1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Hezeyan halleri
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Hezeyan halleri

A+A-

Ekonomik kriz, yapısal kriz, borç krizi, tasarruf krizi, cari açık krizi, döviz krizi, birikim rejimi krizi nitelemek yerine doğrudan bir siyasi kriz olarak nitelemek, belki de en gerçekçi yaklaşım olacak, içinde bulunulan durumu.

Türkiye, dışa bağımlı bir ülke. Yıllık dış borç açığı 50 milyar dolar civarı. Bu açığı kendi tasarrufu ile kapatamıyor. Ve uzun süre daha kapatamayacak. Yüksek büyüme istediği her noktada da kriz olacak.Peki bu açığı nereden finansa edecek ? Mesele bu. Türkiye sadece 2007 yılında 50 yılda yılında çektiği yabancı yatırımı bir yılda çekti. Çünkü yabancıların kaynakları için “emanet edilebilir” bir ülke idi. Emanet edilebilinecek bir ülke idi o zaman Türkiye. Şimdi böyle mi mesela… 2007’nin siyasi atmosferini bir hatırlayalım, biraz araştırıp bakalım yeter. AB süreçleri, demokrasi, insan hakları, basın özgürlükleri, ülke içi barış arayışları, düzeni…mükemmel değildi ama kıyaslayalım.O günden bugüne çok şey değişti.Bugün Türkiye’deki sistemin adı “ahbap çavuş kapitalizmi”. 

Hukuk sistemi, demokrasi giderek sizlere ömür. 

Türkiye yüzünü batıdan doğuya çevirdi. Batı değerleri diye tanımlanan temel insani ilkelere arkasını döndü. Demokrasi bile gerekli midir tartışılır dedi. 

Bugün bir yandan Avrupa Birliği hedefi var-mış gibi yaparak, tutum alarak, bir diğer yandan İran ve Rusya ile ilişkilerden beklenti içine girer oldu. 

Peki böyle bir ortamda dış yatırımcı -ki çok büyük oranda Batılılarla çalışılıyor- size parasını emanet edip, yanınıza gelir mi? Ama siz hukuk sistemi ile ilgili kural ve kurumları yok ederseniz…kimse size parasını emanet etmez. 

Tasarruf açığı krizi…

Batı ile kavga sürdüğü ölçüde bu krizi aşamayacak.

Hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistem kurulmaz ise… Bu kriz büyüyecek. 

Eser Karakaş hoca, yukardaki analizi yapıyor, genel olarak.

Paralel yorumu Daron Acemoğlu da yapıyor ve sorun açıkça demokrasi diyor. Türkiye demokrasiden uzaklaştığı sürece ekonomik istikrarını kaybedecek. Bu sadece Türkiye için geçerli bir olgu değil, dünya ülkeleri de demokrasiden uzaklaştığı ölçüde istikrarını yitiriyor, diyor. Çatır çatır örnekler da veriyor, dünyanın en önemli ekonomistlerinden olan Daron Acemoğlu. 

Ekonomi duayeni Mahfi Eğilmez de paralel görüşler içerisinde. Sürekli anlatıyor. Bu siyasi sistem ile ekonomi düzelmez diyor. Alınan tedbirler de bir işe yaramaz, yaramayacak, diyor. 

Özellikle Mahfi Eğilmez’in de Daron Acemoğlu’nun da Neo-liberalizme vurguları dikkate değer. 

Siyaseten bizim taraftakiler de aşağı yukarı aynı sonucu doğuracak yorumlar yapıyorlar. Neoliberal sisteme entegre olmanın yarattığı büyük tahribattan ve alınmayan önlemlerden bahsediyorlar.  Korkut Boratav hocamız ve Ümit Akçay mesela. Çok önemli noktalara değiniyorlar. Birikim rejimi krizinden başlayarak, içinde bulunulan durumu, gerçekleri konuşuyorlar.  Korkut hocanın “Lütuf düzeni” vurgusu çok önemli. 

Dolayısıyla, hani geçtim Solu, Sosyalisti, Liberali şimdilik…Aklı başında herkes aynı şeyi söylüyor.

Sorun ekonomik değil…siyasi düzende. Ve siyaseten çözüm, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzene dönüştür. 

Kısa vadede de bunun mümkün olabilme ihtimali ne yazık ki yok.

* * *

Ümit Akçay şöyle tarif ediyor krizi çok haklı olarak: “Birikim rejimi krizi ile ‘neoliberal popülizmin krizini‘ kast ediyorum. Neoliberal popülizm, düşük faize dayanan bir birikim rejimi. Ekonomi yönetiminin faizi düşürme ısrarı, 2002’den beri kendilerini iktidarda tutan formülü sürdürme çabasına dayanıyor.

Mevcut yönetim, ekonomik daralmayı yaşamsal bir tehdit olarak görüyor. Çünkü başından itibaren sert ideolojik çekirdeği değil, farklı kesimlerle kurduğu ‘büyüme koalisyonu’, iktidarı getirdi. Tam da bu nedenle 100 günlük programda yeni inşaat projeleri açıklanıyor, ‘gaza basılacağı’ mesajı veriliyor. Ancak 16 yıldır ilk defa bu formül işlemiyor. Zira birikim rejimi krizi, mevcut ekonomik modelin sürdürülemez olduğunu ve faizin bu modelle indirilemeyeceğini gösterdi.

Döviz biçimindeki borç krizi, bankacılık krizine dönüşürse, sonrasındaki adım, kredi sıkışması ya da çöküşü olarak adlandırılıyor. Birikim rejimi krizinin, resesyona dönüşmesi, kredi çöküşü kanalıyla gerçekleşebilir.”

 

* * *

Serbest piyasa düzeni diye diye, Ulaş Barış’ın benzetmesiyle kendimizi Norveç’te hissetmeye başladık. Oysa bugün ciddi sorunlarla karşı karşıyayız.  

Bizim en önemli sorunumuz, temel yaşam standartlarını koruyacak önlemleri almaktır. 

Asgari ücrettir. Hayat pahalılığının altında kalmayacak düzenlemelerdir. 

Asgari ücretlinin, dar gelirlinin belini doğrultacağı ve üst gelir gruplarının geliri ile kısmen dengeleyecek “radikal”, “gözü kara” adımlar atmaktır.

Krize yönelik sosyal politikalar uygulamaya başlamaktır. 

Hırsızlığı, stokçuluğu önlemek bunun için denetimi artırmaktır. vd.

Süratle !

Bunu yaparken kişisel ötekileştirmelerden ve basit siyasi kurgulardan tamamen uzaklaşmak, “hezeyan halleri”ni terk etmek, fantezilerin peşinden koşmamak ve sonuç alıcı adım atmak gerekir.

 


Not: Yukarıda isimlerini verdiğim yazarların ilgili yazılarını ve daha nicelerini şu adreslerde sürekli olarak bulabilirsiniz arkadaşlar : 

https://www.facebook.com/akansoy/

www.akansoy.eu

 

Bu yazı toplam 2153 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar