1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Hristodulidis, Kıbrıs müzakerelerinde zorlu bir sınavla karşı karşıya…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Hristodulidis, Kıbrıs müzakerelerinde zorlu bir sınavla karşı karşıya…”

A+A-

(Cyprus Mail gazetesi, “Hristodulidis, Kıbrıs müzakerelerinde zorlu bir sınavla karşı karşıya” diye yazıyor… “Bizim Görüşümüz” köşesinde 5.1.2025 tarihinde yayımlanan “başyazı” niteliğindeki makaleyi, okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. S.U.)

“Kıbrıs sorununun, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis'in “Yeniyıl Mesajı”nda ​​yeralması kaçınılmazdı; mesajında ​​“en büyük önceliğinin işgalin sona ermesi, ülkemizin kurtuluşu ve yeniden birleşmesi olduğunu” tekrarladı. Televizyonda yayımlanan konuşmasında, “göreve geldiği ilk günden itibaren  2017'de (müzakerelerin kopmuş olduğu noktadan) itibaren görüşmelerin yeniden başlaması ve üzerinde anlaşılan çerçeveye dayalı bir çözüm için mümkün olan her türlü çabayı gösterdiğini” söyledi.”

“YENİ BİR GİRİŞİM SAĞLADIK…”

“Zorluklara, sorunlara, uzlaşmazlığa ve Türk tarafının bir çözümün temelinin değiştirilmesi talebine rağmen, sürekli ve koordineli diplomatik hamlelerimizle uluslararası faktörün yeniden harekete geçirilmesini ve BM Genel Sekreteri’nin çıkmazın kaldırılması ve görüşmelerin yeniden başlatılması için yeni bir girişimde kişisel olarak yeniden katılımını sağladık” dedi. “Avrupa Konseyi Sonuçlarında, AB-Türkiye ilişkilerinin gidişatını ve Kıbrıs sorununda önemli ilerlemeyi açık, kademeli, orantılı ve geri döndürülebilir bir şekilde birbirine bağlamayı başardık” diye de sözlerine ekledi.

Elbette bunu kimse başkanın elinden alamazdı. Antonio Guterres'i yeni bir süreci başlatmaya ikna etmek bir başarıydı. Maria Angela Holguin'i ortak bir zemin oluşturmaya çalışmak için adaya göndermek, Genel Sekreter'in yeni bir süreci başlatma konusundaki ilgisinin altını çizdi ve bunu ille de görüşmelerin kesildiği noktadan yapması gerekmiyordu…”

“BEŞ TARAFLI TOPLANTI…”

“Her ne kadar da Holguin görevinde başarısız olduysa da, Guterres pes etmedi ve iki lideri Ekim ayında New York'ta bir toplantıya davet etti ve burada ileriye doğru bir yol bulmak için beş taraflı bir toplantı yapılması konusunda anlaşmaya varıldı - iki taraf artı üç garantör güç. Son bilgilere göre bu toplantı Mart ayında gerçekleşebilir, ancak ondan önce BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo'nun hazırlık istişareleri için adada olması bekleniyor.”

sayfa-17-resm-002.jpg

“TATAR’LA BİR ARAYA GELECEK…”

“Bu ayın ilerleyen günlerinde, bir tarih üzerinde anlaşırlarsa, Hristodulidis daha fazla sınır kapısı açılmasını görüşmek üzere Ersin Tatar ile bir araya gelecek. Bu, Guterres'in Ekim ayındaki önerisiydi ancak şimdiye kadar bir anlaşma sağlanamadı. Liderler yeni sınır kapılarının yerleri konusunda anlaşamazlarsa beş taraflı bir toplantı olabilir mi? Çok da önemli olmayan bir konuda uzlaşma ruhu gösteremezlerse, bir çözüm konusunda anlaşmaya yakın bir noktaya gelme olasılıkları nedir? Belki de sınır kapıları Guterres tarafından, Mart ayında İsviçre'de beş taraflı bir toplantının yapılıp yapılmayacağını belirlemek için bir test olarak kullanılıyor.”

“İYİ NİYET GÖSTERMELİDİR…”

“Hristodulidis'in beş taraflı bir toplantıya gitme isteği göz önüne alındığında, bu durumda iyi niyet göstermesi daha önemlidir. İşleri bu noktaya getirmek için yaptığı tüm çalışmalardan sonra, Tatar ile geçişler konusunda bir anlaşmaya varmayı reddederek beş taraflı toplantıyı riske atmak büyük bir hata olacaktır. Bu toplantıdan istediği herşeyi alamazsa felaket olmaz çünkü bu, nihai hedefine doğru atılmış bir adımdan başka bir şey değildir - Yunanistan, Türkiye ve İngiltere'nin katılacağı ve yeni bir barış sürecinin önünü açabilecek bir toplantı. Kulağa biraz saçma gelse de ve gerekli olmasa da, Hristodulidis'in Ankara'ya ciddi olduğunu göstermesi gerekir, eğer Türkiye yeni bir sürece onay verecek ve olumsuz yaklaşımından vazgeçecekse.”

“TATAR’I MUTLU ETMELİDİR…”

“Tatar'ı geçişler konusunda mutlu etmek, içte eleştirilere yol açsa bile, bunu yapmanın bir yoludur. Eğer başkan, ısrarla iddia ettiği gibi, bir anlaşmaya yolaçacak yeni bir süreci güvence altına almaya kararlıysa, o zaman er ya da geç siyasi partilerden ve medyanın bir bölümünden eleştirilere hedef olacağını kabul etmek zorunda kalacaktır. Şimdiye kadar (bu işler) onun için çok kolaydı, Tatar, Türkiye'nin tam desteğiyle, herhangi bir görüşmeye katılmak için iki devletli koşulunu ortaya koymaktaydı. Hristodulidis, olumlu bir duruş sergilediği ve bir süreç için kampanya yürüttüğü için, Türk uzlaşmazlığını açığa çıkaran eylemlerle, “redci”lerden bile övgü aldı.”

“TÜRK TARAFININ BARIŞ SÜRECİNİ KABUL ETME OLASILIĞININ OLDUĞUNU BİLİYOR OLMALIYDI…”

“Ancak Türk tarafının nihayetinde yeni bir barış sürecini kabul etme olasılığının da olduğunu biliyor olmalıydı. Ve bir kez bu olduğunda, o zaman Kıbrıs sorununu şimdiye kadar ele alışını takdir eden çözüm karşıtı kamp ona karşı dönecek ve işler çirkinleşebilecektir. Başkan çatışmaya hazır mıdır  yoksa sertlik yanlıları saldırılarını arttırdıkları anda görüşmelerden çıkıp gitmenin bir yolunu mu aramaya başlayacak? Seçimini destekleyen çözüm karşıtı partilerden destek alması pek olası olmadığı için, ikisi de çözüm yanlısı olan muhalefet partilerine - DİSİ ve AKEL’e - yönelebilir.

Hristodulidis Yeniyıl Mesajı’nda, “Tek hedefi BM himayesinde, işgali sona erdirme ve ülkeyi yeniden birleştirmek için çalışmaya hazır, genişletilmiş bir toplantı (ayarlamayı)” beklediğini söyledi. Daha da önemlisi, “Ülkeyi ve halkımızı yeniden birleştirmek için tarihi sorumluluğumu almaya hazırım” dedi. Şimdi geriye bu cesur sözlerin eyleme dönüştürülmesi kaldı yalnızca...”

https://cyprus-mail.com/2025/01/05/our-view-christodoulides-faces-tough-test-on-cyprus-talks

(CYPRUS MAIL’de 5.1.2025’te yer alan makaleyi özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).


BASINDAN GÜNCEL…

“2024'e Bakış - Türkiye-Ermenistan: Normalleşme sürecinde üçüncü perde…” (2)

sayfa-16-resm.jpeg

Aris NALCI/AGOS

Süreçteki temel zorluklar değişmedi. Türkiye; Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir barış anlaşmasını ön koşul olarak sundu ve Ermenistan, diaspora ile iç dengeler arasındaki ince çizgide ilerlemek durumunda kaldı. Ayrıca, bölgesel güç dengeleri, Rusya, Batı ve NATO gibi uluslararası aktörlerin müdahil olduğu bir çerçevede şekillendi ve bu durum, süreci sadece iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi ilgilendiren bir mesele haline getirdi…

SINIR VE ALTYAPI GELİŞMELERİ…

Bu süreçte tabii ki bazı somut hedeflere de ulaşıldı. Karabağ savaşından sonra açıkça görünen bir şey vardı: Azerbaycan'ın Türkiyeli iş ortakları ile yapı ve altyapı sektöründe çok hızlı adımlar atabiliyor olması.

Bu aşamada Azerbaycan kontrolüne geçen Karabağ'da hızla altyapı çalışmaları tamamlandı ve 30 yıldır Bakü'ye bağlantısı olmayan şehirlere günler içerisinde asfalt yollar yapılabildi.

Burada Türkiyeli yapı şirketlerinin katkısı büyüktü. Dolayısıyla Ermenistan kendi eksik olduğu alanı hızla kapatabilmek için son 6 ayda çok çalıştı. Sınır kapılarındaki inşaatlara hız verildi, sınır karakolları, kontrol noktaları gibi birçok eskimiş müştemilat yenilendi ya da sıfırdan yapıldı.

Margara (Alican) Sınır Kapısı da bunlardan biri.

İki ülkenin birbirine karadan en yakın büyükşehirleri Gümrü ve Kars. Bu iki şehir arasında eskimiş bir demiryolu hattı var. Ankara ve Yerevan demiryolu sınır kapısının yenilenmesi için teknik değerlendirmenin ortaklaşa yapılması kabul etti.

Bu aslında bu iki şehre daha büyük bir anlam yüklendiğini gösteriyor. Ermenistan'ın son 10 yılda en hızlı gelişen şehri olan Gümrü bence buna hazır.

Bunca inşaat gücüne rağmen Türkiye'nin henüz yollarını tam bitiremediği birkaç şehrinden biri olan Kars'ın niye bu kadere mahkûm kaldığı ise soru işareti.

2008-2009 yıllarında bu şehirlerdeki siyasetçiler, Kars'ın Erzurum'un gölgesinde kaldığını, bunun sebebinin de şehrin muhalif duruşu olduğunu söylemişlerdi. Şimdi halen bu tez geçerli midir, bilemem. Ancak Kars ve Gümrü, son normalleşme sürecinde, gelecekte kardeş şehir olma potansiyeli en yüksek şehirler.

ZORLUKLAR VE ŞARTLAR…

Türkiye, Ermenistan ile normalleşmenin, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir barış antlaşmasının imzalanmasına bağlı olduğunu sıkça dile getirdi. Kişisel görüşüme göre Türkiye devleti, ülkenin doğusunu tam anlamı ile iktidarın kontrolü altına almadan bölgede herhangi bir gelişmeye izin vermek istemiyor. Yani Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerin, sınırın açılmasından en büyük ekonomik faydayı sağlayacak olması iktidarın gözünü korkutuyor olabilir.

Önceki normalleşme süreçlerinde Türkiye muhalefeti daha aktif davranırken ne yazık ki bu son süreçte masanın dışında. Son bir yıl içerisinde ne DEM Parti’den ne de CHP'den bir siyasetçinin Ermenistan'a gittiğini veya mevkidaşları ile ilişki kurduğunu duyduk. (Eğer kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılmadıysa)

Ermenistan tarafında ise Ruben Rubinyan 12 Aralık'ta devlet televizyonuna uzun bir röportaj verdi ve muhalefetin bazı eleştirilerine yanıt verdi.

Ruben Rubinyan bugüne kadar Türkiye'nin herhangi bir somut adım atmamasını anlayamadığını söylediği bu röportajda 'siyasi bir karar eksikliği' olduğunu vurguladı. Onun siyasi karar eksikliği dediği aslında bence 'ayak diremek'. Kanımca Türkiye bu süreci olabildiğince zamana yaymaya ve Ermenistan'ı yıldırmaya çalışıyor. Hatta bundan sonraki adımlarda büyük bir ihtimalle yeni önkoşullar sürecek. Soykırım meselesi bunlardan birisi.

Paşinyan kabinesinden bugüne kadar gelen açıklamalarla diaspora ile aranın açılması da aslında bu konuda Ermenistan'ın bir planı olduğu anlamına gelebilir. Şu sözleri hatırlayalım:

“Ermeni milleti ve Ermeni devleti farklıdır. Millet olarak biz Ermeniler dünyaya yayılmış 11 milyonluk bir topluluk. (Bu topluluk)  Ermenistan devleti ile aynı çıkarları paylaşmayabilir. 'Ermeni soykırımının tanınması' konusunu bu anlamda devletten daha büyük bir şeydir ve Ermeni milletinin mücadelesidir.”

Dolayısıyla Paşinyan bu tez üzerine yürüyerek Erdoğan ile yol bulabilir.

Çünkü onun da birçok röportajında belirttiği gibi öncelikli hedefi Ermenistan devletinin vatandaşlarının refahı, bağımsızlığı ve güvenliği.

Bu aşamada anlaşılır biçimde diasporadan büyük bir tepki var. Ancak bu Ermeni milletinin üstesinden gelemeyeceği bir konu değil.

Ancak yazının konusu bu değil. Gelelim şeffaflık meselesine.

Rubinyan Türkiye ile görüşülen metnin içeriğinin muhalefetle paylaşıldığını söylese de belli ki kamuoyu ile paylaşılmayan 'hususlar' var. Zira röportajında, “Biz görüşmeler başladığında muhalefeti davet ettik, kendileri şerh koydular, şimdi de dahil olmak istiyorlar ve metinlerden bazı alıntılar ile süreci manipüle etmeye çalışıyorlar” dedi ve ekledi: “İki devlet arasında yapılan görüşmelerde her gizli ve küçük detayın paylaşılması mümkün değil. Ancak içeriği kendilerine paylaştık. Gazeteciler sorduklarında da söylüyoruz”

Bu arada Ermenistan'daki en büyük eleştiri ve korkulardan biri de Paşinyan iktidarının bölgede Rusya'nın etkisini azaltıp buna karşılık Türkiye'ye etki alanı açma ihtimali. Rus askerlerinin sınır görevlerinden çekilmesi konusunda da bu muhalif tavır oldukça yüksek ses buldu. Ancak Paşinyan bu konuda oldukça açık: “Ermenistan bağımsız bir devlet olmak istiyorsa, kendi sınırlarını koruyabilmeli”

Öte yandan Batı'ya yaklaşmak isteyen Paşinyan'ın NATO üyesi Türkiye ile anlaşmak işine de gelebilir. Bu aşamada en önemli konu, bölgesel iletişim yollarının işleyişi.

Yani sadece üçüncü ülke vatandaşlarına açılacak bir sınır, aslında Türkiye pasaportuna konulan bir sınırlamadan ibaret olabilir. Bu da Ermenistan içerisindeki 'Türkler ülkemizi basacak' korkusunu azaltır.

LİDERLER DÜZEYİNDE GÖRÜŞMELER…

Tarih: Haziran, Eylül, Ekim 2024

Yıl içerisinde birçok kez buluşma imkânı bulan Türkiye Cumhurbaşkanı ve Ermenistan Başbakanı, bölgesel konuları ve Azerbaycan-Ermenistan çözüm sürecini görüşerek normalleşme sürecini ilerletmeye hazır olduklarını belirtti. Her seferinde satır aralarında konu Azerbaycan ile  barış antlaşmasına bağlansa da liderlerin yüz yüze görüşmeleri açısından önemli tarihler bunlar. Abdullah Gül ve Serj Sarkisyan 2008 ve 2009 yıllarında, yılda birer kez görmüşlerdi.

Erdoğan ve Paşinyan'ın basına yansıyan görüşmeleri şöyle:

18 Haziran 2024: İki lider arasında bir telefon görüşmesi yapıldı. Görüşmede, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin önkoşulsuz tamamen normalleştirilmesine dair siyasi irade vurgulandı ve özel temsilciler arasındaki görüşmelerin devamının önemi belirtildi.

24 Eylül 2024: Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu sırasında New York'taki Türk Evi'nde yüz yüze bir görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşmede, Türkiye ve Ermenistan arasındaki normalleşme süreci ile Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış süreçleri ele alındı.

Ekim 2024: Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi kapsamında Prag'da bir araya geldiler. Görüşmede, iki ülke arasındaki normalleşme süreci ve bölgesel konular üzerinde duruldu.

SONUÇ…

Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci, tarih boyunca zorlu siyasi ve toplumsal engellerle karşılaştı. Ancak bu süreç, geçmişteki diğer girişimlerden farklı dinamikler taşıyor. Üçüncü normalleşme döneminde liderler, doğrudan kendilerine bağlı temsilciler aracılığıyla ilerleme sağladı ve sürecin siyasi iradeye daha sıkı bağlı olduğunu gösterdi.

Bununla birlikte, süreçteki temel zorluklar değişmedi. Türkiye; Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir barış anlaşmasını ön koşul olarak sundu ve Ermenistan, diaspora ile iç dengeler arasındaki ince çizgide ilerlemek durumunda kaldı. Ayrıca, bölgesel güç dengeleri, Rusya, Batı ve NATO gibi uluslararası aktörlerin müdahil olduğu bir çerçevede şekillendi ve bu durum, süreci sadece iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi ilgilendiren bir mesele haline getirdi.

Sivil toplum, on yıllardır süregelen çabalarıyla bu tür diplomatik girişimlerin altyapısını hazırladı. Yani aslında hiçbir normalleşme süreci başarısız değildi. Her biri bir sonrakinin temelini attı. Ancak siyasetçiler, nihai kararlarla süreci ya ilerletti ya da durdurdu. Gelinen noktada, normalleşme sürecinin başarısı, liderlerin karşılıklı güven inşa etmelerine ve siyasi kararlılık göstermelerine bağlı kalacak.

Bu süreçte daha yürüyecek çok yolumuz var…

(AGOS – Aris NALCI – 3.1.2025)

Bu yazı toplam 475 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar