Hiçleştirmek ya da yok saymak
Bir devletin bir diğer develete uygulayabileceği gibi; Hükümetin muhalefete, patronun işçiye, müdürün memuruna kadar sürüp gitmektedir “hiçleştirme” uygulaması.
Bunu yaparken toplumu yanıltma birinci önem taşıyandır.
Çünkü toplumu yanıltıp dikkati farklı bir yere çekip bu “yanıltıya” inandırdığınız sürece, perde arkasında hiçleştirilen ve sömürülen, iradesizleştirilen demoralize edilen kesim gözden kaçırılabilmektedir.
Dünyada güçlünün zayıfı yönettiği bir düzen vardır. Bu düzen dışında kalan ender devletler, topluluklar bulunur. Ama geneli; güçlünün zayıfı idare ve ezmesi yönündedir.
Ülkemizde yıllardır süre gelen politik yapının merkezinde “istisnalar olabilir”; bu yöntem uygulanmıştır.
Özellikle kamu çalışanları üzerinde kuruluan bu sistemden beslenen faşist-diktatör yapının en önemli malzemesi; insanı kendine bağımlı kılacak duruma getirmek, bunu yaparken ekmeği silah, beceriyi hiçleştirme, insan varlığını soyutlamadır.
Bu ülkede seçimlerin “oy gücünün” ekmekle, iş ve garanti bir gelecek beklentisi karşısında özgür iradesizlikten koparlıldığı da bir gerçektir.
Kamuda yer alan bir kuruma bunu indirgediğinizde; başındaki kişinin “emeli”; yaptıklarıyla bire bir örtüşmektedir.
Örneğin; ileriye dönük bir planla böylesi bir kurumu küçültmek, işten çıkarmak, ya da var olan konumundan “özel” bir konuma getirmekse amaç; toplum nazarındaki bugüne kadar gelmiş “üretken” algıyı zayıflatmak, hatta gözden kaçırılmasını sağlamak birinci yoldur. Bu yöntemi “özel eğitimler” almış olan bürokratlarımız çok iyi bilir.
Bir bakınız ülkemizde “özelleştirme/küçültme” üzerine plana maruz kalan kurumlara... Tümünde de yapılan uygulama; zarara uğratma, yok sayma, çalışanı bölme ve bir grupla, daha az personelle yola devam edilebileceği imajı verilmiştir önceleri.
Bu toplum üzerinde, kim geçerse geçsin başa, uygulanan plan belli. Kimse de “küçülme-liberalleşme-diktatörleşme” karşısında maalesef duramıyor.
Hani “devlet” diyoruz ya; gün gele devlet kurumları olmaksızın devlet rolü oynamak hiçtendir.
Makyaj ve imaj dedik...
İşte böylesi sinsi bir planın uygulanmaya konduğu noktada, ne yazık ki farkında olmadan gruplaşan personelle birlikte yol alınırken, geriye kalanların hiçleştirilerek, toplumda “yokmuş” gibi algılatılması karşısında, yeni bir algı yaratılarak “çok az kişiyle de bu gemi yürür” imajı verilmekte, kurumların “şişirilmiş” kadrolarının ve ekmek yiyen bu kadrolardaki insanların işten atılmalarına zemin hazırlanmaktadır. Tıpkı Hasan H. Yıldırım’ın “Politik Yazılar” kitabında dediği gibi:
“Güçlünün zayıfı yönettiği tüm diktatörler dünyasında ilk önce yönetenlerin iradesinin kırıldığı, onlara güçsüzlüğü ve iradesizlikleri kabullendirildiği, bunu onların ruhunda hissetmeleri sağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu düşürülmüşlüğü, onursuzluğu kabullenen birey ve çevreler doğaldır ki, birilerine sığınmayı, onun kanatları altına girmeyi yaşam felsefesi edindiği ve bunu kabullendiği bir ortamda kendilerine biçilen rol karşısında hiçleştikleri diktatörün çıkarı için her oyunda kullanıldıklarıdır. Diktatörlerin ve egemenlerin kendi saltanatlarını sürdürmek için yönetilenlere empoze ettikleri ve kabullendirdikleri felsefe budur. Bu felsefenin özü yönetenlerin yönetilenleri hiçleştirmek, iradesizleştirmek, onları “merhametine” almak, bir emir eri olarak her türlü oyunda oynatmaktır...bu bir yöntem biçimidir. Alçaltma, kişisizleştirme, köleleştirme, kullanma ve yönetmek içindir.”
Dileğim bunun farkındalığına öncelikle “kullanılan” insanlarımızın varmasıdır.