Hesap bilmeyen, hükümet olmasın!
“Bir bütçe 15 günde yüzde 113 sapar mı?”
Saptı!
Bir “zam” hesabı sabahtan akşama yarı yarıya oynar mı?
Oynadı!
O zaman, hesap bilmeyen, ne olur hükümet olmasın!
***
Elektrik tarifeleri için açıklanan % 30 zam gün içinde % 15’e evriliyorsa, bu durumda ya Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu zarara uğratılacak demektir ya da halk fena kazıklanacaktı.
***
“Ulusal” üçlünün Kıb-Tek karnesi epeyce kırık!
Sayıştay raporları kurumun 6.7 milyon dolar zarara uğratıldığını söylüyor.
Raporu baskılıyor ve üzerine yatırıyorlar.
Şimdi o zararı da halkın sırtından çıkartacaklar.
O zaman, haysiyet bilmeyen, ne olur hükümet olmasın!
***
“İstikrar” dediler.
Bir örnek vermek istiyorum, 3 senede, sadece Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nda 6 yönetim kurulu başkanı değişti.
2021, Selim Gökbörü.
2021, Turan Büyükyılmaz.
2022, Meftun Orkun.
2022, Hasan Amca.
2022, Hasan Akyiğit.
2023, Hüseyin Paşa…
Kıbrıs’ın kuzeyinde tüm kurumlar içerisinde “en büyük bütçe” sanırım elektrik kurumunda…
Sizinle bir sırrı paylaşabilirim.
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Yönetim Kurulu için belirlenen son isim, önceden, bir bankanın yönetimine önerilmişti.
Merkez Bankası reddetti!
Hükümet “öyleyse Kıb-Tek’e git” dedi.
O zaman, kapasitesi olmayan, ne olur hükümet olmasın!
***
Kıb-Tek’e 78 kişi istihdam edilecekti.
Sınava "şaibe" karıştı.
Yine de aldılar!
Yetmedi, itmedi, bitmedi, 63 kişi de "sınavsız" istihdam ettiler.
Polis Genel Müdürü ve Sendika başkanının evlatları da bu "şaibeli istihdamlar" içinde yer alınca, ortaya, "kimi, kimi şikayet edeceğiz" durumu çıktı.
İstihdamları üç parti kendi arasında paylaşmıştı.
Parti kontenjanına göre yürüdü işler!
O zaman, adaleti olmayan, ne olur hükümet olmasın!
***
Kıb-Tek'i batıran siyasi üçlü Ankara'nın takdirini alıyor.
"Aferin" diyorlar, her fırsatta…
Nüfusu bilmiyor, aferin…
Yolsuzluk var, aferin…
Usulsüzlük var, aferin…
Yandaşa istihdam, aferin…
AK-SA'ya "ihalesiz" sözleşme, aferin…
Biri “yatırım” yapıyor, öteki “bakım” dahi yapamazken...
***
Nihayetinde mesele biraz da yurdunu sevmektir.
O zaman, memleketi sevmeyen, ne olur hükümet olmasın.
"Yaşla ne ilgisi var"
“O yaşta rektör mü olunur” diye sormuştum.
Rektör, görev yaptığı üniversiteyi dolandırdığı iddiasıyla tutuklanınca...
38 yaşındaydı ve şaşırmıştım gerçekten...
Bir üniversitenin rektörlük görevine getirilebilmek için "profesör" olması gerekiyordu çünkü...
Gördüm ki akademik takvime göre 36 yaşında profesör unvanı almak mümkün...
***
Kimi dostlar beni aradı, yazdı, eleştirdi, tepki gösterdi: Yaşla ne ilgisi var?
Haklılar.
Önemli olan insanın yaşı değil, kapasitesi, bilgisi, donanımı, karakteri...
Yaşınız daha ileri diye “iyi bir profesör” olmuyorsunuz sonuçta…
Genç insanlara – yaşından dolayı- şüpheci yaklaşmak da doğru değil!
Kendimize içerledim, istemeden de olsa bu anlama gelmişse yazdıklarım…
***
Hepsi bir yana…
Asıl mesele sanırım ülkemizde “akademik unvanların” süreçlerine dair güvensizlik…
“Bu işler epeyce yozlaştı” diyen pek çok önemli akademisyenle görüştüm, defalarca…
Çok daha açık deşifre etmek gerekiyor sanırım…
Diplomadan yüksek lisansa, doçentten profesöre, kime inanacağız, kime güveneceğiz sonuçta…
Hangisi hakkıyla, hangisi yalan?
“Bu insanlar neden bir araya geldi”
“Biz Varız” diyerek yürüdüler ya…
Yokluğa, yoksulluğa, yolsuzluğa, göçe karşı…
Kıbrıslı Türklerin tarihindeki iki sembol ismin çocukları…
Rauf R. Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş’la…
Dr. Fazıl Küçük’ün oğlu Mehmet Küçük…
Mimarlar, mühendisler, esnaf, sendikacılar, avukatlar, işçiler, hep birlikte…
Serdar Denktaş günlerdir meram anlatmaya çalışıyor.
“Herkesin kendisine şunu sorması gerekir; ülkede ne oluyor da Serdar Denktaş, Mehmet Küçük, CTP Genel Başkanı ve her siyasi görüşten sivil toplum örgütleri ve sendikalar bir araya geliyor? Serdar Denktaş’ı, Tufan Erhürman’ı Mehmet Küçük’ü bir araya getiren ne oldu diye düşüneceklerine, hala kamplaşmayı körüklüyorlar…”
Çünkü kamplaşmadan besleniyorlar!
***
Böyle giderse…
Tatar’ın Üstel’in torunu da yürüyecek, “Vardık, varız, var olacağız” diyerek…
“Göç etmek istemiyoruz” çığlığıyla yürüyecek onlar da…
Umarım, böyle gitmeyecek…