1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Hoşça kal” diyemiyorum
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Hoşça kal” diyemiyorum

A+A-

Diyelim ki büyük bir siyasi kriz ya da kaos var.
Memleketin altı üstüne gelmiş, ortalık kalkmış, oturmuş.
Tansiyon yüksek mi yüksek…
Masada son derece soğukkanlı biri var, serin, rahat, sakin…

Manşet için başlık tartışırdık gazetede, akşam toplantısında, en etkin ve çarpıcı başlığı arardık, kimi yaratıcı çoğu agresif sözcükleri masaya sererdik.
Bilgisayarda fal açardı, biz tartışırken…
Yüzümüze döner, alaycı bir ifade ve müstehzi bir gülüşle gözlerimizin ta içine bakar ve acayip bir soru ya da cümle atardı ortaya, son derece ciddiyetle…
Hepimiz dakikalarca bakışırdık, espri mi, gerçek mi diye...
Gülerdi halimize...

O yüksek tonlu, gerilimli, heyecanlı tartışma sonlanırdı; olabildiğince sade, yalın, yorumsuz bir manşet atılırdı.
Yüzümüzü asar, dudaklarımızı büker, boynumuzu eğerdik.
"Bir gün, siz genel yayın yönetmeni olduğunuz zaman öyle yaparsınız" derdi.

***
Süleyman Bey…
Süleyman Ergüçlü...
Ya da Süleyman abi…

Ne güzel bir insan geldi, geçti hayatlarımızdan…
İstediği gibi yaşadı, gezdi, tozdu, içti, dans etti, espri yaptı, anı topladı, güldü, güldürdü.
Kimselere de çektirmeden uykusunda ayrıldı bu alemden…

Ne kadar sorumluluk varsa sırtına yüklenmiş, tadını kaçırmadan ve uzatmadan usulca bir kenara bıraktı, kendi yoluna yürüdü.

Kitap yazmak istedi, yazdı, bir araya topladı dostlarını, kitaplarını tanıttı, imzaladı.
Sergi açmak istedi, açtı.
Şarkı sözü aldı kaleme, ezgilere eşlik etti.
Lefkoşa'yı adımladı gün, gece...
Ne girilmemiş sokak bıraktı, ne açılmamış kapı…
Kendi rutinini değişmedi kolay kolay…

***
Kimseyi çekiştirmez, bir başkasının arkasından olumsuz konuşmazdı, kendi kuyusunu kazanlar dahil tek kötü laf etmezdi kimseler hakkında...
Kimseyi kötü görmezdi Süleyman abi...

KIBRIS gazetesi neredeyse eline doğmuştu Süleyman abinin ve bizler, genç gazeteciler, onun yanında büyümüştük.
Süleyman abiden soğukkanlı düşünebilmeyi öğrendim, kriz anlarında...
İllaki yüzüne konuşmayı herkesin...
Mizahın en etkili tavır olduğunu…
Ciddiye almak gerekmediğini hayatı, her an…

***
Bir ara hasta olmuştu, korkmuştuk; sonrasında sanki hep "son gün" gibi yaşadı, kendini yeni vakitlere bıraktı… Ne durdu, ne dinlendi, o vücut Süleyman abinin ritmine iyi dayandı... Bir yanı hep çocuktu, haylaz, afacan, bir yanı olabildiğince ciddi, duyarlı…

“Gara Yusuf”un oğluydu, hep gururla anardı babasını, babadan miras bir milliyetçiliği vardı.
Ziya ve Yusuf doğduğunda bir başkaydı gururu…
Sorasında da “Hazar’ın babası” oldu, çok ama çok sevdi böylesi anılmayı…

"Oğul" Süleyman Ergüçlü ne kadar milliyetçiyse...
"Baba" Süleyman Ergüçlü olabildiğince barışçıydı, Kıbrıs adasında yaşayan toplumların dostluk ve dayanışması için açmıştı yüreğini… Kıbrıslı Rum dostlarıyla buluşurdu her hafta sonu, samimiyetle sahiplenirdi bu dayanışmayı…

***
Pek çok anlı şanslı siyasetçi ya da patronla geçmişi olsa da Fırıncı
İlker’in yanıydı en mutlu olduğu yer, Büyükhan’da Ahmet Usta’nın hasır iskemlesi, tahta masası… Birası, telefonu, bir de muzipliği hep yanı başında oldu. Karpaz’da Hektor’la mektuplaşacak kadar çevreciydi… Ay Filon’da gün batımına şiirler yazacak kadar romantik… “Eziyet” sözcüğünü bizlere olumsuzluk değil bir keyif gibi ezberletti.

Hepimizin hayatlarına dokundu, çok sevdi bu ülkeyi, sınırsız sevdi…
Çok da sevildi.
Kıbrıs Türk basınına ve hepimize emeği çoktur…
Tertemiz bir geçmişi var, ne mutlu…

Uyudu Süleyman abi…
Uyudu…
Uyuyor halen!
Yorgundu, biraz daha uyuyacak…


Şimdi biz vedalaşıyoruz ya…
Gözlerini açacak, yüzümüze bakacak alaycı bir ifade ve müstehzi bir gülüşle muhtemelen…
“Öyle değil” diyecek...
Son ana kadar bir muziplik bekliyorum yine…

“Hoşça kal” diyemiyorum.
Öylece susuyorum…

 

suleyman-abi-2.jpg
Sene sanırım 1996!
Kapalı Maraş’a o zaman yanaşmak mümkün değil…
Özel bir ek hazırlamak için 1974 sonrası ilk kez KIBRIS gazetesine özel izin veriliyor…
O dönem ilk kez açıklanıyor, Maraş’ın envanteri…
Süleyman Ergüçlü’yle birlikte giriyor, geziyoruz Maraş’ı ve 24 sayfalık bir ek çıkıyor ortaya…
suleyman-abi-5.jpg
“Hayatının önemli bir bölümünde Kara Yusuf’un oğlu olarak bilindim, ondan sonra biraz Süleyman Ergüçlü oldum. Şimdi de Hazar’ın babası olarak biliniyorum... Bundan kesinlikle gocunmuyorum, aksine ikisinden de büyük gurur duyuyorum”
(Zoom dergisi, Feriha Yiğittürk’le röportaj)


suleyman-abi-4.jpg
Büyük Han - hele de Cumartesi günleri – şimdi eksik kalacak.



suleyman-abi-3.jpg

Dans etmeyi çok severdi Süleyman abi, müzik varsa, hiç çekinmeden, o ortamdaki birini dansa kaldırır, pisti boş bırakmazdı.

 

Bu yazı toplam 3442 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar