Hınk

Hınk

Hınk

A+A-

 

Rıdvan Arifoğlu
[email protected]

Kıbrıs ağzı Türkçe yazdığını zanneden, aslında kenar mahalle ağzını taklit eder gibi yazan pekçok insana bu yazıda bir çağrım olacak. Okulda yazmayı öğrendiğimiz şu Türkçe olsun bir işe yarasın. Bari öğrendiğimiz şekilde yazalım ki okuyan bizi anlasın.

             Kaldırımda beklerken biraz düşündüm, biraz eşindim. Sonra bir ayran almak için markete doğruldum. Bir grup sohbet ediyordu. Aralarından ikisi bir tartışmaya girdi, konuyu tam anlamadım, arabalar falan olabilir. Belli ki eskiden beri aralarında bir hukuk vardı. Yandan bakayım dedim, aslında iki dikik hukuk vardı ama deyim inatla 1 diyor. Neyse, ben deyim bir, sen de iki hukuk vardı. Güzel Kıbrıs'ın Türkçe'sinin olanaklarından yararlanarak birbirlerine güzel şeyler de söylemeye çalışıyorlardı ama gidişat pek iyi değildi.

             Rivayete göre dil benzetmelerden ortaya çıkan fazladan birşeydir. Gaston Bachelard'a göre dil varlığın evidir. Küçük yeğenime göre ise bunlar boş işler, bunlarla ancak deliler uğraşır.

         Gerçekten dilde onca zenginlik dururken neden onu seslendiriyormuşuz/konuşuyormuşuz gibi yazıya aktaralım? Dilbilimciler uluslararası alfabeyle bunu yapıyor/yapacak zaten. Bir de olmaz ki, yazmak başka şey, okumak başka, konuşmak başka. Bu iki kişi arasındaki tartışma yazılı yapılsaydı herhalde çoktan kavgaya dönüşürdü. Aslında tersi de olabilir ama bu daha düşük ihtimaldir. Yazılı olan dilde vurgu olasılıkları çoğalır, okuyanın aklından çeşit türlü şey geçer, belirsizlikten bunalan okuyucu kendisine sövülüyor düşüncesine daha erken erer. Hele tanımadığımız insanlarla yazışmak dikkat edilmezse çıkmaza sürüklenebilir.

             Pekçok insan Kıbrıs Türkçesi'ndeki "nazal n"yi taklit etmek için yazıda "ng" harflerini kullanıyor. Hani burnundan konuşuyor, derler, onlar da sanki burunlarından yazıyorlar. Olur mu? Türkçe içinde "ng" yazarsak okurken bu "genizsil n" genzimize (deyim yerindeyse) "hınk" diye saplanır. Bu Kıbrıslılık filan değil, maç yaparken kural değiştirmek gibi birşeydir.

             Etimoloji veya psikoloji, hem jeoloji, bir o kadar da biyoloji ve dahi arkeoloji, tabii antropoloji ve ekoloji… Markete girerken tartışma zaten büyümüştü. Aralarında hukuk (veya hukuklar) olsa da bunlar gibi birkaç lojistik destek olmadığı için marketten çıktığımda artık kavga ediyorlardı. Sade suya hukukkurikuuu… Bir işe yaramadı. Horoz olsalar birbirlerine çok benzedikleri için sonsuza gidecek bu kavgaya 1'e 1 -bahis yatar-, veya ikisine de 1'e 5 verilebilirdi. "Sade suya tirit/Gitti sizin Girit". Yağmurda testi dolmaz/Kıbrıs sana yar olmaz. Haydi ben kaçtım.

              İlla Kıbrıslı mı olacak? O halde düzyazıda hem Türkçe okuyan herhangi biri için anlaşılır olmak hem de biraz Kıbrıs Türkçesi'nin rengini vermek istiyorsa şunları okusun: Ümit İnatçı'nın ve Serhat İncirli'nin eski politik yazıları. Mehmet Yaşın'ın romanlarındanki bazı parçalar, Şener Levent'in anı ve öykülü yazıları. Cengiz Erdem'in yazdıkları. Bunlara bir de Filiz Naldöven'in son yazılarını ekleyebilirim (Kıbrıs Türkçesi yazdığı yazıların haricindekiler). Şimdi düşündüm de mesela sadece pazarlamacılık yazıları yazan bir yazıcı olsaydım "gibi birkaç" diye bu isimlere ekleme yapardım. İsteyen kendini "gibi birkaç"ın içine koyar, al gülüm ver gülüm gül gibi geçinir giderdik. Ne şiş yansın ne kebap.

             Tabii Türkiyeliler anlamasın diye Kıbrıs Türkçesi'ni şifre niyetine kullanmak isteyenlere söyleyecek birşey yok.

             Kıbrıs Türkçesi'nin en belirleyici özelliği "nazal n" değildir. Bazıları bazı sözcüklerin sonuna "ng" getirip başka hiçbir değişiklik yapmadan Kıbrıslılık vurgusu vermeye çalışıyor. Kıbrıslılar daha çok büyük şehirlerde yaşadıklarından Anadolu'daki çeşitliliği göremiyorlar. Üniversite gibi kalburüstü sayılabilecek yerlerde bunları ancak arkadaşlarınızı geldikleri yerlerin dilsel özellikleri konusunda sorguya çekerek fark edebilirsiniz, ya da yerinde, ya da hiç olmazsa Dil Kurumu'nun filan yayınladığı dilbilim kitaplarında. Bu "ng" diye yazdığımız "nazal n"nin de çeşidi var. Mesela Nevşehir ağzında dört ayrı "nazal n" var. Bunların konuşması olur, öpülmesi olur… Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur. Yazmaya gelince iş değişir.

             Önümüzdeki tablet bilgisayarlardan, cep telefonlarından biraz kafayı kaldırıp bunları da düşünmek fena olmaz hani. Leyla Kıralp'ın dediği şekilde "pirinç içinde taş ayıklar gibi" pür dikkat ekranlara gömülmüş, işaret parmaklarını çok net görebildiğimiz genç arkadaşların çoğuyla bu konuları hiç tartışamıyoruz.

Bu haber toplam 1625 defa okunmuştur
Gaile 283. Sayısı

Gaile 283. Sayısı