1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Hoşgörülü olmayı başarır ve affedici olursak her şey daha güzel olabilir!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Hoşgörülü olmayı başarır ve affedici olursak her şey daha güzel olabilir!

A+A-

İslam Dini’ni çok az incelerseniz, en çok dikkat çeken yanı, kişinin ya da kişilerin “affedici” olmaları gerektiğidir…

Aman Allah’ım!

Şimdi Işid’ten girip, El Kaide’den çıkacak olanlar eminim çoktur!

Bu şeriatçılar affedici mi?

-*-*-

Bazı grupların, kendilerine has yorumlarla İslam’ı yaşamaları veya yaşatmaya çalışmaları kesinlikle doğru değildir…

-*-*-

Elbette İslam Dini’nin çok derin bir şekilde tartışılması ve yorumlanması çok önemlidir ki son zamanlarda örneğin Suudi Arabistan’da bir miktar “yenilikler, yeni yorumlamalar” söz konusudur…

-*-*-

İslam veya başka bir dini kullanıp, iktidarda kalmak ya da bir takım maddi kazançlar elde etmek, bu dine ya da bütün dinlere yapılan, yapılmış en büyük kötülüktür ki bu da ayrı bir mesele!

-*-*-

Dindar biri miyim?

Evet ya da hayır!

Bir kişinin dindar olması, başkasını asla ilgilendirmeyen bir durumdur!

-*-*-

Haaa “ben şu düşüncedeyim”…

O zaman senin ekmeğin kesilmeli!

Geldik “hoşgörü”ye!

-*-*-

Bazı kaynaklara göre hoşgörü, İslam’ın özüdür…

Bir kaynak şöyle der: “… Hoşgörü, İslam ahlakının özüdür. Hoşgörü; hiç kimseyi ayıplamamak, kırıcı ve aşağılayıcı olmamak, affedici olmak, farklı inanç ve görüşleri müsamaha ile karşılamak demektir.”

-*-*-

“Mesela horoz yetiştiricilerinin ya da güreştiricisi varsa onların 7 sene hapse gönderilmesi doğru değildir” dedim…

“Horoz güreştirmek zaten suçtur, para cezasına devam edilmesi daha uygundur” diye yazdım…

-*-*-

“Bu adam gazeteci mi?”; “Yenidüzen’de yazıyor olması çok yazık” gibi yorumlar yapıldı…

“Atın genni işten” kafası!

Neden?

Farklı düşündüm diye!

-*-*-

Hayatımda elbette hoşgörüsüzlüğüm olmuştur ama kesinlikle hep affetmişimdir… Ancak kimsenin siyasi – dini veya sosyal konulardaki düşünceleri nedeniyle “ekmeğinden edilmesine” tahammül etmemişimdir!

-*-*-

Faşist yönetimin temelinde “karşıt görüşü kabullenmemenin ötesinde, o görüşü savunanın bir şekilde susturulması yatır”…

En basit örnek; Ersin Tatar, kendisini desteklediğim sürece ahbabımdı, “desteklemediğim” durumdaysa “kovun gitsin” talimatlarındaydı…

-*-*-

Türkiye ve KKTC; “hoşgörüsüz” yönetim ya da yöneticilerin, iktidar koltuklarını sağlamlaştırmak adına her türlü faşizan yönteme başvurduğu ülkelerdir!

-*-*-

Acı olan, gerek Türkiye gerekse KKTC’de, “solcu” kimliğe sahip bir çok insanın da, “sağcı” kimlik sahiplerine göre “hoşgörüsüz”lükle bezenmiş olması halidir!

-*-*-

Solumuzda çok moda bir konudan bahsetmek isterim…

Tufan Erhürman…

Bir sonraki toplum liderliği yarışının en favori ismi…

Sağ kanadın eleştirileri normal kabul edilebilir ama sol taraftan gelen eleştiriler; belki de siyasi tarihimizin en şeffaf kişisi aleyhine inanılmaz “hoşgörüsüz” noktada olduğumuzun en basit itirafıdır…

-*-*-

Erhürman, defalarca “Türkiye ile kavga etmem” noktasında görüş belirtmiş biridir…

Erhürman, federal görüş ve düşüncenin kitabını yazmış bir bilim insanıdır…

Gelin görün ki; hoşgörüsüzlük veya başka sosyolojik nedenlerle sık sık “O da Türkiye’nin adamıdır…”; “Erhürman da federal çözüme karşıdır” eleştirisini hep “solcuyum” diyen kardeşlerimizden almaktadır…

-*-*-

Haaaa, elbette dileyen dilediğini düşünür!

Dileyen de dilediğini söyler!

-*-*-

Hoşgörülü ve affedici olmak; çağdaşlığın gereğidir…

-*-*-

Ve gelelim bir ismi konuşmaya…

Ahmet Ünsal!

Profesör Doktor…

Bir akademisyen…

Bir bilim insanı…

Tarih, felsefe, sanat ve din… Konuşmaktan keyif alırsınız…

-*-*-

Ahmet Ünsal’ın siyasi duruşu veya dini inancı benden, sizden, ondan, bundan elbette ki farklıdır…

“Efendim, kadınlarımıza şunu söylemişti, bunu söylemişti!”…

Haklı olabilirsiniz!

Ama O’nu dinleyen, O’nun söylediklerine inanan eminim binlerce, on binlerce kadın vardır…

Hem de yakın çevremizde…

-*-*-

“Hocam, söylediklerinize katılmıyorum” demek başka şeydir; “Bu adamı Türkiye’ye geri gönderin – hatta asın” demek başka bir şey!

-*-*-

Hocayla sohbetler ettik ve biliyoruz ki bir çok konuda aynı fikirde olmayabiliriz… Değiliz de!

-*-*-

Ahmet Ünsal bu ülkeye nasıl geldi?

Bir üniversitede akademisyenken; bizim toplum lideri Ersin Tatar, Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanı’ndan “bize bir Din işleri Başkanı (Müftü) gönderin” ricasında bulundu… Türk Diyanet İşleri Başkanı, hayatında Diyanet’te görev yapmamış Ahmet Ünsal’a, “KKTC’ye gider misin?” diye sordu, önceden KKTC vatandaşlığı bulunan Ünsal da bunu kabul etti…”

-*-*-

Araya giriyorum…

Pazar günü Güney Lefkoşa’da 22 kilometre bisiklet kullandım…

Üç kilisenin yanından geçtim, özellikle Cikko Lefkoşa’nın araç park yerinde tam bir kalabalık kaosu söz konusuydu!

Kıbrıs’taki Ortodoks Kilisesi’nin çok güçlü bir yapısı var… Ve siyasete etkisi de gereksiz bir şekilde yüksek!

-*-*-

Bize geri dönecek olursak, Yusuf Suiçmez, Ahmet Yönlüer ve Talip Atalay’ın başkanlık (Müftülük) dönemlerinde, üç hocamız da; sadece güçlü Ortodoks Kilisesi ile değil, Ermeni, Latin ve Maronit kiliselerinin temsilcileri ile de önemli ilişkiler kurmuştu…

Ahmet Ünsal’a bu şansı tanımadık…

Siyasi tarikatçılık temelinde acayip saldırdık; bir siyasi partinin örgütlerine de kurban ettik…

-*-*-

Neden Hoca’ya şans tanımadık?

Dediğim gibi, bir yandan tarikatçılarla saldırdık, öte yandan siyasete bulaşmış bazı imam kardeşlerimizle vurduk, akabinde de özellikle “kadınlarımıza şunu söyledi, erkekler istediğinde vereceksiniz dedi”, diyerek, çalışmasına izin vermedik…

-*-*-

Hoşgörülü ve affedici olmak lazım…

Bunca cami bir ihtiyaç mı?

Değildir!

Hele külliye bünyesindeki son cami, gereksizliğin ve gösteriş merakının (ki İslam bu söylediğimin büyük bir ayıp olduğunu da onaylar) en zayıf halkasıdır…

-*-*-

Ama dileyen kiliseye gidiyorsa, yine dileyen camiye gidebilmelidir…

-*-*-

Nesimi’nin dediği gibi…

-*-*-

Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime /

Âr u nâmus şişesini taşa çalarım kime ne /

Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi /

Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni /

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için /

Gâh giderim meyhaneye dem çekerim aşk için /

Sofular haram demişler aşkımın şarabına /

Ben doldurur ben içerim Günah benim kime ne /

Sofular secde ederler meclisin mihrabına /

Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne /

Nesimî'ye sordular kim yarin ile hoş musun / 

Hoş olam ya kalmayayım ol yar benim kime ne…

-*-*-

Dün yanına gittim, hafta sonu buradaki görevini tamamlıyor ve Türkiye’de üniversitedeki görevine geri dönüyor… Vedalaştık…

Hoca ilk geldiğinde, “pantolon giymeyi yasakladıydı, kadınlara örtünme zorunluluğu getirmişti ve hatta tuvaletleri alaturka yaptırmıştı” diye bir yığın söylenti vardı…

Yani diyeceğim odur ki, başlıktaki gibi, hoşgörülü olmayı başarır ve affedici olursak – bu ülkede de - her şey daha güzel olabilir!

Çünkü orada çalışan erkekler pantolonluydu, bize çay getiren görevli kadının başı açıktı, tuvalete de girdim, hepsi alafrangaydı!

-*-*-

Şundan eminim ki; beni kabul ettiği için Ahmet Hoca’ya “bu hainle niye sohbet ettiniz?” diye soracak olanlar da, “Bulamadın ama sohbet edecek birini, öyleydi, şunu dediydi, bunu yaptıydı?” diyerek “İncirli’yi Yenidüzen’den atın” diye paylaşım yapacak olanlar da çoktur!

Ah Kıbrısım Kıbrısım!

Güle güle Hocam…

serhat-ahmet-unsal.jpg

Bu yazı toplam 1228 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar