“Hocalı Soykırımı ve ahlak…”
Markar ESAYAN
Soykırım, geniş tanımıyla, insan soyunu kırmanın bir adıdır. Kur'an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes 'Kim bir insanı öldürürse o sanki bütün insanları öldürmüştür' ve 'Öldürmeyeceksin!' gibi net ayetlerle sınırı çizer. Konunun uluslararası hukuk boyutunu ise Türkiye'nin 23 Mart 1950'de imzaladığı BM'nin 1948 tarihli Soykırım Beyannamesi belirler.
Madde 2'ye göre 'Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak için işlenen, a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek; soykırım suçu tanımı içine girer.
Yani, ne din ne de hukuk kuralları içinde, kaçacak yer bırakmayan bir kesinlikten bahsediyoruz.
26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Hocalı kentinde 613 Azeri'nin katledilmesi de böyle ortak bir acımızdır. Memorial İnsan Hakları Savunma Merkezi, İnsan Hakları İzleme Örgütü, The New York Times gazetesi ve Time dergisine göre soykırım 366. Motorize Piyade Alayı'nın desteğindeki Ermenistan güçleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Karabağ Savaşı'nda Ermeni kuvvetlere komutanlık yapmış bugünkü Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ve Monte Melkonyan katliamın Ermenistanlı güçler tarafından yapılan bir intikam olduğunu açıklamıştır.
Sarkisyan içler acısı 'itirafında' 'Azerilerin Ermenilerin sivil halka dokunamayacak kadar 'nahif' olduğuna dair Azeri kabulünün' bu katliam ile yıkıldığını ifade etmiştir. Sumgait'te 1988 yılında Azerbaycan güçlerinin yaptığı Ermeni katliamından kurtulabilen Ermeni askerlerin Hocalı'daki katliamdaki etkinlikleri de bilinmektedir. 1990'da Bakü'deki organize Ermeni katliamlarının da intikamı alınmak istenmiştir.
Böyle bir trajik olay karşısında, yaklaşım genelde milliyetçi reflekslerle olmaktadır. Buna göre, 'sizin' ırkınızı hedef alan katliamları sahiplenmeniz, 'size' atfedilen katliamların ise bir komplo olduğunu iddia etmeniz beklenir.
Bu yaklaşım temelden yanlış… Bizler neden ortak insanlığı hedef alan iğrenç eylemler üzerinden kategorize olalım ki!
Mesela, Hocalı'yı ele alırken 'Bu eylemi 1915 veya Sumgait-Bakü Ermeni katliamları ile birlikte değerlendirmeliyiz' mantığı, belki de bu katliamlara neden olan dürtünün kendisini tanımlamaktadır. Bizler öncelikle ve temel olarak insanız. Soykırımlar da soy kırımdır, insanlık suçudur, insanlığın içine düştüğü en iğrenç haldir. Suçu, kişiler veya özelleşmiş bir grup işler. Katliamlar, konjonktür ve şartların elverişli hale getirilmesiyle -genellikle bu iklimlendirmeyi de soykırım komuta merkezi hazırlar- kolektif bir çılgınlık halini alabilir. Bazı 'siviller' de bu suça iştirak edebilirler. Ama bu sadece 'suç örgütünü' büyüten bir unsurdur. Asla bir milletin tümüne birden izafe edilerek o milletin adıyla özdeşleşemez. Bu tavır soykırım mantığını 'intikam' yüzeyselliğinde devam ettirmek anlamına gelir.
Aynı sıfat, 1915'ten Türk, Hocalı'dan da Ermeni nefreti üretenler için de geçerlidir. Kategorziasyonu reddetmek tabii ki soykırımlar üreten mantığı sorgulama sorumluluğumuzu reddetmek değildir.
Aslolarak yeryüzünde iki halk yaşamaktadır. Mazlumlar ve katiller... Ben mazlumların arasında yer almayı seçerim. Her iki grupta da, her ırktan, her milletten insanlar vardır.
Olaya milliyetçilik gözlüğünden bakanlar, insanlıklarını kaybediyorlar. Yıllardır, 1915'in bir Türklük, Kürtlük meselesi olamayacağını, bir halkın asla soykırımlarla özdeşleşemeyeceğini, bunun soykırım üreten mantıkla aynı olduğunu yazar çizeriz. Her türlü arada kalırız. Ortak tavır alınması gereken büyük acılar üzerinden kin, nefret, düşmanlık üretme seçeneğini reddetmeli. Hocalı gibi bir acıyı, Hrant Dink'in anısını da hedef alarak Ermeni düşmanlığı için suiistimal edenleri reddetmek gerektiği gibi… Böylelerinin bu acı hatıralara en büyük saygısızlığı yaptığı ve çözüm yollarını tıkadığı ortada.
Başbakan geçen salı yaptığı grup konuşmasında hem katliamı hem de katliamı anarken gösterilmesi gereken tavrı şöyle ifade ediyordu:
'Azerbaycan'ın, Azeri kardeşlerimizin yaşadığı büyük acıyı bizler de yüreklerimizde yaşıyor, Hocalı'da katledilen şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyoruz. İstanbul'da Hocalı katliamını protesto eden bir grubun ırkçı sloganlar atmasını da esefle kınadığımızı burada vurgulamak istiyorum. Kan, kanla temizlenemeyeceği gibi, ırkçılığın panzehri de asla ırkçılık değildir. Karabağ'ın meşru davasına zarar verecek ırkçı girişim ve söylemlerden herkesin özenle sakınması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.'
Sayın Başbakan'ı gönülden tebrik ediyorum. Doğru, insani, sorumlu ve ahlaki tavır budur. Bu, doğru mümin, insan ve siyasetçi tavrıdır. Liderlerin doğru örnek oluşturmalarının önemi çok büyüktür.
Hasılı, Hocalı'da öldürülen 613 Azeri kardeşimizi rahmetle anıyor, yakınlarına teselli diliyor ve sorumluların bir an evvel ortaya çıkmasını ümit ediyorum.
Allah hiçbir millete bir daha böyle büyük acılar göstermesin.
(YENİ ŞAFAK – Markar ESAYAN – 2.3.2014)