biri de, KKTC’nin yasal mevzuatının AB ile uyumlaştırılması çalışmaları kapsamında gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktı.
O dönemde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyelik süreci henüz tamamlanmamıştı. Annan Planı müzakereleri sonunda yapılacak olası referandumlarda ‘evet’ denmesi durumunda, hem Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunun, hem de Kuzey Kıbrıs’ın da Güney Kıbrıs ile birlikte AB’ye üyeliğinin onaylanması gündemdeydi.
Dolayısıyla yasal mevzuat acilen AB ile uyumlaştırılmak durumundaydı.
Referandumlar sonucunda Kıbrıs’ın kuzeyi AB toprağı olamadı ama Koordinasyon Merkezi’nin, üye olunmasa da AB standartlarında yasal düzenlemelere sahip olmamız için çalışmalarını sürdürmesi yönünde karar üretildi.
Merkez hâlâ faaliyette.
Bugüne kadar ne oranda ilerleme kaydedildi bilmiyorum ama ciddi anlamda bir yasal iyileşmeden söz etmek mümkün değil.
Tabii burada esas sorumluluk AB Koordinasyon Merkezi’nin değil siyasi iradenin. Mevzuat uyumu konusunda kararlı bir duruş sergilenmiş olsaydı, geride kalan 10 yılda çok önemli adımlar atılabilir, yasal ve idari yapımızda çok önemli iyileşmeler sağlanabilirdi.
Toplumsal cinsiyet eşitliği de AB’nin önemli mekanizmalarından biri olduğuna göre, bizim ülkemizde de bu konuda yol kat edilebilirdi.
Ama olmadı, siyasi erk bu konuda hiçbir girişim yapmadı.
Bırakın özel şirketlerin yönetim kadrolarını, devlet mekanizmaları içerisinde dahi kadın kotası konusunda hiçbir adım atılmadı.
Biz hâlâ, ‘kota’ gerekli mi değil mi tartışmalarıyla meşgulüz!