Homofobiye karşı çıkarken...
Toplumumuzda önemli bir tartışma alevlendi. Homoseksüellik, homoseksüeller ve LGBTT hakları konuşuluyor; tüm dünyada olduğu gibi muhafazakârlar ve açık görüşlülüğü savunanlar bu konuda da farklılaşıyor.
Hali hazırda bu ortamın özellikle solcu partilerin
Toplumumuzda önemli bir tartışma alevlendi. Homoseksüellik, homoseksüeller ve LGBTT hakları konuşuluyor; tüm dünyada olduğu gibi muhafazakârlar ve açık görüşlülüğü savunanlar bu konuda da farklılaşıyor.
Hali hazırda bu ortamın özellikle solcu partilerin üye ve sempatizanları açısından eşitlik ve özgürlük olgularını daha iyi yorumlayabilme imkânını yarattığını söylemek mümkün. Bu bile büyük bir kazanımdır. Kısa bir süre öncesine kadar LGBTT haklarından bahsedenlere “şüpheyle” bakılırken, şimdilerde, milliyetçiliğin bu topraklarda başımıza çok işler açtığının bilincinde olan insanımızın, milliyetçi bir kurguyla karşımıza çıkan homofobiye “hayır” deyişine tanıklık ediyoruz.
Bu konudaki önyargılar ve yanlış bilgiler tüm toplumu sarmış vaziyettedir. Homofobiye karşı mücadele eden bireyler ve sivil toplum örgütleri solcu partilerle ilişkilerini geliştirebildiği ve yapıcı eleştirileriyle yol gösterici olabildikleri oranda mücadelenin tabanı genişletilebilecek, siyasal ve sosyal alanda somut kazanımlar artırılabilecektir...
Sadece yasaları düzelterek veya yeni yasalar çıkararak LGBTT haklarını kalıcılaştırmak mümkün mü? Bu topraklarda yaşayan her bir bireyin eşit birer yurttaş ve insan olarak yaşam sürmesini sağlamak, yasal olduğu kadar sosyal dönüşümü de gerektiriyor. Örneğin, Arjantin, eş cinsel evliliği meşrulaştıran yasanın kabulünün ardından, yani 15 Temmuz 2010’dan sonra, 3000’e yakın eş cinsel evliliğin gerçekleştiği bir ülkedir. Ancak yasal düzenlemelerle bu iş bitmemiştir. Erkek homoseksüeller her şeyin güllük gülistanlık olmadığını anlatmanın derdindedir şimdilerde. Yetkililerin, çocuklarını kendi isimleri altında kayıt etmede zorluk çıkardıklarından yakınıyorlar...
Bütün dünyada olduğu gibi bizde de muhafazakâr kesim, mevcut önyargıların hem temsilcisi hem de savunucusu konumundadır. En genelde, tercih-teşvik mantığı ile eş cinselliğe karşı çıkıyorlar. “Bu bir tercihtir ve serbest bırakılırsa teşvik edilmiş olacaktır” deniliyor. Öyle midir?
Homofobiye Karşı İnisiyatif Derneği’nin Barolar Birliği ve Barolar Konseyi Başkanı Hasan Sözmener’i topa tuttuğu 22 Ekim tarihli açıklamasından aktarıyorum:
“1973 yılında (...) Amerikan Psikiyatri Birliği (...) eş cinselliğin bir tercih değil yönelim olduğunu, doğal olduğu gerçeğini, kişide bir bozukluk yaratmadığını ve değiştirilemeyeceğini açık bir şekilde belirterek, tüm psikologları bu konudaki yanlış yargılara karşı mücadeleye çağırmıştır. 1974 yılında Avrupa ve Amerikan Psikolojik Enstitülerinin rahatsızlık teşhis testlerinden eş cinsellikle ilgili olgular/sorular tümüyle kaldırılmıştır. Eş cinsellik, 1990 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından hastalıklar ve rahatsızlıklar kapsamından çıkartılmıştır. (...) son zamanlardaki çalışmalar, genetik veya biyolojik komponentlerin de eş cinsel yönelimde belirleyici olabileceğini göstermektedir”.
***
Bugünün dünyasında özgürlük ve eşitlik mücadelesinde başarı, bütünlüklü bir bakış açısıyla sağlanabilir. İlerlemenin gereği olan demokratik ve ekonomik reformları birbirinden ayırıp, homoseksüellere özgürlük talep ederken örneğin özel sektörü örtük veya açık bir biçimde ötekileştirmek, bir çelişki doğuracaktır. Böylesi çelişkilerden kaçınmak, sınıfların çelişkisini içselleştirmiş kimseye solculuğundan bir şey kaybettirmez. Özel sektör temsilcileri de kendileri için “özgürlüklerin genişletilmesini” talep ederken eş cinselliği yasaklayan Fasıl 154 Ceza Yasası’nın 171. Maddesi’ne aynı duyarlılıkla karşı çıkabilmelidir. Herhangi bir şeyden feragat etmiş olmayacaklardır bu yaklaşımlarıyla.
Tüm kesimler örneğin hukuk dışı bir şekilde sınır dışı edilen öğrenciler konusunda birlikte bir söz söyleyebildiği vakit taşlar yerinden oynatılabilecektir. Ortak payda, bireysel özgürlüklerdir; devletin her alandaki aşırı müdahaleciliğidir; demokratik, sosyal ve ekonomik özgürlükleri kısıtlama yönelimidir.
Kamu yararını da gözeterek özgürlükleri ve hukukun üstünlüğünü sözde değil özde savunmalıyız ki dünyadaki gidişata kanca atıp yol alabilelim. Eşitlik, özgürlük ve hukukun üstünlüğü, dış dinamiklerle bir “gör beni göreyim seni” ilişkisine indirgenemeyecek kadar önemlidir ve her alanda, hemen şimdi, tutarlı bir şekilde, tüm kesimlerce savunulmalıdır...