Hoşçakalın Asil Bey
Asil Nadir...
Çok değerli bir insandı, büyük bir işadamıydı, müthiş Dünya görüşüne sahipti, sağlam bir yurtseverdi, olağanüstü vizyona sahipti, çok kültürlü, çok bilgiliydi...
-*-*-
Herkes gibi O da yaşamını bir gün yitirecekti elbette...
Ve öyle de oldu...
-*-*-
Çeyrek yüzyıldan daha uzun süre yanında çalıştım...
Özellikle İngiltere’de yaşadığım 15 yıl boyunca, bir çok özel işini takip etmeye çalıştım, takip ettim; tek kelime anlamadığım duruşmalarda, mahkemelerde bulundum!
-*-*-
Hatta taze kiraz, çilek, çorap, atlet siparişlerini karşıladım...
Bir keresinde “kaz tüyü yorgan” sipariş etmişti...
Nereden alacağımı da söylemişti...
-*-*-
O’nun adına girip de çiklet dahi alamayacağım Harrods’tan parfüm, banyo köpüğü gibi ürünler bile aldım!
-*-*-
Köyden indim şehre misaliydim Londra’ya gittiğimde, sayesinde öyle insanlarla tanıştım ki hayal edemezdim; öyle yemekler yedim, öyle şampanyalar, şaraplar, viksiler içtim ki; anlatırken bile ağzım hala sulanmaktadır!
-*-*-
Bir avukatının özel uçağıyla Londra’dan İngiltere’deki başka bir kente uçtum...
İlk kez küçük uçağa binmiştim ve lüksün dibiydi!
Çok kaliteli şarap içerek üç – dört avukatla yolculuk yaptık!
-*-*-
Bir gün, Londra dışında bir kentte, birine ödeme yapmam gerekiyordu; “gitmişken filanca restoranı lütfen dene canım” demişti...
Orada bir steak yedim, hala tadı damağımda...
-*-*-
Kaptan Kutragos diye Yunanlı bir efsane ile çooook uzun saatler sohbet etme, içki içme, yemek yeme keyfi yaşadım...
Kutragos, Asil Beyin gemi filosu PPI Lines’ın başındaki Yunanlı kaptandı...
-*-*-
İyi derecede İngilizce öğrendim...
Ve evet adını bile işitmediğim nefis yemekler yedim...
İçtim...
Gezdim...
-*-*-
Nice sohbetlerimiz oldu...
Özellikle Reşat Akar, Ali Baturay ve sonraları sadece Ali Baturay ile...
Ne sohbetlerdi onlar...
Neler öğrenmedik ki...
-*-*-
Çok uzatmaya gerek yok...
Her sorduğuma, her zaman net yanıt veren biriydi...
Asla parmağının arkasına saklanmazdı...
-*-*-
Bir gün, “Asil Nadir hiç mi hata yapmadı?” dedim; “sence?” diye kontra bir soru sordu...
“Üç hatanızdan eminim” dedim...
“Söyle” dedi...
-*-*-
Birincisi, Amerika ve İngiltere’nin “gel seni ülkene lider yapalım” teklifini geri çevirmesiydi...
“Bunu reddetmek hata değildi ki, doğru olanı yaptım” demişti...
Anlatmıştı...
-*-*-
“Efendim, kapitalist çıkar ilişkilerini siz daha iyi bilirsiniz; büyükler talimat verirse, bu iğrenç sistemde uymanız zorunluluktur, aksi takdirde sizi harcarlar, nitekim öyle yaptılar” dedim; “benim için hata yoktu, vatan vardı” gibisinden bir şeyler söyledi...
“Harcayamadılar” diye de ekledi...
-*-*-
“İkinci hatam?”
Sordu...
Gülen bir yüzle...
O gün öğle yemeğine üç porsiyon kebap çağırmıştı; “Nur Hanım (eşi) gelmeden bunları yiyelim, sonra O’nun menüsü ile idare edeceğiz...” demişti gülerek...
Kebapları yedik, masa temizlendi; sonra hafif olan bölüme geçtik...
-*-*-
Neyse, “haydi ikinci hatamı söyle...” dedi...
“Türkiye’ye çok güvendiniz” dedim...
Yine kapitalist ideolojinin felsefesiyle girmeye çalıştım; “Türkiye’nin patronları, siz düştüğünüz veya zayıfladığınız anda çöktüler” diye yorum yaptım...
-*-*-
Hiç düşünmeden, “Türkiye başka, askerimiz – ordumuz başka; hırsız asalaklar başka” dedi...
-*-*-
Kısa kestik...
Üçüncü hatasını söylememi istedi...
“Efendim, haddim değil ama bunlar benim görüşlerim” diyerek söze daldım; “Keşke İngiliz yargısına güvenmeseydiniz ve gitmeseydiniz” diye görüş belirttim...
-*-*-
“Neden?” dedi...
Anlattım...
“İki hukuk duayenimiz, merhum Oktay Feridun ve Menteş Aziz, benim aracılığımla size “sakın gitmeyin Asil Bey” mesajı göndermişti, dinlemediniz; hatta beni konuşturmadınız” dedim...
Güldü...
-*-*-
Ekledim; “... çünkü her ikisi de İngiliz hukukunu iyi biliyordu; hukuken haklı olsanız bile ki haklıydınız; sizi yargılayan mahkemede jüri görev yapacaktı ve duygusallık öne çıkarılacak, sizi hapsedeceklerdi... Oktay ve Menteş Beyler öyle düşünüyordu” diye çıkıştım...
-*-*-
Çıkıştım derken, öyle ses yükseltme falan mümkün değildi; hafiften ses tonu artırımı olabilirdi; yine güldü...
-*-*-
Herkesin mutlaka hayatı boyunca başkalarına göre hataları olabilirdi...
Ama Asil Bey, bu konularda hiç hata yapmadığına inanıyordu...
Taaaa ki geçtiğimiz yıl son günlerine kadar...
-*-*-
23 Aralık 2024...
Telefona baktım, en son konuştuğumuz gün o gündür...
Rahatsız olduğunu ilk defa kabul etti ama iyileşmek üzere olduğunu söyledi...
“Efendim, Ali Baturay’la ziyaretinize gelmek istiyoruz” dedim, “mutlaka beklerim” dedi...
-*-*-
Ben hiç bir şey demedim...
Kendisi kısa görüşmede, çok şey söyledi...
Kırgındı, küskündü, üzgündü...
Ve “evet bazı hatalar da yapmışımdır” dedi...
Ayrıntıya girmeye gerek yok...
-*-*-
Hala iddialıyım...
İçinde bulunduğumuz Dünya sisteminde, o Dünyanın bazı devleri ile kavga etmenin bir faydası yoktur...
Bu alemde haddinizi bileceksiniz...
Ne kadar güçlü ve büyük olursanız olun, adaletsiz kapitalizmde sizden güçlülerin çıkarları, sizi harcar!
-*-*-
Ya sosyalizmi sevecek, benimseyecek ve kimseye muhtaç olmadan yaşamayı başaracaksınız ya da oyunu kurallarıyla oynamak zorundasınız...
-*-*-
Ve kesinlikle farklı konularda “bilen” insanlara güveneceksiniz...
Özellikle siyasette ve hukukta “tecrübeli, bilgili” insanların görüşlerine değer vereceksiniz...
-*-*-
Ve çok üzgünüm, yine bu vahşi kapitalist çıkar Dünyasında, “ananız” bile olsa, dikkat edeceksiniz...
Asil Beyin hayatı boyunca çok sevdiği, saydığı, asla taviz vermediği Türkiye sevgisi arşa kadar çok büyük olsa da; düştünüz mü bir tekme de onlardan yersiniz, dikkat edeceksiniz!
-*-*-
Yazacak çok anı, çok şey var...
-*-*-
Bize babalık, abilik yaptı patronluktan daha çok...
-*-*-
Çok büyük bir insandı...
Çok önemli biriydi...
-*-*-
Elbette hatasıyla, günahıyla, sevabıyla...
Ve bizden biriydi; kesinlikle O’nun yanında çalıştığım için çok gururlu ve mutluyum...
-*-*-
Çocuklarına, torunlarına, eşine, kız kardeşlerine, yeğenlerine ve tüm Kıbrıslı Türklere başsağlığı diliyorum...
Hoşçakalın Asil Bey...