Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu
Doğulu siyasetin Batılı siyasetten en önemli farkı nedir?
Elbette çok fark vardır ama en önemlisi “demokratik tartışma yoksunluğu”dur!
-*-*-
Doğulu siyasette “demokratik tartışma yeteneği” yoktur!
Bir tarafta iktidarlar, egemenler falan vardır; öte tarafta da muhalefet!
Ve iktidarlar, egemenler, muhalefetle asla tartışmaz!
“Susturur!”…
-*-*-
Nasıl susturur?
Korkutma, dışlama, aç bırakma, işsiz bırakma, kovma ve en nihayetinde vurup öldürme!
-*-*-
Peki neden?
Çünkü doğulu siyasette, “devlet” denen en üst kurum, “sürekli olarak istismar edilir…”
-*-*-
Soyulur!
Soğana çevrilir devlet!
Ama soyup soğana çevirenler, bir numaralı devletçidir!
-*-*-
Rüşvet, avanta ve avantaj Doğulu siyasetin nimetleri arasındadır…
Ve bu nimetlerden yararlananlar, düzenin değişmesini asla istemezler…
-*-*-
KKTC’de şu anda tam anlamıyla geri kalmış, ilkel, iğrenç Doğulu siyaset yapılmaktadır…
Toplum, “bizden olanlar ve olmayanlar” diye ikiye ayrılmıştır…
-*-*-
“Bizden olmayanlar”, Doğulu siyasetin köşe başlarını tutan yalaka, yağcı, rüşvetçi ve hırsız ekipler tarafından sürekli karalanmaktadır…
Genellikle Rumcu, hain, Türkiye düşmanı gibi yaftalar asılmaktadır “bizden olmayanların boynuna”…
-*-*-
Doğulu siyasette, “muhalif” sayılan bir kişi, örneğin “Dünya’nın en hızlı hayvanı pumadır” derse; “iktidar veya egemen sınıftan” hiç kimse kendisine “hayır, en hızlı hayvan çitadır” demez…
Girilecek olan tartışma, “… sen pumacısın, pumacılar haindir, Rumcudur, sen Rumlardan para alıyorsun” şeklindedir…
-*-*-
Çok absürt bir örnek mi oldu?
Doğrudan meseleye gireyim…
Mesela, Doğulu siyasetin hakim olduğu KKTC’de, “Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörüdür, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünün ve Anayasası ile kuruluş anlaşmalarının da aynı anda garantörü durumundadır… Kıbrıs Cumhuriyeti bölünemez” diyemezsiniz!
Dediğiniz anda, Doğulu siyasetin iktidarını elinde tutan egemenler, üzerinize mutlaka eğitilmiş köpek salar!
Rumcu, hain, Rumlardan para alan falan olursunuz!
Haaa bir de “Türkiye düşmanı!”…
-*-*-
“Bu ülkede hastane yok, yol yok, lamba yok, düzen yok, okul yok, intizam yok” dersiniz; “ihale yolsuzlukları diz boyudur, Kıb – Tek’e doğrudan akaryakıt alımı hırsızlıktır” diye yazarsınız; herkes farkındadır, egemenler yani iktidardakiler de bilir bunların gerçek olduğunu ve gerçekten çok da canları sıkılır – üzülürler ama kişisel çıkarlar ağır bastığı için anında size saldırırlar!
-*-*-
Sonuca gelelim!
Ortada apaçık bir gerçek var…
Uluslararası hukuku, devletler hukukunu, tek başına genel anlamıyla hukuku bir yana bırakın…
Fiili olarak, Kıbrıs Adası’nın “Kuzey” coğrafyasında, KKTC adı verilen “devlet”; sözde bir devlettir…
Sahtedir…
Yalancıktandır…
Ve bunun ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin mutlak anlamda kontrolündedir…
İşgaldi, istilaydı, kontroldü geçiniz…
Gözle görülür bir şekilde, KKTC’nin Cumhurbaşkanı da, Başbakanı da, her türlü demokratik kurumu da dilenildiği anda “yok” sayılabilmektedir…
-*-*-
Bu gerçek, tüm Dünya tarafından bilinmekte, yakından takip edilmektedir…
Ve bu gerçek, koşarak, korkutarak, muhalifleri susturarak, saraydan kovarak, onlara saldırılarak, Rumcu, hain diye suçlayarak gizlenilemeyecek bir gerçektir…
-*-*-
Ve bu gerçek, Kıbrıs Türk toplumunun kesinlikle çıkarına değildir…
Bu durum, Kıbrıs Türk toplumu içerisinde var olan azınlık da olsa bir grup “kaymak yiyici, kıç yalayıcı, makam hastası”nın çıkarına olabilir ama toplum, onların da yardımıyla tükenmek üzeredir…
Bu da çok iyi bilinmelidir…
-*-*-
Denktaş, Talat, Eroğlu ve Akıncı…
Özellikle ilk ikisini çok sert eleştirdiğim inancındayım…
Ama hiçbir zaman, basın önüne çıkmaya çekinmediler…
Dördü de sık sık gazetecilerle sohbet ettiler, basın toplantıları düzenleyip bilgi verdiler…
-*-*-
Ersin Tatar ise “vatan haini” dediği basınla karşı karşıya gelmeye korkuyor!
Verecek cevabı yok…
Bilgisi yok…
En acısı, kendine ait bir görüş ya da düşüncesi hiç yok…
Ayıptır söylemesi; çok iyi bir hesap uzmanı olabilir ama Türkçesi hatta İngilizcesi bile yeterli değil…
Ve bunu herkes biliyor, görüyor…
-*-*-
Zavallı!
Hep yazıyorum, nenem “acın da genne” derdi!
Ancak en güzel sözü, Nazım Hikmet yıllar önce sanki O’nun için yazmış; “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu”…
Alın size acı bir KKTC gerçeği!
Tatar, “Ercan’ın adı Dr. Küçük Havaalanı olmalı” diyebilir mi?
Ersin Tatar ne diyor?
“KKTC, bir başarı öyküsüdür!”…
-*-*-
Evet, anayol kenarına dikilmiş kocaman kocaman ağaçlar mesela başarı öyküsüdür değil mi?
Ya da anayol dibine dökülmüş, 23 yaşında bir gencimizin hayatına mal olan beton!
-*-*-
KKTC’de hukuk davalarının yüzde 75’e yakınının alacak verecek davası olması da bir başarı öyküsüdür değil mi?
-*-*-
Emin, Tatar’a göre, yabancılara, sınavsız ehliyet vermek; bazılarına rüşvet karşılığı ehliyet satmak da başarı öyküsüdür!
-*-*-
Girne’de denize girecek yer kalmaması, tüm sahilin kirletilmesi, ormanların çöple doldurulması, yolların çukurlarla dolu olması, geceleyin camilerin ve dağdaki bayrağın ışıklandırılması ama yolların kapkaranlık olması da başarı öyküsüdür değil mi?
-*-*-
Mağusa Gümrüğü’nde gemiden inen kamyondan kaçakların çıkması, en büyük başarı öyküleri arasındadır herhalde?
-*-*-
Yok yok, bir bakanın, bir yılda en az 35 yalan söylemesidir en büyük başarı öyküsü!
-*-*-
Bence en büyük başarı öyküsü nedir biliyor musunuz?
Ersin Tatar’ın, “yeni Ercan Havaalanı’na Dr. Fazıl Küçük adını verelim” demeye korkuyor olmasıdır!
Kuzey Kıbrıs’ın mobil ödeme sistemi Local Pay ülkemizdeki yaklaşık bin iş yerinde olduğu gibi artık Türkiye’de 26 bin satış noktasında da kullanılacak… Creditwest Bank ile Türkiye’deki İWallet adlı şirketin yetkilileri dün bu gelişmeyi Lefkoşa’daki Concorde Hotel’de düzenlenen basın toplantısı ile duyurdu (Fotoğraf)… Nedir bu sistem? Creditwest müşterisi olmasanız bile, bu sistemi akıllı telefonunuza indiriyorsunuz… Banka hesabınızdan, kredi kartı hesabınızdan para aktarıyorsunuz ve elinizdeki telefonla, ülkemizde binden fazla, Türkiye’de ise 26 bini aşkın noktada çok kolay bir şekilde ödeme yapabiliyorsunuz… Ve bunu yaparken de indirim şansı hatta para ödülü kazanabiliyorsunuz… Tebrikler Creditwest…