1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. ‘Hile’de yükselen dayanışma
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

‘Hile’de yükselen dayanışma

A+A-

Caddeler akıyor uzun uzun…
“Işık” çakıyor sürücüler.
Yarına değil (!)
İş pratiğe geldi mi, bedel ödeyen yok kolayına...
Ama o meşhur alışkanlık, yollarda...
Heyhat şaşıyorum…
“Işık” çakıyorsa biri, “kontrol” var demek ki, “dikkat et, yolda polis var!”

*  *  *

Hiç düşündünüz mü bu “merhamet” nasıl bir “hesap” diye?
Yani bu insanlar, bir “terfi” sırası varsa, ezer birbirini, bakmaz gözünün yaşına!
“Köşeyi dönmek” üzerine bir sıra dizilmişse, “kaynak” yapar, girer araya!
Yüzüne güler, ardından konuşur mutlaka, sırtını sıvazlar çelmeler sonra...
“Kurtulmak yok tek başına, ya hep birlikte ya hiç birimiz” diyerek nutuk sallar ama sessizce kurtulur bir başına!
Kimseleri beğenmez, burun kıvırır, içindeki adalet duygusu mevsimlerce yeşermez!
Elindekini eşitlikle paylaşmaz, “hak” diyerek sahip olduğunu beller sadece! 

*  *  *

Ama işin ucunda bir “ceza” varsa, bir “yanlış”ın ifşasına gidecekse yol...
O durumda çakar ışığı…
Uyarır mutlaka…
Kim olduğunu bilmeden...
Nereden geldiğini hesaplamadan…
Nereye gittiğini görmeden…
Nasıl sürdüğünü umursamadan…
O an depreşir içindeki “yardımseverlik” duygusu...

*  *  *

Caddeler akıyor uzun uzun…
“Işık” çakıyor sürücüler.
Hile varsa yükseliyor dayanışma!
- “Ben seni kolluyorum...”
- “Gün gele de sen beni kolla!“

Bakar mısınız?
Budur ayna!

 


Bir içeriğe bakmak gerek... Bir de aynaya...

Şimdi pazar pazar siyasetin alemi yok, biliyorum.
Ama söz veriyorum, sıkmayacağım sizi...
“Yeni”yi gözleme dönemi ya, siyasette….
“Halk artık gençleri istiyor” diyorlar... İşin aslı “yaş” değil aslında, ahali “eskimemiş” yüzler arıyor ve su gibi berrak suretler.
En azından umarım ki öyle!
Yani “ahbap akraba” ilişkileriyle menfaat dağıtmamış, “koltuk” falan kollamamış, sözü pratiğine yenilmemiş, rüzgarda savrulmamış, eskiyi cilalayıp da yeni diye yutturmamış, düzeni kollayıp da slogan patlatmamış tipler!
Böylelerin isteniyor…
Kendine ve eşrafına değil, memlekete adaletli!
Tatlı su balığı değil hani...
Ya da “mavi boncuk” hovardası…

*  *  *

İngiltere’de seçimler bitti... 66 yaşında “eski tüfekler”den bir solcu, İşçi Partisi’ni yeniden parlatınca, yorumlar da arttı.
Bitpazarına nur yağmış gibi!
Bu başarı da kimilerince “eski”ye yoruldu…
Bir bakalım adamcağıza o halde…
(Gerçi gelirken değil de, iktidardan giderken bakmak gerekiyor, siyasetçilere... Yoksa, kazanırken, hepsi özel, hepsi gözde...)
Kimmiş Jeremy Corbyn?

*  *  *

  • Öyle ‘gösterişli’ arabaları olmadı hiç, bisiklet kullandı, işine dahi böyle gitti.
  • Kıyafetlerini yerel esnaftan aldı, markadan kaçtı.
  • LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) haklarını savunmada hep aktif oldu, önlerde yürüdü.
  • Üç defa evlendi, hiç dert etmedi.
  • Uluslararası Af Örgütü'nün eylemlerinden hiç kesmedi ayağını.
  • Çok tanıdık ‘Gezi’ eylemlerinde, Erdoğan’a karşı bildiride imzayı bastı, sesini yükseltti.
  • Öğrencilerin, gençlerin yanında yer aldı, hele de ‘burslar’ kesilince.
  • Partisi hükümette olduğu dönemde dahi, muhalefet yaptı.
  • Savaşlara karşı çıktı, hapishanelerdeki hak ihlallerini araştırdı, dünyanın her yerinde ezilenin yanına koştu.

*  *  *

Sahi, ne önerdi halkına?

  • Kamulaştırma!
  • Maaş artışı önerdi ama önce ve önce ‘asgari ücrete.’
  • Kurumlar vergisini artırmayı önerdi!
  •  Yıllık 80 bin sterlin üzeri geliri olana ek vergi!
  • Okullarda ücretsiz yemek hakkı...
  • Sağlığı tümden ‘kamulaştırmak’…
  • Seçme yaşını 16'ya indirmek...
  • Kamu iştiraklerini çalışanlara devretmek...

 

*  *  *

Velhasıl elbete “yaş”ta değil keramet!
Adamcağızı överken “biz ne yaşıyoruz, ne öneriyoruz, canımız neler çekiyor” diye de bakmak gerek!

corbyn.jpg


haftanın notcukları

  • “Başbakan iftar yemeğine katıldı” manşetiyle yayınlanan gazete de gördü bu gözler!
  •  Ara bölgedeki evleri verseler ya, şu barış gönüllülerine... Boş boş duracağına... Dolu dolu ‘umutlanır’ böylece...
  • Organizasyon için emek verenlere, sahada ter dökenlere saygım sonsuz. Ama şu “uyduruk ülkeler kupası” var ya! Bize “ayrılığın öyküsünü” anlatıyor...
    Buna mı razıyız...
    Teselli bile değil yani...
    ‘Çözümsüzlüğün kabülü’
    gibi geliyor bana, sevemiyorum!
  • Ne güzel anlattı, Andreas Lordos...
    “25 BM özel danışmanının hepsi de diğer tarafa çalışmakla suçlandı. Ve bu argüman her iki tarafta da var.
    50 yıldır ya hep ya hiç diyoruz ve elimizde bir hiç var...”

    #UniteCyprusNow
  • Kolejde sınıf birincisi gelen kızı, müdür odasına çağırmış... “Tebrikler” demiş, “Çanakkale’ye kamp hakkı kazandın...”
    Kız sormuş, “Kızlar ve erkeklerin ayrı ayrı gideceği gerici kamp mı?”
    Reddetmiş çocuk...
    Ne mutlu ki onlar, kendilerini yönetenlerden daha ileri, daha onurlu...
  • Bugün günlerden LEYMOSUN pikniği...
    Kültürlerimizi, değerlerimizi, anılarımızı yaşatalım...

 

 

 


“Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka”

Turgut Uyar

Bu yazı toplam 1948 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar