HÜKÜMET PROGRAMI ‘MEZE’ OLMAMALI!
2. Cumhurbaşkanı, CTP-BG Genel Başkan adayı Mehmet Ali Talat, 14 Haziran’da yapılacak Olağanüstü Kurultay öncesi YENİDÜZEN’e konuştu
Ödül AŞIK ÜLKER
2. Cumhurbaşkanı, CTP-BG Genel Başkan adayı Mehmet Ali Talat, 14 Haziran’da yapılacak olağanüstü kurultayın parti içi mesele olduğunu belirterek, parti başkanı seçilmesi durumunda kurulacak hükümetle ilgili merak edilen konularda “Eşeğe binmeden ayaklar sallanmaz” dedi.
Eski bir cumhurbaşkanı olarak, bir partinin başkanı olmak için yeniden aday olması konusunda kendisine yapılan eleştirilere de yanıt veren Talat, “Haklıdırlar, kimseye haksızdır diyemem. Zaten ben bunca zamandır bundan dolayı kabul etmemiştim ama partinin yaşadığı sıkıntılar, ülkenin yaşadığı sıkıntılar ve talep beni buna bir bakıma zorladı. Beş yıl direnebildim ama artık direnemiyorum” diye konuştu.
Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde yeni bir ivme yakaladığını da belirterek, Kıbrıs Türk halkını bu ivmeye sahip çıkmaya, destek olmaya çağırdı.
Nasıl bir hükümet olacak?
Öncelikle parti başkanlığına adaylığınız hayırlı olsun. Bu konuda merak edilen çok şey var, parti başkanı olmanız durumunda nasıl bir hükümet olacak? Teknokrat bir kabine mi olacak? Başbakan kim olur?
Talat: Bir atasöz var, “Eşeğe binmeden ayaklar sallanmaz” diye. O yüzden bu konuyla ilgili hiçbir şey söyleyemem ve zaten kurultayla ilgili konuşma niyetim de yok. Kurultay parti içi bir meseledir, onu parti içinde konuşacağız, basına yönelik birşey yok.
Parti başkanlığına seçilmeniz durumunda UBP ile hükümet kurarım ya da kurmam diyor musunuz?
Talat: Daha ne parti meclisi var, ne MYK var. Onlar belli olmadan bu konuda kimse birşey söyleyemez.
“Artık direnemiyorum”
Eski bir cumhurbaşkanı olarak bir partinin başkanı olmak için yeniden aday olduğunuz için eleştiriliyorsunuz. Bu eleştirilere nasıl yanıt vermek istersiniz?
Talat: Haklıdırlar, kimseye haksızdır diyemem. Zaten ben bunca zamandır bundan dolayı kabul etmemiştim ama partinin yaşadığı sıkıntılar, ülkenin yaşadığı sıkıntılar ve talep beni buna bir bakıma zorladı. Beş yıl direnebildim ama artık direnemiyorum.
“Programlara herşey yazıldı”
Adaylığınızla birlikte açıkladığınız 25 maddelik manifestoda pek çok konuya değiniyorsunuz. Birkaç yerde takvimlendirmenin altını çizdiniz, olası bir hükümette takvimlendirmenin önemli olduğunu söylüyorsunuz. Bugüne kadarki hükümetlerde böyle bir sıkıntı olduğunu düşündüğünüz için mi manifestonuzda buna dikkat çektiniz?
Talat: Evet, bugüne kadarki bütün hükümetlerde bu sıkıntı oldu. Programlara herşey yazıldı, yazılmayan birşey yoktu, herşey yazıldı ama bunun çok azı yapıldı.
Soru: Sizin daha önce başbakan olduğunuz hükümet için de geçerli mi bu?
Talat: Geçerlidir. Tabi benim çok kısa süre olduğu için onu başarmak zaten pratikte mümkün değildi. Hükümet programları bizde güzel politik metinler olarak düşünülür. Dilek, temenniler gibi. Bunun öyle olmamasını istiyorum. Benim arzum, oturalım, neleri yapabileceksek yazalım, yapamayacaklarımızı yazmayalım ve bunları takvimlendirelim. Onun için iyi bir hükümet programı çalışması gerektiğini düşünüyorum ama sistemimiz gereği bunu yapıp yapamayacağımızdan da çok emin değilim. Çünkü hükümeti kurmak için 15 günlük bir süre var, hükümet kurulduktan sonra 48 saat içinde de programının meclise sunulması lazım.
Kurultay öncesinde bu konuda bir ön çalışma yapmayı düşünmez misiniz?
Talat: Ben bir sürü çalışma yapıyorum zaten. Sadece partiye dönüşle ilgili değil, genel olarak ülke sorunlarıyla ilgili zaten çalışma yapıyorum. Önemli olan bu politikaları hayata geçirme kararlılığını ortakların kabul etmesi ve bunu takvimlemesidir. Bu ortağın da tutumuna bağlıdır tabi.
“Herşey CTP’den beklenir”
Bugüne kadarki bütün CTPli hükümetlerde, CTP ister büyük isterse küçük ortak olsun genelde eleştirilen oldu. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Talat: Doğrudur. Normal çünkü herşey CTP’den beklenir. Mesela yolsuzluk yapmamak, yolsuzlukları önlemek, emekçilerin haklarını geliştirmek, gelir düzeyini artırmak, ekonomiyi büyütmek, ülkeye dış yatırım çekmek gibi, hepsi CTP’den beklenir. O yüzden, bunların olmaması durumunda, küçük ortak olduğunda bile CTP’den hesap sorulur. Bu genel bir eğilimdir. Bu aslında övünülecek birşeydir, yerinilecek birşey değil. Çünkü CTP hala umut olarak görülür demektir, bunun anlamı odur.
“Kıbrıslı Türkler tepkisel bir hale geldi”
Son dönemde hükümete karşı çok fazla eylemler oldu, hedefte hep CTP oldu. Bu eylemleri nasıl yorumlarsınız? İnsanların beklentileri çok mu yüksek?
Talat: Onun analizini yapamam ama Kıbrıslı Türkler genel olarak tepkisel bir hale geldiler. Bunun sebebi umutsuzluktur, sıkıntıdır, Kıbrıs sorununun devam etmiş olmasıdır, uluslararası hukukun dışında olmaktır, bir anlamda dünyada aşağılanmaktır ve gelecek belirsizliğidir. En zengin bile geleceğinin ne olacağını bilemez. Sanki Kıbrıslı Türklerin toplumsal olarak yaşadığı sürekli bir travma var. Sanıyorum esas neden budur. Sağlığı yerinde, zengin, refahı yerinde insanlar bile şikayetçidir ama şikayet edecek konu da bulunuyor. Örneğin yolların berbat oluşu... Bir müteahhit şirketle yolları kazıp boru düşemesi konusunda anlaşırsanız, sonra o öyle mi kalacak? Hayır, mutlaka o şirket onu kapatacak. Ne zaman kapatacak? Bütün bunlar yapılan sözleşmelerde mutlaka takvimlendirilmiştir ama yapılmamaktadır. İnsanlara yapılmamasının nedeni de anlatılmamaktadır?
Çok basit bir örnek vereceğim, ben sıkça Tepebaşı, Kormacit, Sadrazamköy yolundan giderim. Hemen hemen haftada bir gün dönüşümü o taraftan yaparım. Aylardır yol yapımı nedeniyle Yılmazköy’den Çamlıbel’e kadar tarlalardan gideriz. Olamaz böyle birşey ama oluyor işte. O yolu hergün kullananlar var, çocuklar var. Onlar ne yapsınlar? Demek istediğim, takip yapılmıyor.
“Mekanizmalar çalışmıyor”
Siyasilere ve sisteme güvensizlik var. Herkes sistemden şikayetçi, sistemin düzelmesi adına neler yapılabilir? Neden yolsuzlukların üzerine gidemiyoruz?
Talat: Yolsuzlukların üzerine gidecek makamlar o makamı devralan halefin işi değil. Bizde mekanizmalar çalışmıyor. Sayıştay raporları var mesela, hiçbirinin üzerine gidilmedi. Bir sürü dosya savcılığa intikal etti, polise intikal etti, sonuçları belli değil. Ben cumhurbaşkanı olduğumda gündemde benden önceki döneme dair bir yolsuzluk vardı. Sayıştayla savcılığın soruşturma usulünde anlaşamaması nedeniyle o konu kaldı, büyük ihtimalle de kadük oldu. Bunları doğru dürüst çalışır hale getirmek aslında bir reform işidir. Bunu nasıl yapacağımızı da tek başına biz siyasiler kararlaştıramayız. Yargıyla, savcılıkla, sayıştaylıkla bu konuları çalışmak lazım. Yolsuzlukları ortaya çıkaracak mekanizmaları oluştururken, başlangıçta bir miktar ibret verici uygulama yapılırsa o zaman ilerleme kaydedebileceğiz. Yaşadığımız bir sürü örnek var, işyerinde hırsızlık yapıp, mahkemeye gidip, hapis yatan, hapisten çıktıktan sonra Kamu Hizmeti Komisyonu yerine geri gönderilenler var. Eroğlu’nun atadığı ve sahtekarlık yapan iki kişi mahkum oldu. Biri emekliydi, çıktı hayatını devam ettiriyor, diğeri görevine geri döndü. Böyle birşey olabilir mi? Demek ki mekanizmalarımızda bir sorun var. Ama son zamanlarda çıkan İyi İdare Yasası’nın gerekli düzenlemeleri yapılırsa bundan sonra daha iyi sonuçlar alabiliriz.
Manifestonuzda özelleştirmeye karşı olduğunuzu belirttiniz ve CTP’nin de buna karşı olduğunun altını çizdiniz, ayrıca belli kurumlara işaret ettiniz. Son dönemlerde Kıb-Tek gündemde...
Talat: Orada kastedilen en fazla Kıb-Tek’tir. Çünkü Kıb-Tek gerçekten stratejik bir kurumdur. Kıb-Tek’in önemli bir kurumumuz olarak özerk bir hale getirilmesi ve iyi yönetilmesi lazım. Gerçekten iyi yönetilmesi çok önemlidir.
Son zamanlarda iyi yönetildiğine dair açıklamalar var...
Talat: Şimdi iyiye gidiyor da bundan önceki dönemde tam bir çöküntü vardı. Sebep neydi? Hükümet. Demek ki özerk hale getirilmeli ki hükümetler bunu yapamasın.
“Önemli olan iradenin kimde olduğu”
Manifestonuzda Türkiye’den gelecek suyu da Kıbrıslı Türkler’in yönetmesi konusunu vurguladınız.
Talat: Bir sürü mühendisimiz, teknik elemanımız var. Eğer bir konuda yetersizlik varsa kalifiye eleman da ithal edebilirsiniz, yetiştirebilirsiniz. Bakımını bir süre belki kuran şirket yapmak durumunda olabilir, onlar anlaşılır. Önemli olan iradenin kimde olduğudur. Benim için önemli olan iradenin kimde olacağıdır.
“Önceliğim ekonominin büyütülmesi”
Özel sektörde sendikalaşma neredeyse yok. Bunun olabileceğini düşünüyor musunuz?
Talat: Bazı büyük işletmelerde var. Niçin olmasın? Önemli olan baskıcı olmaktan ziyade teşvik edici olmaktır. Sendika işveren için de iyi birşeydir, muhatap bulur. Hele kurumsallaşmış iş yerleri için bu son derece önemlidir. Sendikalaşma kurumsallaşmayı da getirir. Çünkü bizim bir takım iş yerlerimiz kurumsallaşmaktan uzaktır. Anlı şanlı işletmelerimiz bakkal gibi çalıştırıyorlar iş yerlerini. Bu yanlış birşeydir. Bunun yanlışlığını anlatmak lazım ve hükümetler teşvik edici, yönlendirici olabilir. Gerektiğinde bazı kurallar da getirebilir. Bu konuda bazı çalışmalar da yapılıyor.
Göç Yasası diye adlandırılan yasaya çok tepkiler oldu. Siz de manifestonuzda yasanın amacına ulaşmadığını söylüyorsunuz. Sizce yasa neden amacına ulaşmadı?
Talat: Yasanın amacı özel sektöre yönelimi artırmak, devletten caydırmaktı ama bunu sağlamadı. Bunun bir sürü sebebi var. Şimdi devlette ve özel sektörde sosyal güvence aynı olduğu halde, özel sektörde iş güvencesi ne yazık ki yoktur. Devlette garanti, izinler çok fazla. Devlette hastalık izni var, 42 gün hastalık izni varsa, her yıl 42 gün hasta olunmaması lazım. Devlette performans gibi bir talep yok. Yani kamuda sorunlar var, zaten kamu reformu buna yöneliktir, yasası henüz çıkmadı.
Şunu da söylemek lazım, insanlar tepki gösteriyor çünkü eşit işe eşit ücret almıyorlar, gerçi liyakata göre aynı işi yapanlar arasında bir miktar fark olabilir ama burada daha fazla fark var. Fakat bana göre en önemli husus, bu ülkenin önceliğinin bu konu olmadığının anlaşılması lazım. Kayıtlara göre dokuz bin kusur işsiz var, ki bence daha fazladır, onlar ne olacak? Özel sektörde asgari ücretle veya altında çalışanlar var, sendikal hakları yok. Benim için bu önceliklidir. İnsanların sendikal haklarının, iş güvencelerinin olması gerekir. Benim önceliğim bunların sağlanmasıdır. Benim önceliğim ekonominin büyütülmesidir. Çünkü ekonomi büyümezse, söz konusu edilen yasayı düzeltmek mümkün değil. İnşaat sektörünün canlanmasını sağlamamız lazım, en önemli sektörümüzdür. Bu arada turizm sektörü günlük yaşama ve ülke ekonomisine yönelik beklenen katkıyı yapamıyor. Onun çaresini bulup, o formülleri uygulamak lazım. Aynı şekilde eğitim sektörü, binlerce öğrenci var ama ekonomiye katkısını sınırlı ölçüde görüyoruz.
“Birincil konumuz bütünlüklü çözüm”
Kıbrıs sorununda bir hareketlilik var. Sayın Akıncı’nın seçilmesi de umudun yeniden yeşermesi olarak algılandı. Müzakere sürecinde öncelikle güven yaratıcı önlemlerle ilgili adımlar atıldı. Beklenen başka güven yaratıcı önlemler de var. Ne düşünüyorsunuz?
Talat: Güven yaratıcı önlemler birincil konumuz değil. Birincil konumuz bütünlüklü çözümdür. Güven yaratıcı önlemler bence şimdi yapıldığı gibi olmalı, yani tek taraflı. Güven yaratıcı önlemler önemlidir ama tek başına uzun vadede sorunun kronikleşmesine yol açar. Yani insan, sorunun devamında hiç bir zarar görmüyorsa, her istediğini yapabiliyorsa, niye çözüme ihtiyaç duysun? O yüzden güven yaratıcı önlemler güven ortamını yaratıp bunun çözüme kanalize olması içindir. Vizyonumuzda çözüm olacak, o süreç içerisinde de gerçekten güveni artırıcı şeyler yapacağız. Mesela en önemlileri mobil telefonların iki tarafta çalışması, sigortaların birleştirilmesi, iki tarafta da geçerli olması...
“Anastasiades ile görüştüm”
Başlangıç olarak iki liderin tutumunu nasıl görüyorsunuz?
Talat: İyi görüyorum. İkisiyle de seçimden sonra görüşme fırsatım oldu. Anastasiades ile bir sosyal olayda, bir düğünde bütün gece yan yana oturduk, uzun uzun konuştuk, o da umutlu. Sayın Akıncı ile de görüştüm, onun da tutumunu biliyorsunuz. Hava iyi görünüyor.
“Yeterince hızlı hareket edemedik”
Siz ve Hristofyas masaya oturduğu zaman da büyük bir umut vardı. CTP ile AKEL arasındaki ilişkilerden de kaynaklanan bir umuttu bu. Neden o dönemde başarılamadı?
Talat: Yetişemedik. Biz sadece 1 buçuk yıl müzakere edebildik, o sürede yetişemedik. Birçok konuyu görüştük, 31 yakınlaşma kağıdı hazırladık. Downer de 77 sayfada onları özetledi. Downer’in kayıtlarında olmayan, bizim anlaşıp da seçimden sonraya ertelediğimiz önemli hususlar da vardı. Dolayısıyla bize zaman yetmedi. Neden yetmedi, 1.5 yıl yetmez miydi? Bana göre yeterdi. Ama Rum tarafının iç sorunları nedeniyle sıkıntılar vardı ve yeterince hızlı hareket edemedik.
Hristofyas, Anastasiades kadar kararlı değil miydi?
Talat: Belki de daha kararlıydı, belki diyorum, emin değilim, bilemiyorum ama Anastasiades toplumun çeşitli odaklarından daha fazla destek alırken, Hristofyas’ın durumu öyle değildi. Onun için Hristofyas çekingen davrandı. Anastasiades ondan daha farklı davranıyor. Mesela Hala Sultan’a konvoyla Türkiye kökenlilerin de gitmesini Anastasiades kabul etti, ben Hristofyas’a kabul ettiremedim, canımı yedim ettiremedim.
Mevcut ortamda Rum toplumu da çözüme daha motive görünüyor...
Talat: Evet. Biz 1.5 yılda 31 yakınlaşma kağıdı hazırladık ama Sayın Eroğlu 5 yıl görüştü, hiç birşey hazırlamadı. Sayın Eroğlu sadece Davutoğlu’nun, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’nın gelmesiyle, Nami’nin yoğun çabalarıyla, baskıyla, ısrarlarla bir metni kabul etti.Çok daha iyi bir ortam var. Liderlerin de çözüm vizyonu var.
“Nami seçimi doğru”
Nami’nin müzakereci olmasına çok tepki geldi...
Talat: Aslında Sayın Akıncı en doğru seçimi yaptı. Hem geçmişi, hem bugünü bilen, hiçbir hazırlık yapmadan doğrudan müzakerelere oturabilecek birisini seçti. Akıncı rasyonel bir tercih yaptı.
Son olarak ne mesaj vermek istersiniz?
Talat: Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs sorununun çözümü sürecinde yeni bir ivme yakaladı, bu ivmeye sahip çıksın, buna destek olsun. Bu, “çözümcü değil” diye düşünülen partiler ve siyasi güçleri de nötürleştirip çözüm doğrultusunda harekete yöneltebilir. O yüzden vatandaşın tutumu son derece önemlidir. Umudu yitirmesinler. 2010’da umutlar yitirilince Eroğlu kazası olmuştu. Bu defa öyle şeyler olmasın, en büyük temennim budur.
(Fotoğraflar : Levent ÖZDAĞ)