Hiç hata yapmamış gibi!*
Hiç hata yapmamış gibi devam mı edeceğiz hayata?
Bundan sonra ezberlenmiş çaresizliğimizle mücadele etmeye devam edebilir miyiz bu ada yarısının karman çorman çelişkileri karşısında?
Örgütsüz muhalifler mesela... Hiç hata yapmamış gibi oturmaya devam mı edecekler sırça köşklerindeki konforlu koltuklarında?
“Solun solu” iddiasındaki örgütlü/örgütsüz kesimler facebook algoritmalarının yanıltıcı tuzaklarından dolayı, seslerinin olduğundan çok daha fazla çıktığını zannetmeye devam mı edecekler hala?
Belki de muhalif kimliğimize halel gelmesin diye, “yok olduk” oyununu tüm tehlikelerine rağmen oynamaya devam etmeliyiz, ne dersiniz?
Gece gündüz müdahaleden şikayet ederek, insanlara zerre umut verme kaygısı taşımadan...
Geçinmek için sabahın köründen gecelere kadar durmadan çalışmak zorunda olan insanları sürekli yanımızda kavgaya davet ederek... Gelmediklerinde onlara öfkelenerek...
İşsiz adamın neden oyunu karşı tarafa verdiğini düşünmeden, ona satılmışlık basmaya devam ederiz belki. Ne de olsa bu her şeyden daha kolay, değil mi ama?
Sosyal medyada örgütlendiğini sandığımız tepkilerle avunarak... Bu tepkilerle bugün yanımızda gördüğümüz %48’in de giderek eriyeceğini göremeden...Parlamenter mücadele karşıtlığının belirsiz labirentlerinde kaybolarak... Öyle ya da böyle etkin olabileceğimiz alanları da birer birer terk ederek, halkla bağımızı tamamen kopararak...
Böyle bir müzmin muhalif tutum bizi nereye götürür? Daha mı işimize gelir, “şeref” “haysiyet” vb. kavramlarla iç dünyamıza dönmek? Siyaset alanındaki tatmini duygusal tatminimizle eşleştirmek?
Kimse size “unutun” demiyor. Bilakis hatırlayın, hep anımsamaktan da öte, hafızanızda tüm canlılığıyla yaşatın olanları.
Sahip olduğunuz fil hafızasına yerleştirin yaşanan müdahaleyi. Fetih zihniyetiyle köylerinizi gezen Türkiye vekillerine karşı, daha da sarılın demokrasi mücadelenize.
Ancak artık strateji de konuşmaya başlayın bir zahmet. İçinde bulunduğumuz koşulları düzeltmek için muğlak değil, gerçeğe dayalı adımlar planlayın, Mehmet Ekin Vaiz’in deyimiyle, “satranç oynayan sağa karşı, tavla oynamaya devam etmeyin.”
İlke ve değerlerinizi bu toplumda hakim kılmanın yeni yöntemlerini arayın artık. İnsanların yaşamlarına dokunan, toplumsal olguları gözeten, reel siyaseti yabana atmayan bir siyaset kurgulayın.
Ütopyanızı koruyun ancak yakın hedeflerin, gerçekleştirilebilir olanların büyüsünü de gözden kaçırmadan yapın bunu.
Sivilleşme hedefine nasıl ulaşılabileceğini, alt sınıfların nasıl örgütlenebileceğini, kendi kendini yönetme mücadelesinin nasıl sürdürülebileceğini, bütün bunlar için hangi adımların ne zaman atılması gerektiğini artık değerlendirin.
Tepkisel siyasetin açmazlarına hapsolmadan, sinizmin ferahlatıcı sularından uzak durarak, yeni konumlar almaya, yeni yollar açmaya başlayın artık.
O her kazanımında bu ülkedeki solun alın terinin bulunduğu eşitlik ve özgürlük mücadelesi tarihine burun kıvırmayın. Beğenseniz de beğenmeseniz de müthiş bir birikim var orada.
Tüm günahları ve sevaplarıyla, tüm eleştiriler baki kalmak kaydıyla, oralara da bakın arada. Size sağ ve sol katı cepheleşmesinin solun hiçbir zaman yararına olmadığını gösteriyorsa bazı örnekler, en azından kulak vermeyi bir deneyin.
Nihayetinde müdahale oldu, pervasızca oldu, bize zaten çok iyi bildiğimiz koşullarımızı hatırlattı. Bunun dışında onurumuz zedelendi, haysiyetimiz hakarete uğradı, tokat yemişe döndük, hepsi tamam.
Peki bunun ötesinde bir şeyleri konuşmaya başlasak mı artık? Kimlik eksenindeki bir cepheleşme siyasetinin sola verdiği zararı irdelesek mi biraz? Üretilen mikro-milliyetçiliğin önümüzdeki dönemde nasıl sonuçlar doğurabileceğini tahmin etmeye çalışsak mı?
Kahraman lider imajı yaratarak, bütün bir mücadelenin kaderini kişisel ihtirasların insafına bırakmak ne kadar doğru oldu örneğin?
Ya da en alt sınıfların büyük çoğunluğunu oluşturan farklı kökenlerden insanların kulaklarını bize tıkamış olmaları, müdahale olmasaydı da o insanlardan anlamlı bir oy alınamayacağını bize göstermiyor mu?
Meselelere sınıfsal pencereden bakmak için bu ülkedeki sol, bir bütün olarak geç kalıyor artık. Meseleleri çok kültürlü yapıyı dikkate alan bir anlayışla ele alabilmek için de tren kaçıyor.
Size şimdi “tükendik, mahvolduk” diyecekler. Hiç hata yapmamış gibi, tüm günahı dış müdahaleye yükleyecekler.
Sizi muhafazakar bir kimlik siyasetine çağıracaklar ardından. Toplumsal muhalefetin potansiyelini kıstıkça kısacaklar.
Elimizde kalan tek şey olan örgütlü mücadelemizi küçümseyecek, bu ülkede parlamenter mücadele vererek kazanılmasını sağladığınız her şeyi yok sayacaklar.
Kıbrıslı Türkleri tarihte çözüme en yakın noktaya nasıl getirmiş olduğunuzu, referandum mücadelesini kazanarak bir toplumun yaşamında nasıl köklü değişimler gerçekleştirdiğinizi unutmanızı isteyecekler.
Karşılığında sizi nihilizme davet edecekler. Her şeyden vazgeçişe, hiçbir şeyin anlamı olmadığı inancına, sonuna kadar bencilce bir tutuma.
İktidar hedefi olmayan bir sol programın başarısızlığa mahkum olduğunu sizden saklayacaklar. En yakınınızda, Türkiye’deki örneklerde açıkça bunu görebilmenize rağmen yapacaklar bunu.
Alt sınıflara seslenmeye, ulaşmaya çalıştığınızda, size onları kökeni üzerinden yargılamanız gerektiğini söyleyecekler. “Az kalmış Kıbrıslılığımızı” yücelten orta sınıf siyasetinin ötesine sizi kolay kolay geçirmeyecekler.
Ama hayır... İnanmayın sakın sizi illüzyona davet edenlere. Çünkü gerçek uyum gösterenler, aslında uyum göstermiyormuş gibi yapanlardır. Etkisizliğe mahkum olduğunu kanıksamak, kişiyi pasifizmin durağanlığına ulaştırır.
O kişinin artık sisteme karşı hiçbir etkinliği kalmamıştır. Dişlinin, en etkisiz parçası neyse, işte o olmuştur.
Ve gerçek uyku, gerçek mayhoşluk, iflah olmaz bir uyuşukluk tam anlamıyla burada başlar...
* Hasan Yıkıcı’nın Yenidüzen gazetesinde 22.10.2020 tarihinde yayınlanan “Hiçbir şey olmamış gibi!” başlıklı köşe yazısına naziredir. Bununla birlikte bu yazı Hasan Yıkıcı’nın ilgili yazıda ileri sürdüklerini yermek, tümden reddetmek ya da karşı çıkmak amacıyla değil, farklı bir bakış açısı yöneltebilmek amacıyla yazılmıştır. Yazıda yer alan ifadelerin hiçbiri, onun kendi yazısında sol için bu önermeleri yaptığı anlamına gelmemektedir. Tam tersine Yıkıcı bugüne kadar yayınlanmış olan birçok yazısında, sol siyasete dair bu yazıda yer alan bazı eleştirilerin benzerlerini, üstelik çok daha kapsamlı bir biçimde yapmaktadır.