“Hükümet’in politikası DİBE VURDU!”
Eski Meclis Başkanı, Eski Başbakan Hakkı Atun Hükümet ortakları’nın ‘farklı farklı konuşmasının politikanın dibe vurduğunun göstergesi’ olduğuna işaret etti
Ödül ÂŞIK ÜLKER
Eski Meclis Başkanı, Eski Başbakan Hakkı Atun, seçimin en erken zamanda yapılması gerektiğini, seçimin yapılmasıyla, demokrasi ve ülke siyasetinin daha fazla yara almadan sağlıklı bir zemine oturmuş olacağını söyledi.
“Anahtar vatandaşın elindedir” diyen Atun, “Politikada sadece yasalara uyum yetmez, politikada etik diye birşey vardır. Buna da dikkat etmek, bunu da zedelememek lazım. Uyumsuzluk, birbirine ters beyanlar kendilerini sıfırla çarpmaktadır. Seçim en erken zamanda yapılmalıdır. Eğer bugün bize hükümet edenler birbirinden farklı konuşuyorsa erken seçim kaçınılmazdır” diye konuştu.
Atun, hükümet ortaklarının farklı farklı konuşmasının politikanın dibe vurduğunun göstergesi olduğunu belirterek, “Biri başka, diğeri başka söyleyemez, derhal istifa etmesi lazım ama istifa eden yok” dedi.
Devleti yönetmenin ciddiyet, dürüstlük, çalışkanlık ve bilgi birikimi istediğinin altını çizn Hakkı Atun, seçim endişesiyle hükümet edilemeyeceğini kaydetti.
Atun, “Devlet adamlığına ihtiyacımız var. Politikacı artık devlet adamı gibi davranmalıdır. Devlet adamı yalnız halkı, yalnız devleti düşünerek hareket eder. Kesinlik ne kendinin, ne de yakınının çıkarını düşünmez” dedi.
“En büyük sorun, Kıbrıs sorunu üzerindeki tereddüt”
Soru: Siz başbakanlık, meclis başkanlığı, bakanlık yaptınız. Size göre ülkedeki en büyük sorun nedir?
Atun: En büyük sorun elbette hâlâ Kıbrıs sorunu üzerindeki tereddüttür, Rum tarafının ısrarlı bir biçimde bize hak tanımak istememesi, bizim ortağı olduğumuzu inkar etmesidir. Ama daha da önemlisi, bu kadar iyi niyetle, Sayın Akıncı adeta “ben ne yapar yapar Rum tarafını ikna ederim, bir çözüme ulaşırız” yaklaşımı, Denktaş çizgisinde kişiler, Beşparmak grubu olarak bize göre verilmemesi gereken bazı tavizlere, mülkiyet, 4 özgürlük gibi konularda esnek davranılmasına rağmen, Rum tarafının asla yanaşmaması ve konuyu zaman süresine bağlamadan sürdürüp götürmek istemesi hiçbir iyi niyet işareti göstermediklerini ortaya koyuyor. “Kıbrıs adası bir Helen adasıdır ve Helen adası olmaya devam edecektir” diyorlar, bunu söyleyen biri eğer seçimi kazanırsa herhangi bir uzlaşmaya ulaşabileceğimizi söylemek imkansızdır. Sanki bütün Kıbrıs onlarındır ve Kıbrıs Türk halkı burada yaşamıyor. Türk askerinin gelip bizi belli bir bölge içinde güvenceye aldığı ve 40 yıldır bu şekilde kimsenin burnu kanamadan devam ettiği halde, tutumlarını devam ettirmeleri, bize tırnak kadar hak tanımamakta ısrar etmeleri bizi artık ikinci bir alternatif çözüm üzerine, mevcut durumun artık kalıcılaşması üzerine yönlendiriyor. Elbette burada karar Türkiye ile birlikte verilmek durumundadır. Türkiye ile birlikte, “bu son görüşmedir” de dendiğine göre, Rum’un niyetleri de açıkça görüldüğüne göre, artık boşuna zaman kaybetmememiz ve kendi başımızın çaresine bakmamız lazım.
“İlhak tamamıyla caydırıcı bir söylem”
Soru: Son dönemde seçenekler, alternatifler daha çok dillendiriliyor. Türkiye’ye ilhak bile konuşuluyor. Sizin alteratiflere ve ilhaka bakış açınız nedir?
Atun: Türkiye’ye ilhak tamamıyla uluslararası konjonktüre bağlı bir olaydır. Türkiye’nin başı bu kadar dertteyken ve dünyanın bunu kabul edip etmeyeceğini hesaplamadan göze alması bana göre kolay değildir. Bize göre B planı devletten devlete, yani Kıbrıs’ın birleşmesini öngörür. 40 yıldır ve 2003’ten bu yana biz kapıları açtıktan sonra Kıbrıs’ta tek kurşun atılmamıştır. Bugünkü mevcut durumun artık devam etmesi ve yasallaşması gerekir. Dolayısıyla devletten devlete ve bu koşullar altında Rum varsa devam etmeliyiz, devletimiz üzerinde durmalıyız, devletimiz bir şekide yaşatılmalıdır.
Türkiye’ye ilhak tamamıyla caydırıcı bir söylem olarak, Rum tarafının aklını başına getirmek için söylenen birşeydir. Ne deniyor, “Türkiye’nin hudutlarıyla birleşeceksiniz ve Türk askeri ebediyen senin hudutlarında olacak. Tehlike o zaman daha da büyüktür halbuki bir anlaşma durumunda belli bir asker, ki bunun içinde Yunan askeri de olacak, bir formül ile azalma söz konusudur”.
Müzakerelerin artık kesinlikle durması lazım. Sayın Ertuğruloğlu prensip itibarıyla doğru söylüyor ama söylemde uygun lafları kullanmıyor. Üslupta sorun var. Bunu kendisine bir abisi olarak birkaç kere de söylemeye çalıştım. İnançlarını olduğu gibi yansıtması gerekmemektedir ve diplomatik bir lisan kullanması gerekir.
“Bütün sıkıntımız, popülizm”
Soru: Kıbrıs konusunda çok fazla etken var. Kendi çözebileceğimiz sorunlara, içe baktığınızda siz bugün başbakan olsaydınız, neye müdahale edersiniz?
Atun: Siz olsaydınız ne yapardınız diyorsunuz? Bu ülke bugün iyi yönetilemediği için bunun zararını devlet olgusu görüyor. Devleti iyi yönetememizden dolayı devletimiz suçlu hale geliyor. Halbuki devlet suçlu değil. Devlet bizim vazgeçemeyeceğimiz bir olgudur, belki de devletimiz bize tarihimizin en mutlu dönemini yaşatmıştır. Kendi yönetimimize karşı en ileri demokrasiyi uyguluyoruz, herkes her istediğini söylüyor, hatta gereğinden fazla söylüyor, aşırı demokrasi var. Aşırılık da devlete zarar verecek konuşmalar olmasıdır. Devleti koruyan bir mekanizma yok. Yönetimin hataları devlete mal ediliyor. Türkiye’yi bugün yönetenlerden bir kısım insanımızın şikayeti varsa, bunda Türkiye’nin bir suçu yoktur. Türkiye bizim için ikinci bir kabedir. Türkiye’ye bir karış mesafede bir toplum olarak kendimizi güvencede hissediyoruz. Yönetenlerden şikayetin varsa onu söylemek lazım.
Devletimizi çok iyi yönetmeliyiz. Bütün sıkıntımız, popülizm son derece hakim olmuştur. Adeta devlet halkımızın malı değil, partilerin malı gibi kullanılmaktadır. Kendi kendimize bile menfaat sağlıyorsak, sadece parti menfaatlerini gözeterek devleti yönetmeye çalışıyorsak ve halkın çıkarlarını, halkın sorunlarını en süratli, en pratik, en ciddi, en otoriter biçimde sağlayamıyorsak, o zaman bu devlet iyi yönetilemiyor demektir, yanlış yoldayız. Artık partizanlık, popülizm ortadan kalkmalıdır. Bugün kamu yönetimi tamamıyla çökmüş durumdadır. “Vatandaşın işini nasıl bitirebilirim, nasıl sonuçlandırabilirim” diye bir zihniyet yok. Kamu hizmetleri tamamıyla göstermelik hale gelmiştir. Bunu herkes söylüyor. Kıbrıs sorunundan sonra, en büyük sorunumuz, kamu yönetiminin verimsizliğidir. Kamu hizmetlerinin verimli hale getirilmesi, yasaların uygulanmasının becerilebilmesi, partizanlıktan, popülizmden ayrılarak, yalnızca halkı düşünmek gerekir.
“Seçim endişesiyle hükümet edilmez”
Neden çarşaf listeye geçtik? Daha kaliteli bir hükümetin oluşması için, bütün KKTC’yi düşünen, bölgeciliği ortadan kaldıran bir sistemin işlemediğini gördüğümüz için, daha istikrarlı bir hükümet kurabilmek, bir sistem getirebilmek için. Son 40 yılda ortalama her bir buçuk senede hükümet değişiyor. İstikrar çok önemlidir. Bütün bunları dikkate alarak başkanlık sistemine geçeceksek, bunu yapmak da zor değildir. Başkanlık sistemi konusunda, Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş ve ikinci Cumhurbaşkanı Talat, benim de dinleyici olarak bulunduğum bir seminerde, başkanlık sisteminin daha iyi olabileceğini söylemişlerdir. En azından daha istikrarlı bir hükümet olur, ikide bir hükümet bozulmaz. İşin ehli, işi bilen ve hiçbir partisel endişesi olmayan kişiler hükümette olmalıdır. Seçim endişesiyle hükümet edilmez. Halkın derdine çare bulacak bir yaklaşımla hükümet edilir. Zaafiyetlerimiz bunlardır. Başkanlık sisteminde bu da ortadan kaldırılabilir. Kendi alanında kendini ispatlamış, başarılı olmuş kişileri hükümete getirebiliriz, Güney’de olduğu gibi. Kabine politikacılar arasından da oluşturulabilir, ama işi bilen, işin erbabı kişilerden de. Bugün pek çok yerde bize “sizi ve sizin ekibi arıyoruz” diyorlar, bunu kesinlikle övünmek için söylemiyorum, üzülerek söylüyorum. Daha iyi noktalara gideceğimize, niçin daha geriye doğru gittik? Bir başbakan çıkıp “ekonomi gayet iyi durumdadır” nasıl der? İnsan hayret eder...
Soru: Başbakan “ekonomide sıkıntı kalmadı” diyor, Başbakan Yardımcısı “fert başına düşen milli gelirin 14-15 bin dolar” olduğundan bahsediyor. Ekonomistler, vatandaşlar durumu böyle görmüyor. Siz maliye bakanlığı da yaptınız. Gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Atun: Sürdürülebilirlik dediğimiz noktada daha iyi, daha otoriter bir yönetimle ekonominin daha iyi olabilme olanağı vardır. Ama bir Başbakan “ekonomi iyi durumdadır” nasıl diyebilir? Türkiye olmasa hangi ekonomiden bahsedebiliriz. Belediyeler ne durumdadır? Bütün belediyeler borç içindedir. Halka yönelik yatırım son derece azdır. Bazı yol tamiratları dışında elle tutulur bir proje görebildiniz mi? Trafik her geçen gün zorlaşıyor. Park yeri yok denecek kadar az. Türkiye alt yapı yatırımlarını yapmasa, biz hangi ekonomiden bahsedebiliriz? Dolayısıyla iyimserlik havası yayarak, parti politikası biçiminde söylemek gerçekleri görmezden gelmek anlamına gelir. Sen kendi kendine yeterli olabiliyor musun? O zaman “ekonomi yolundadır” diyebilirsin. Elimizde üniversite sektörü gibi bir potansiyelimiz var, gittikçe iyileşen bir turizm sektörü var ama denizlere girilmez haldedir deniyor. Casino turizmini getirerek ne kadar faydalı oldunuz? Onlardan sağlayacağımız faydayı ne kadar elde edebiliyoruz, onları ne kadar denetleyip, yasalara uygun hale gelmelerini sağlayabiliyoruz? Bütün bunlar ekonomiyle ilgilidir. İngiliz 5 kaymakamla bütün Kıbrıs’ı yönetmişti. Nasıl yönetirdi? Yasaları uygulayarak yönetirdi.
“İşlerin yürümesi için başımızda bir sancaktar mı istiyoruz?”
Her şey iyi yönetimin olmamasından kaynaklanır. Bugün devleti zayıf gösteren, partileri zayıf gösteren, beceriksiz gösteren budur. 63-74 döneminde daha yeni kurulan dairelerdeki disiplini arar durumdayız. İşlerin yürümesi için başımızda bir sancaktar mı istiyoruz? Bizi yasalara uymaya zorlamak için tepemizde illa ki bir kırbaç mı olacak? Yasaların uygulanması gerektiğini artık halkımıza benimsetmemiz, kültürümüze işlememiz lazım. Rum tarafına gittiğimizde kendimize çekidüzen verebiliyoruz, hiçbir aksilik yapmamaya çalışıyoruz. Geçen gün dikkatimi çekti, bizdeki düzensizlik onlara da yansıyor, kumarhaneye gelen bir Rum arabasını tam köşenin üzerine park etti. Biz oraya gidince onlara uyuyoruz, onlar bize gelince bize uyuyor. Ne kadar ilginç. Neticede devleti iyi yönetmek zorundayız.
“Seçim en erken zamanda yapılmalıdır”
Soru: Hükümet ortakları arasında zaman zaman da çelişkili açıklamalar oluyor. Örneğin Başbakan Yardımcısı Denktaş ada kartta bahsetmişti, Başbakan Özgürgün “öyle birşey yok” demişti. Sonrasında Başbakan bir erken seçim tarihi verdi, Başbakan Yardımcısı öyle birşey olmadığını söyledi. Hükümet ortakları arasında bir uyum olması gerekmez mi?
Atun: Bu tamamıyla politika sistemimize de zarar veren, politikaya ve politikacılara saygıyı dibe vurduran bir yaklaşımdır. Çünkü politikada sadece yasalara uyum yetmez, politikada etik diye birşey vardır. Buna da dikkat etmek, bunu da zedelememek lazım. Bu bahsettiğiniz uyumsuzluk, birbirine ters beyanlar kendilerini sıfırla çarpmaktadır. Bütün bu olanlardan, bu söylediklerinizden sonra seçim en erken zamanda yapılmalıdır. Eğer bugün bize hükümet edenler birbirinden farklı konuşuyorsa erken seçim kaçınılmazdır.
“İstifa etikten dolayı olur”
Hükümet programına aksi hareket eden bakanlar eskiden istifa ederdi. Ülkeden ülkeye ithallatta sağlık bakanlığı ve tarım bakanlığı söz sahibidir. Mustafa Erbilenin Sağlık Bakanı, Aytaç Beşeşler’in Tarım Bakanı olduğu bir dönemde birbirlerinden farklı açıklamalar yapmışlardı. Aytaç Beşeşler devlet adamlığı göstererek istifa etmişti. Bir başka örnek daha vereyim, Günay Caymaz Milli Eğitim Bakanı’yken bazı sınavların yapılmasının mümkün olmadığını, zamanının geçtiğini söylemiştir. Dönemin Başbakanı Eroğlu da bu kararı bozup sınavların olacağını söylemişti ve Caymaz istifa etmişti. Devlet adamlığı budur, devlet böyle yönetilmelidir. Bunlar unutuluyor ve devleti yönetmek basit, etik dışı, kişilerin kararlarına göre yürütülen bir hale gelmiştir. Bu artık kabul edilebilir bir durum değildir. Bizde istifa eden yok. Sanki istifa dünyanın sonudur, istifa etikten dolayı olur. Erdoğan Mirata’nın naaşı 3-4 gün elektriksiz bir morgda kaldı. Bir morgu bile yönettirmekten acizseniz, bu nasıl iş? Başka bir ülkede sağlık bakanı derhal istifa eder.
Hükümet ortaklarının farklı farklı konuşması politikanın dibe vurduğunun göstergesidir. Biri başka, diğeri başka söyleyemez, derhal istifa etmesi lazım ama istifa eden yok. Herkes bildiğini okumaya devam ediyor ama halk nezdinde güven, saygı sıfırlanıyor. Devleti yönetmek ciddiyet, dürüstlük, çalışkanlık, bilgi birikimi ister. Bizde bütün bunlar eksik maalesef. Bunları söylemekten mutluluk duymuyorum.
“Ne arayan var, ne soran”
Soru: Tecrübeli bir politikacısınız, kapınıza gelip görüşünüzü alan var mı?
Atun: Hiç, hiç yoktur ve olmamıştır. Halbuki tamamıyla istişari mahiyette “abilerimizi çağıralım, bu ülkeyi nasıl görüyorsunuz, bize ne söyleyebilirsiniz” demekten ne kaybederler? Hiç birşey. Buna karşılık başka ülkelere baktığımızda, en yakın Rum tarafına baktığımızda hala muhalefette olsun, iktidarın paralelinde olsun eskilerin hepsi devrededir. Bizi ne arayan var, ne soran, ne de bir yere davet eden...
“Hükümet ciddiyeti azaldı”
Soru: 2013 yılında sizinle bir röportaj yapmıştık. Bir seçim sonrasıydı ve Başbakan olan İrsen Küçük seçimi kaybetmişti. O dönemde gençleşmenin sizi ümitlendirdiğini söylemiştiniz. Yaşanan gençleşmenin beklentilerinizi karşıladığını söyleyebilir misiniz?
Atun: Maalesef söyleyemem. Büyük beklenti içinde olduğumuz halde, olayı tam olarak kavrayamadılar. Geçmişten gelen alışkanlıkları yani artık kronikleşmiş denebilecek kötü alışkanlıkları, ki kastettiğim partizanlık, popülizmdir, devam ettirdiler. En uzun süre Sayın Eroğlu bunu yaptığına göre, o dönemden kalan ve seçimi kazanmakta kullanılan araçlardı bunlar. Hala o endişeyle politika yapıyorlar. Maalesef hükümet ciddiyeti azaldı, meclisteki davranışlar son derece çirkinleşti. Meclis iç tüzüğünde dil temizliği var. O an meclis başkanı müdahale edip onu sildirir. Yazılır ama söylenmemiş farzedilir. Son 5 yılda mecliste olanlara baktığımda, daha geçen gün Serdar Denktaş ile Erhürman arasındaki atışma, ondan önce Hüseyin Özgürgün’ün sinirlenmesi, Çavuşoğlu’nun hakaretamiz laflar söylemesi, tüm bunlar meclisin saygınlığını da azaltmıştır. Dolayısıyla beklentimize yanıt bulamadık. Meclis bir ülkenin aynasıdır, halkın camiden sonra en mukaddes yeridir. Ağır başlılık, ciddiyet meclisten başlayarak halka yayılır. Mecliste bunları gören halk da buna uymak durumunda kalır. Bunlara dikkat edilmemektedir, ciddi hükümet edilmemektedir. Biri başka, biri başka söylemektedir. Şimdi her biri başka birşey söylüyor ama parti disiplini sağlanamıyor. Parti disiplini de olması lazım. Aynı partiden kişilerin farklı konuştuğunu görüyorsunuz.
“Özgürgün’de beklediğim olgunlaşmayı, ciddiyeti göremedim”
Beklentilerimiz yerine gelmemiştir. Ben Eroğlu döneminde “Özgürgün devralabilir” dediğimi hatılıyorum ama Özgürgün’de beklediğim olgunlaşmayı, ciddiyeti göremedim. Artık devlet adamlığına ihtiyacımız var. Politikacı artık devlet adamı gibi davranmalıdır. Devlet adamı yalnız halkı, yalnız devleti düşünerek hareket eder. Kesinlik ne kendinin, ne de yakınının çıkarını düşünmez. Artık devlet adamlarına ihtiyacımız var.
“Seçimin gecikmeden yapılmasında büyük fayda var”
Soru: Seçim tarihi yeniden konuşulmaya başlandı. Erken zamanda seçim yapılması gerektiğini söylediniz. Siz vatandaşlara ne söylemek istersiniz?
Atun: Bu karmaşa içerisinde seçimin gecikmeden yapılmasında büyük fayda vardır. Seçimin yapılmasıyla, demokrasi ve ülke siyaseti daha fazla yara almadan sağlıklı bir zemine oturmuş olacaktır. Anahtar vatandaşın elindedir. Vatadaşımızın bilincine son derece güvenirim. Kıbrıs Türk halkı seçimlerde doğru karar verir. Son zamanlarda bunda da bir sulanma, gevşeme, bir istismar oldu. Paranın bile kullanıldığı söylenmektedir. Sayın Serdar Denktaş bunu kendisi de söylemiştir. Dolayısıyla çare halkın bilinçlenmesi, doğru karar verebilmesidir.
Bölgecilik kalksın diye çarşaf listeye gidiyoruz. Çarşaf liste gündeme gelince seçim yasasındaki değişiklik endişe yaratmaya başladı. Bunun uygulanmasının zor olacağı söyleniyor. Bunun son derece sadeleştirilmesi lazım. Bölgeler ortadan kalkmalıdır. Çarşaf listeyse tercih de, karma da 50’ye göre yapılmalıdır. Bölgeciliğe gerek yoktur.