HİÇ ŞÜPHENİZ OLMASIN
Öyle gözlemleniyor ki ;
Toplumumuz tamamen iktisadi yapının dinamiklerine teslim edilmiştir.
Eğitim alınıp satılan bir hizmet söktörü haline dönüştürülmüş...
Sağlık, siyaset, sendikacılık metalaştırılmış, alınıp - satıldığı bir pazar oluşturulmuştur.
Hegemonya’nın Kıbrıs'ın kuzeyinde çizdiği ümitvar tablo budur!..
Acaba Sosyal Sermaye Değerleri ne durumdadır?
Yıllardır, KKTC ve devletin eleştirilemez bir varlık ve gerçeklik alanı olduğu şeklindeki zan, Kıbrıs'ta bir "gelişme" olduğu kanaatini besliyor.
Bizi gündelik bir uygulama alanına hapsediyor, ve ayrı ayrı merceklerden bakmamızı engelliyor.
Oysa ki, bu zan ve arka plânı "kendi kendisinin" amacını tayin etmiştir; ve sözde bir KKTC Benliği ortaya çıkartmıştır.
Bu benlik, Kıbrıs'lı Türklere birer hücre yığınıymışcasına muamele edilmesini meşrulaştıran, dünyevi ile yapay arasındaki hukuki sınırın belirsizleşmesini ve birbiri içine geçmesini sağlayan bir biyopolitikadır.
Bu benlik;
Hukuku "sana göre, bana göre" normlarına sokabiliyor!
Toplumu tamamen iktisadi yapının dinamiklerine teslim edebiliyor!
Eğitimi alınıp satılan bir hizmet söktörü haline dönüştürebiliyor!
Sağlığı ,siyaseti, sendikacılığı metalaştırıp, alınıp - satıldığı bir pazar oluşturabiliyor!
İşte böyle bir anlayışı sürdürebilmek, insanın "vatan" dediği yere bir perspektiften bakıyor olmasını gerektirir; yani bir yerden bakmalılar...
Bu bakış açısı "kâr yada oy, ikisi de aynı iş" perspektifidir.
Bu yaklaşım, KKTC dediğimiz yapılanmayı; kendi çıkarları için inşa ettikleri ve "tüketici felsefesi"ni politik sisteme getirdikleri bir "pazar" durumuna sokmuştur.
Böyle bir anlayıştaki kalkınma:
Tek yanlı, sadece KKTC iradesini yansıtan bir toplum mühendisliği olur.
Ama bizim ufkumuz, hegemonyanın yaklaşımlarıyla sınırlı değildir!
Hegemonik anlayışlar dünün anlayışlarıydı; bizler ise bugünden geleceğe giden anlayışları temsil ediyoruz...
CTP'nin "Kaliteli Yaşam" anlayışı, insanların iş ve aş kadar, kendilerini gerçekleştirecek özgürlüğe de ihtiyaçları olduğu anlayışıdır.
Sadece kişi başına düşen milli geliri artırmak veya fiziki şartları iyileştirme unsurlarını içermez; duyarlılık ve demokratik yönetimi de gerektirir.
Toplumun "Sosyal Sermaye"sini, kamu yönetimindeki tepeden inmeci ve tek yönlü anlayışlara terk edemeyiz.
Bizler demokratikleşme ve kalkınmanın birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz; demokratikleşme ve kalkınmayı, bir arada yürümesi gereken ve birbirlerini destekleyen süreçler olarak görüyoruz.
Eğitim, sağlık, çevre ise sosyal boyutlu hizmetlerdir; ve işbirliğine dayanan modeller ile sinerji sağlamak elzemdir.
Ama belki de hepsinden daha önemlisi:
İdarenin hukuka bağlılığının sağlanması ve temel değer olarak hayata geçirilmesidir.
Adalet anlayışımızın özgürlükler, hak ve iredenin kullanılmasında, tam manasıyla tesis edilmesidir.
CTP, halkımıza verdiği ve vereceği taahhütler kapsamında çalışmalarını yürütecek, toplumla güveni yeniden tesis edecek ve siyasi iktidarı halkın talep ve beklentileri doğrultusunda kullanıp, devleti bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan demokratik hukuk devleti anlayışına taşıyacaktır.
Hiç şüpheniz olmasın...