Hulusi Akar, Ersin Tatar’a bir soru sorar!
Vicdani ret, bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesidir.
Vicdani retçiler kendilerini antimilitarist ya da pasifist olarak tanımlayabilmektedirler.
Bu hakkın uygulanması ülkelere göre farklılık gösterebilmektedir.
-*-*-
Vikipedi vicdani ret konusunu böyle açıklar...
Üç aşağı beş yukarı, hepimiz anladık bunu değil mi?
Vicdani ret olayına saygım sonsuzdur...
-*-*-
Milliyetçilik nedir?
Bir psikiyatrik hastalık türüdür de diyebilirim...
-*-*-
Ama mesela bir milliyetçi, asla vicdani retçi olmamalıdır değil mi?
Hem milliyetçi hem de vicdani retçi olmak, aynı anda Ortodoks Kilisesi’nde piskoposluk yapıp, TMT’de köy komutanı olmak gibi bir şeydir!
-*-*-
Milliyetçi değilseniz, “ne gereği var canım, parasını öderim, bu görevi yapmam” diyebilirsiniz...
Kesinlikle saygım sonsuzdur...
-*-*-
Ersin Tatar askerlik yapmadı...
Parası vardı, ödedi...
Hiç gitmedi...
Veya belki 15 gün ya da bir ay gidermiş gibi yaptı...
Ve Tatar, “milliyetçi” olduğunu söylüyor...
-*-*-
Apaçıktır ki Tatar, “ya politik görüşleri ya da ahlaki değerleri” gereğince askerlik yapmamıştır!
“Parasını öderim, yapmam” demek bir politik tavır değil midir?
-*-*-
Şimdi, aklıma Orgeneral İlker Başbuğ ile Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın efsane söyleşisi geliyor...
İlker Başbuğ soruyor Ahmet Hakan’a:
“Sen askerliğini nerede yaptın?”
Ahmet Hakan yanıtlıyor: “Kim, ben mi?”
İlker Başbuğ bir daha soruyor: “Evet sana soruyorum, herkes bilsin!”.
-*-*-
Şimdi “ben kalender meşrebim” adlı kısa şiirimi sizlerle paylaşıyorum:
Tatar!
Atar!
Hulusi Akar!
Tatar’a, sorar!
Sen askerliğini nerede yapar?
Tatar!
Bakar!
Ve yine bakar!
Dalar!
Bir şeyler söyler, ağlar!
Ve Dolar!
M&S don satar!
Tatar, beni şair yapar!
-*-*-
Haydi namaza, bugün Cuma!
Değil mi?
O zaman içelim!
Hade cauuuuv!
Ben kalender meşrebim!
Şeftali kebabı severim!
Ama yağlıdır, yiyemem!
Yalandır de bağa amcam!
Artık ben şairim.
Eşit – egemen devletin başkanı mı demiştiniz?
Aciz...
Zavallı...
Üzülürüm ve acırım...
“Beni eleştirenler aslında Türkiye’yi eleştiriyor” demiş...
Ne büyük bir gaf...
Hatta bir cümle, 50 gaf!
-*-*-
Tatar, bu ifadeyle ne demek istiyor?
Bir: Demek istiyor ki, benim bir şey bildiğim yok, Türkiye emir veriyor, uyguluyorum.
İki: Demek istiyor ki, aslında ben öyle düşünmüyorum ama boynum kıldan ince, seçilmemi sağladılar ne yapayım!
Üç: Beni eleştirmeyin, bana kızmayın, sizi anneme söylerim!
-*-*-
Acizliğin itirafı...
Zavallılığın ve siyasetsizliğin açık söylemi...
Ve şımarık çocuk ispiyonculuğunun açık görüntüsü...
Ve bu adam, eşit – egemen olduğunu iddia ettiği bir devletin Cumhurbaşkanı!
-*-*-
Meslekte, Denktaş’ın başkanlığını yaşadım...
Talat’ı, Eroğlu’nu, Akıncı’yı da...
Bu ülkede, bu makamın seviyesi, hiç bu kadar rezil olmamıştı!
-*-*-
O kadar rezil oldular ki; Tatar’ın adamları, beni hain ilan edecek diye, kendi yazdığım yazıları alıp alıp bir daha yayınlıyorlar!
Aşırı salakça!
Neyse, “okumayanlar da okusun diye yazdıklarımı tekrar yayınladıkları için ayrıca teşekkür ederim...”
-*-*-
Bir de “Rum dönmesi” diyorlar ya, sözde Tatar’a yalakalık edecekler diye...
Ben Kıbrıslı bir insanım, etnik kökenle uğraşmanın ırkçılık olduğu inancındayım da ailemde, akrabalarım arasında Tatar’a oy verenler – Tatar’ı her gördüğünde fotoğraf çektirenler var...
Onlar da mı Rum dönmesidir?
Yeğenlerime ve amcama açık çağrımdır, gammazlıyorum; bu adam size “Rum dönmesi” diyor...
Bilin istedim!
Hah ha ha ha ha!
Ahmet Kaya da der ki, “nerden baksan ahmakça!”.
O kavga hiç bitmedi!
Ahmet Sadi Erkurt...
Ahmet Sadi amcamız...
İngiltere’de tanıdım...
1950’lerde Kıbrıs’ta başlayan “sol hareket”in ilk liderlerinden biriydi...
1957’de milliyetçiler O’nu öldürmeye çalıştı. Eşi ile birlikte vuruldular, yaralandılar ve kaçmak zorunda kaldılar.
Ahmet Sadi Erkurt, ölene kadar Londra’da yaşadı...
-*-*-
Bir söyleşimizde sormuştum; “Neden vatan haini ilan edildiniz? Neydi verdiğiniz kavga? Mücadelenizin hedefi neydi?”...
Çok basitti cevabı:
“... Tek bir hedefimiz vardı; Kıbrıslı Rum işçilerin haklarının aynısının Kıbrıslı Türk işçilere de kazandırmak...”
-*-*-
O soylu kavga, o haklı mücadele hiç bitmedi...
Kavga hala aynıdır...
Hainler de hep aynı!!!
-*-*-
Bir yanda, Ahmet Sadi’lerin açtığı o yolda hep büyüyen bir hareket var ve bu hareketin her neferine neredeyse hepsine vatan haini deniyor... Öte yanda her zaman “hamaset”le oturdukları makam koltuklarını koruyup ceplerini doldururken, kendi kendilerine “Türk milliyetçisi” diyen hırsızlar var!