1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Hilal ve Haç kucaklaştı ama nasıl kucaklaştı?!...”2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Hilal ve Haç kucaklaştı ama nasıl kucaklaştı?!...”2

A+A-

 

“Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum gençler arasında 1974 yılında Baf’ta yapılan milli maçın öyküsü… Günün konusu olduğu için lütfen herkes okusun!...”

 

ULUS IRKAD

Aşağıdaki öykü bir gerçek… Bu öyküyü okuyanlar Kıbrıslıtürk gençlerin hala daha o zamanlardan beri, yani 45 yıl önce de, bugünkü gibi aynı sorunları olduğunu öğrenecekler.. Ama 45 yıl önceki bu olay bize bugünkü Kıbrıslıtürk gençliğinin çekeceklerinin de bir donesi olduğunu isbat ediyor, diyorum. Evet öykümüz Baf’ta geçiyor ama bugünün izlerini de okuyacaksınız veya göreceksiniz bu öyküde…Sanki de hiçbir şey değişmemiş… Öykümüzün devamı şöyle:

Baf Türk polisi derhal gerek Mutallo’daki gençlik pavyonlarına ve gerekse futbol maçına katılan gençlerin evlerine ellerindeki isim listeleriyle baskınlar yapıp genç futbolcu avına başlar. Gençler bir bir polis karakoluna çağrılıp soruşturulmakta bu arada Baf Kurtuluş Lisesi’nin disiplin kurulu da toplanıp öğrencilere ne ceza verileceği üzerinde tartışmaktadır.

Bunca baskıya rağmen futbolcu öğrenciler 1969’daki ağabeyleri gibi, okulda ve Ülkü Yurdu takımında önemli görevler üstlenen ve Rumlarla yapılan maçta görev alan bazı arkadaşlarının isimlerini ne polise ne de okul disiplin kuruluna vermişlerdir. Merkezden gelen haberlere göre, Bayraktarlık öğrencilere okuldan tart ve uzaklaştırma gibi ağır cezalar verilmesinde ısrar etmektedir.

Nihayet karar günü gelip çatar. Fakat o dönemlerde Türkiye’deki 1968 gençlik hareketinin etkisi, Kıbrıslıtürk toplumu içerisindeki demokratik bilinçlenme hareketi ve Türkiye’den gelen üniversiteli öğrencilerin konuşma ve kitaplarından etkilenen bilinçli bir öğrenci grubu mevcuttur. Okuldan tart ve uzaklaştırma kararlarının verileceği bir ikindi üzeri okul öğrencilerinin hemen hemen tümü, politize olmuş olan grubun öncülüğünde okula doluşmuştur.

İlginçtir, o gün “Halkın Sesi” gazetesine ait sütunlarda resimli bir haber olaydan duyarlı olan bazı öğrencilerin (o öğrencilerden biri de bendim) dikkatini çeker. Haber, Türk ve Rum masonlarının Ledra Palace’ta toplanmalarını konu almıştır. Maç’a katılan öğrencileri kurtaracak olan değerli bir haber niteliğindedir.

Öğrenciler, disiplin kurulunun toplantısının yapıldığı odanın dışında Cem Karaca’nın “Namus Belası” adlı parçasının “Kır kalemi, kes cezamı yaşamayı neyleyim” mısrasını devamlı yüksek sesle tekrarlamakta, bu arada içeride ise disiplin kurulunu oluşturan öğretmenler arasında kıran kırana fikir tartışmaları ve çekişmeler yaşanmaktadır.

Bazı öğretmenler dünya görüşlerine uygun olarak Bayraktarlık’tan gelen emrin katıksız ve hemen uygulanmasını savunurken, bazıları da olaya gençlerin temiz duygularla ilintili olarak bakılmasını, gençlerin dostluk ve kardeşlik duygularını öne çıkararak, barış amacıyla bu maça katıldıklarını, buna bakılırsa ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin de masa tenisi maçlarıyle başladığını iddia ederler. Bu şekilde düşünen öğretmenlerden biri de rahmetli babam Hüseyin Irkad’dı. Daha önce evde de bu olayı tartışmış ve bu konuda tamamıyle benimle aynı fikirde olduğunu, bu olayın fazla büyütülmemesi gereken bir dostluk maçı olduğunu söylemiş ve daha sonra disiplin kurulundaki görevine gitmişti.

Vakit geçtikçe dışarıdaki gençlerin sesleri daha da gür çıkmaktadır.

“Kır kalemi, kes cezamı yaşamayı neyleyim”

Bu sırada futbolcu öğrenciler bir bir disiplin kuruluna çağrılıp son savunmalarını yapmaktadırlar. O anda telaş ve korku içerisinde olan Gogoci’nin etrafını saran arkadaşları eline “Halkın Sesi” gazetesini tutuşturarak takımın avukatlığını yapmasını isterler. Bir papağan gibi ona, içerisinde söyleyeceği tüm kelimeler tekrar ettirilerek ezberletilir. Gogoci içeriye girecek en son suçludur (!) ve yapacağı savunma herkes, bilhassa futbolcu arkadaşları açısından önemlidir.

Gogoci, okuldan atılacağının getirdiği korku ve telaşına rağmen, kendisinden beklenilmeyecek bir soğukkanlılıkla savunmasını yapar ve Lefkoşa’daki Kıbrıslıtürk masonlara, Ledra Palace’ta Kıbrıslırum masonlarla toplantı hakkı verildiğine göre kendilerinin de Kıbrıslırumlarla futbol maçı yapmaya hakları olduğunu söyler. Savunmasının sonunda da Halkın Sesi Gazetesi’ni kanıt olarak disiplin kuruluna sunar.

Öğrenci futbolculara ceza verilmesinden yana olan öğretmenlerin ağzını artık bıçak açmamaktadır. Bir bakıma Halkın Sesi’ndeki haber öğrencilerin ceza almasını da önlemiştir.

1969’daki oynanan maçta cezalar yağdıran okul disiplin kurulu, 1974’teki maçta cezalar yağdıramaz. Gogoci, arkadaşlarının sevinç tezahüratları arasında omuzlara alınarak okul girişinin merdivenlerini inerken bağırıp ağlamaktadır.

-Kazandık, kazandık!

Gerçekten, kazanan Hilal ve Haçtı demişim eskiden yazdığım bu öykünün sonuna. Ama Haç, sporculuğun ana temasını düşünerek mi bu karşılaşmayı yapmıştı yoksa artık bir daha Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk takımları bir araya gelmesin diye mi yapmıştı hala daha düşünmekteyim. Haç için gaye 1974 yılında da Kıbrıslırum dominant pozisyonunu hem dünyaya hem de Kıbrıslıtürklere kabul ettirmekti aslında. Bu pozisyonun aynen Kıbrıslıtürk egemenlerinin pozisyonları gibi Kıbrıslıtürklere kaybettirdiğini buradan söylememiz gerekmektedir. Kıbrıslıtürk gençlerini bir defa daha Kıbrıstürk egemenine ezdirmişti bu pozisyon. Yani bu maç, her iki tarafın kilitli olan kapılarını kırmış mıydı yoksa bir daha açılmamak üzere kapatmış mıydı? Bu karşılaşmayı yapan Kıbrıslıtürk genç futbolcuların verdikleri mücadeleyi aynı şekilde kurulu olan düzenlerine karşı Haç da vermiş miydi? Yoksa Haç, ona sunulan programı ve manipülasyonu başarılı bir şekilde uygulayarak ve artık bu Kıbrıslıtürk futbulcuların başlarına gelenlerle hiç ilgilenmemiş miydi? Evet, EBAORAS ve ABOP takımlarının oyuncuları (EBAORAS genelde solcuların bir takımıydı aynı zamanda ve Kıbrısrum solu da eleştirilmelidir AKEL’le birlikte) zafer havasıyla evlerine dönmüşler ve Baf’ın Kıbrıslıtürk Bölgesi’nde meydana gelen travmayı hayatları boyunca duymamışlardı. Oysa Baf’ın Kıbrıslıtürk Bölgesi’nde ne travmalar ve mücadeleler veriliyordu bir bilselerdi... Zaten hep böyle olmuştu. Onlar kendi ulusal politikaları gereği hep olaya manipülasyon çerçevesinde bakmışlar ve her zaman için Kıbrıslıtürkler ezilmişlerdi. Oysa sonuçta Kıbrıslıtürkler ne elde etmişlerse böyle zor şartlarla elde etmişlerdi… 1963 yılından sonra hep böyle olmuştur. Ve hala daha da öyledir. Kıbrıslıtürk gençler hala daha uluslararası maçlara katılamamaktadırlar. Kıbrıs Cumhuriyeti Bayrağı altında katılmak ve yarışmak da hala daha bir cesareti ve bir bedeli gerektirmektedir. Hem Kıbrıslırum egemen resmi ideolojisinin Helenist manipülasyonu ve alaycı ve aşağılayıcı bakışı, hem de Kuzey’deki soğuk ve baskıcı rejimin uygulayacağı baskı ve tehditler…

2005 yılıydı hatırladığım kadarıyla. Babamın ölümünden bir müddet sonra, Şu anda Güney Kıbrıs’ta bulunan benim eski doğduğum ve 1975 yılında terk etmeye mecbur olduğum kentim Baf’ta, Kıbrıslıtürk liderliğinin 50’lerden beri siyasi hışmına uğrayıp Kıbrıslırum kesiminde kalan aile dostumuz ve dedemin en iyi arkadaşı Dr. İhsan Ali için Kıbrıstürk tarafından bir Şener Levent (Afrika Gazetesi) bir de ben, İhsan Ali’nin anısına dikilecek büstü için açılış konuşması yapacaktık. İlk konuşmayı, Şener Levent, ikinci konuşmayı da ben yaptık. Bu arada benimle oraya gelen Kıbrıslıtürk bir arkadaşın gözüne o yıllarda maçta önemli rolü olan bir arkadaş göze çarptı. Yanına gitti ve ona maçı hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Arkadaş o maçı hiç hatırlamadı. Ona kendilerinin karşılaştığı zorluklarda haberdar olup olmadığını sordu, hatırlamadı, fazla bilgisi de yoktu. Morali çok bozuldu bu Kuzey’den gelen arkadaşın. Demek ki, Kıbrıslırumlar, bu maçı kendi resmi ideolojilerine uyduğundan dolayı kullanmışlardı. Esas zorluk çeken ise Kıbrıslıtürk genç futbolculardı ve hala daha uluslararası bir spor karşılaşması yapamamak da sorunun çözümlenmediğini ve bu konuda esas acı çekenlerin Kıbrıslıtürk gençliği olduğunu gösteriyordu. Keşke bu maçtan sonra bu sorun o zamanlardan çözülseydi ama belli ki her iki tarafta da hala daha suçlular kol geziyordu ve gezecekti.

45 sene önceki olayı anımsıyorum. Bugünmüş gibi... Gogoci omuzlarımızda bağırıp ağlamaktaydı.

-Kazandık kazandık, diye.

Gerçekten kazanan var mıydı? Gerçekten Hilal ve Haç kazanmış mıydı? Gerçekten kardeşlik ve dostluk kazanmış mıydı? 1974 olaylarından kısa bir müddet önce yapılan son milli maç kardeşlik ve dostlukla noktalanmış mıydı?...

(ULUS IRKAD – 24.3.2019)


"Kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis, 1974’te Voni’de Frosso Dimu’nun evinden alınarak öldürülmüş ve Abohor eski çöp alanına gömülmüştü ve  okurlarımızın yardımlarıyla gömü yeri bulunmuştu…

 

Bir “kayıp” daha, Tseri’de defnedildi…

Okurlarımızın yardımlarıyla kalıntıları Abohor eski çöp alanında Kayıplar Komitesi tarafından bulunan beş “kayıp” Kıbrıslırum’dan biri olan Yiangos Mihail Kiriakidis, 30 Mart 2019 Cumartesi günü ailesi tarafından Tseri’de toprağa verildi. “Kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis için, 30 Mart 2019 Cumartesi günü saat 14.00’te Tseri’de Saint Andronikos ve Athanasia eski kilisesinde cenaze töreni düzenlendi ve ardından ailesi tarafından Tseri’de toprağa verildi.

“Kayıp” Yiangos Mihail Kiriakidis ya da nam-ı diğer Yuannis Mihail Yangu, 30 Kasım 1948’de Tseri dünyaya gelmişti. Mihalis Kiriakidis ile Eleni Patsalidu’nun ilk evladıydı. Atina Üniversitesi’nde matematik okuyan Yiangos, adaya döndüğü zaman İstatistik Dairesi’nde işe başlamış ve 21 Nisan 1974’te evlenmişti. 14 Ağustos 1974’te Voni’de Frosso Dimu’nun evinden alınarak “kayıp” edildiği zaman henüz 25 yaşındaydı. Hem annesi, hem de babası “kayıp” evlatlarından bir haber beklerken vefat ettiler ve onu geride kalan erkek kardeşi ile kızkardeşi defnetti. Ailesinin acısını paylaşıyoruz…

 

Bu yazı toplam 1379 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar