HÜKÜMET TUMBA
Yakın geçmişte bir gün SABAH KAHVESİ’nde ‘günün sorusu’ olarak ‘tumba’yı sormuştum.
İzleyicilerden gelen yanıtlar arasında ‘tumba’ ile adeta bütünleşmiş o meşhur slogan öne çıkıyordu: ‘UBP TUMBA’…
Çok uzun yıllar Denktaş-UBP iktidarlarınca yönetilen toplum açısından ‘başarılması çok güç’ bir hedefti bu…
Rauf Denktaş’ı ve UBP’yi devirmek, yerlerine başka isim ve partileri getirmek neredeyse imkansız gibiydi. İkisi ‘bir bütün’dü zaten…
Muhalefet partileri her seçimde ‘UBP tumba’ diyordu ama ne Denktaş seçim kaybediyordu ne de UBP…
Bu durum 1993 seçimlerine kadar böyle sürdü.
Ta ki DP ortaya çıkıp merkez sağ bölününceye kadar…
UBP ile DP’nin toplam oyları yine oldukça yüksekti ama UBP seçim sonrası kurulan ilk hükümette yer alamadı. DP-CTP hükümeti kuruldu.
Birçok diğer önemli sonucu da vardır bu değişimin ama şu noktanın altını çizmekte yarar var:
Toplum ilk kez ‘UBP tumba’nın mümkün olduğuna inanmıştı!
‘UBP’siz bir hükümet de mümkündü.
Bu bir ‘özgüven kazanımı’ydı.
Nitekim daha sonra ‘Denktaşsız imkansız’ miti de yıkıldı, Saray’a başka isimler de çıktı.
1974’ten 1993’e kadar, yani yaklaşık 30 yıl UBP ve 2005’e kadar, yani 40 küsur sene Denktaş tekelinde idare edilen Kıbrıslı Türkler için bu ‘tumba’lar bir ‘psikolojik devrim’di.
* * *
Bugünkü siyasi ortam, konjonktür ve toplum elbette farklıdır. Değişim bir şekilde hayatın dinamizmi olmaya devam ediyor. Her şey devinim içinde… Ya ileriye ya geriye doğru hareket var.
İçinde bulunduğumuz dönemde toplum-siyaset ilişkisinin detaylı tahlile ihtiyacı var ve geçmişteki ‘tumba’ tecrübeleri analiz yaparken işe yarayabilir.
En kaba hatlarıyla Kıbrıs’ın kuzeyinde tablo şu: Kıbrıs sorunu, yani ‘temel çelişki’ hala orada duruyor. Bu ‘statüko’nun da temelini oluşturuyor. Bu temel üzerinde şekillenen yapı giderek adanın bu yarısını ‘Küçük Türkiye’ye doğru sürüklüyor. Ekonomik, askeri, siyasal, demografik ve kültürel bakımdan artık bir ‘ilçe’den farkımız kalmadı. Buradaki TC’ye bağlı sivil-askeri bürokrasi bir şekilde ‘kritik kararlar’ı veriyor. Hatta ‘gündelik işler’ bile artık Türkiye Büyükelçiliği’nden onay almaksızın yapılamıyor. Seçilmiş hükümetler ‘aman Ankara ne der’ kaygısından toplumsal talepleri öne alamıyor.
Saatler konusunda yaşanan da bunun izdüşümü.
Ve aslında ‘saat krizi’, statükonun dibe vurduğunun da bir göstergesinden başka bir şey değil!
* * *
Toplum saatler konusunda huzursuzdur.
Geçen yıl yaşanan o kadar soruna, acı olaya rağmen bunları yok sayan, toplumun hassasiyetlerine kulak tıkayan ve sadece Ankara’nın isteklerini harfiyen, eksiksiz, bir tamam yerine getirmekten öteye varlık gösteremeyen bu hükümet artık ‘tumba’ edilmelidir.
‘Toplumsal özgüven’in yeniden kazanılması için son derece önemli bir ortam vardır ve herkes hak ettiği dersi almalıdır.
Muhalefet partileri, sendikalar, sivil toplumun diğer unsurları hükümetin ‘kış saati’ konusunda bilimin ve aklın dediğinin yerine getirmesi hedefine kilitlenmelidir. Diğer zümresel, grupsal hedef ve çıkarlar ötelenmeli ve ‘ya saatler değişecek ya da değişecek’ sloganıyla hareket etmelidir.
Bunun da en iyi yolu ‘referandum’ talep etmek, bu hakkı elde etmek ve sandıkta ‘gereğini’ yapmaktır.
Bu sürecin sonu da ‘tumba’dır!