Hıçkıra hıçkıra…
NE OLDU?
Bir süre önce Akıncı'nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle SARAY’a istihdam edilenleri sormuştum. Ne oldu? Saray’dan ‘şeffaflık ilkesi’ gereği bir açıklama gelmedi. Bu konuda açıklama duyan var mı, ne oldu?
***
Sessiz bir cenaze…
Kimsecikler yok…
Bir tabut…
Gözü yaşlı bir anne…
Sessiz sessiz ağlıyor.
Kızı var tabutta…
17 yerinden bıçaklanmış.
Bir çöp poşetine konmuş cansız bedeni.
Ormanda, bir çam ağacın yanına bırakmışlar.
***
Annesi sessice ağlıyor.
Birkaç kişinin omzunda kalkıyor cansız bedeni camiden.
Ve yine o birkaç kişi gömüyor, kara toprağa…
Annesi sessizce ağlıyor.
Bir buket gül bırakıyor mezarına.
Bir buket gül.
Bu acı, bu keder, bu cani düzen kim bilir daha kaç canı yakacak, kaçını sokacak o kara toprağa?
Ve biz maaşları, ikramiyeleri konuşmaya devam edeceğiz.
Günahlar üzerinde keyif çatmakla günümüzü gün edeceğiz.
***
İyi de hiç mi vicdanlarımız sorgulamayacak bizi?
Hiç mi içimiz acımayacak?
Hiç mi anlamayacağız bu rezil düzenin soldurduğu gülleri?
Sessiz sessiz değil, hıçkıra hıçkıra ağlamamız gerekmiyor mu oysa?
Hıçkıra hıçkıra…
****
Başsavcılık'tan bilgilendirme geldi
Lefkoşa Belediyesi'ndeki iflas süreciyle ilgili 'ne oldu' diye sormuştum dün.
Ne olduğuna dair en yetkili makamdan çok hızlı bilgi geldi.
Başsavclık'tan Kıdemli Savcı Ergül Kızılokgil aradı, kısaca neler olduğunu anlattı.
İşte Kıdemli Savcı Ergül Kızılokgil'in ağzından özetle belediye ile ilgili Başsavcılık'taki süreç:
“İlk dönemde konuyla ilgili 4 dava açtık.
Bu davalar Anayasa Mahkemesi'ne gitti, geri geldi, süreç devam ediyor, dava Anayasa Mahkemesi'ndedir.
Daha sonra 25 klasörden oluşan 3 dava daha açtık, bu 3 dava ile ilgili de süreç devam ediyor.
Son olarak gelen Sayıştay raporundan sonra kapsamlı bir dava daha hazırladık, polise 17 Haziran'da bildirdik, hatta polise tek bir polisin değil bir polis ekibinin konuyu araştırması talimatını verdik.
478 sayfalık bu son ve en kapsamlı dava ile ilgili de süreç devam ediyor.”
****
Ağır toplar küskün…
Parti kurmak için en uygun zamanı bekleyen Kudret Özersay cephesinden ilginç bilgiler var.
Hatırlayınız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 20 civarında bir oy almıştı Özersay…
O günlerde Eroğlu'na karşı olan UBP'lilerin desteği ile böylesi bir tırmanma göstermişti.
Elbette aldığı bütün oy “Eroğlu karşıtı UBP'liler”den gelmedi, ‘bir kısmı’ demek istiyorum.
Bana sorarsanız aldığı oyun yarısı UBP içinden kopan oylardı.
O günlerde, zamanında Eroğlu'nun zılgıtından acı çekmiş UBP'nin ağır topları Özersay için çalışıyordu.
Şimdi isim vermek istemiyorum ama hatırı sayılır, sağ partilerin tabanında söz dinlenen bu 'ağır ağabeyler' son dönemde Özersay'dan uzaklaşmış.
Özersay'ın “Yeni partime eski siyasetçiler giremez” sözleri birçok UBP'li ve DP'deki UG'liyi küstürmüş…
Şimdilerde az biraz siyasetten pek de anlamayan, kendisine karşı sivrilme eğilimi olmayan kişileri toparlamaya çalışan Özersay'ın bu tavrı kendisine fazlaca puan kaybettirmişe benziyor.
Zira Özersay'ın gözü UBP-DP tavanında değil, UBP-DP tabanındaki kişilerde…
Cumhurbaşkanlığı seçiminde kol kola yürüdüğü, Eroğlu'nun şerrine karşı işbirliği yaptığı UBP'liler artık yanında değil…
Böylesi bir kayıp nelere yol açar bilmem ama şimdilerde kulislerde konuşulan bu…
****
Akademisyenler bu sorunun neresinde?
Cenk Mutluyakalı 'üniversitelerdeki kaliteyi' gündeme getiriyor birkaç gündür.
Dünkü yazısında bir akademisyenin öğrencilerle ilgili söylediklerini okuduk.
Akademisyen öğrencilerin sınav kağıtları için diyor ki “Sana sınav kağıtlarını göstersem, inan ki ağlarsın... Durum vahim ötesinde... ”
Bir yere kadar haklı, geneline katılıyorum.
Ancak bunun bir da akademisyenler tarafı var.
Akademisyenler bu kalitesizliğin neresinde?
Şimdilerde birçoğu 'yorumcu' kesilen, her konuda söyleyecek sözleri olan, medyada ahkam kesen kimi akademisyenlerin eğitim seviyesindeki düşüşte hiç mi payı yok?
Bence var.
Üniversite yıllarımdan hatırlıyorum.
Kimi akademisyenlerin ilgisizlikleri, isteksizlikleri hala aklımda…
İsteyen gelsin isim isim anlatayım.
Az biraz özeleştiri de lazım, değil mi ama?