Hürriyet Gazetesi iş başında!
Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulunması amacıyla taraflar arası müzakerelerin Ekim ayında başlaması gündemde.
Uzun zamandır buzdolabının rafında beklemeye alınan sorun, bir kez daha masaya çıkacak.
Ve sürecin başlamasına birkaç ay kala, Hürriyet Gazetesi gündeme gayet sıcak bir giriş yaptı.
Doğuş Derya’nın mecliste okuduğu alternatif yemini basamak yapan gazete, düğmeye bastı; önümüzdeki dönemin koalisyonunun büyük ortağı CTP’yi bir kez daha ‘Rumcu’ ilan ederek hedefe oturttu.
İşte Hürriyet’in haberinden ufak bir alıntı:
‘KKTC’de 28 Temmuz’da yapılan erken genel seçimlerde CTP’den milletvekili seçilen feminist Doğuş Derya, Meclis’te KKTC’nin bağımsızlığı ve bütünlüğünü öne çıkartan yemin yerine, Rumlarla “federal Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğine” yönelik ant içince kriz çıktı. Sol partilerin alkışladığı, sağ partilerin ise protesto ettiği skandal, Derya’nın daha sonra doğru yemin metnini okumasıyla sona erdi.’
***
Türkiye basınının başat kuruluşlarının on yıllardır yürüttüğü bilinçli ‘Kıbrıs yayınları’ sebebiyle Kıbrıs sorunu konusunda sağlıklı bilgiye sahip ol(a)mayan Türkiye kamuoyu, ‘federasyon’ kelimesinden öyle çok ürküyor ki!
Kıbrıs’ta federasyon denince, bir ‘öcü’ misali, kayıtsız şartsız Rumların egemenliği altına girilecek olan tavla teslim bir yapı geliyor hemen akla.
Sol partiler de bu yapının şakşakçısı!
Hürriyet’in haberinde Doğuş’un eylemine kızıp meclis salonunu terk eden sağ partiler (aslında UBP) ise federasyonu değil, KKTC’nin bağımsızlığını savunanlar.
Oysa ne bilsin Türkiye kamuoyu, söz konusu skandalı(!) protesto eden sağ partinin yaklaşık 25 yıllık başkanı da müzakere masasında federasyonu görüşüyor.
***
Kıbrıs müzakereleri Birleşmiş Milletler’in gözetiminde, BM parametreleri çerçevesinde yürütülüyor. Ve 1977’den bu yana Birleşmiş Milletler’in Kıbrıs için öngördüğü çözüm zemini federasyon.
1977’de Denktaş ile Makarios arasında gerçekleştirilen görüşmelerden itibaren, Denktaş’ın da kabul ettiği üzere müzakereler, adada iki toplumlu federal bir devlet çatışı yaratmak amacıyla sürdürülüyor.
Bu Denktaş zamanında da böyleydi, Talat zamanında da, Eroğlu zamanında da. Denktaş da federasyonu görüştü, Talat da, Eroğlu da.
1977’de üzerinde uzlaşılan zemin olmasını bir yana bırakın, Talat döneminde Hristofyas’la 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 tarihlerinde üzerinde uzlaşıya varılan belgeler de net biçimde bunu öngörüyor.
Ne var 23 Mayıs ile 1 Temmuz anlaşmalarında?
Talat ve Hristofyas iki kesimli, iki toplumlu ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik temelinde bir federasyona bağlı olduklarını teyit ettiler, bu ortaklığın, tek uluslararası kimliğe sahip bir ‘Federal Hükümeti’nin yanı sıra eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk Kurucu Devleti ile bir Kıbrıs Rum Kurucu Devleti’nin olacağının altına imza attılar, ayrıca federal devletin, tek egemenlik ve tek vatandaşlığının olacağı üzerinde mutabakata vardılar.
Federasyon tek bir devlet demek olduğundan, devletler de dışa karşı tek egemenlik, tek vatandaşlık ve tek uluslar arası kimlikle temsil edildiğinden, farklı formüller zaten söz konusu olamaz.
Bunun dışında kalacak modeller, yani iki ayrı egemenlik, iki ayrı vatandaşlık ve iki ayrı uluslar arası kimlik, iki ayrı devletin varlığıyla mümkün. Yani federasyonla değil, konfederasyonla.
Bu anlaşmalara imza atan Talat’tı, peki Eroğlu’nu da bağlar mı?
Evet bunların tümü Eroğlu’nu da bağlar.
Çünkü bizzat Eroğlu, 26 Mayıs 2010’da, Talat ve Hristofyas’ın bıraktığı yerden başlayan müzakere sürecinde, bu anlaşmaları tanıdığını kabul etti.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 26 Mayıs’ta Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması nedeniyle yayınladığı mesajın ilk paragrafında aynen şöyle dedi:
“Her iki delegasyonun yeniden müzakere masasında olmasını içtenlikle selamlıyorum. (...) İki lider görüşmelere BM parametreleri, Güvenlik Konseyi kararları ve 23 Mayıs-1 Temmuz 2008’de yapılan ortak açıklamalar zemininde devam etmeyi kabul etmişlerdir.”
(Hatırlayacaksınız, bu mesajda yer alan ‘Güvenlik Konseyi kararları’ ifadesi daha sonra Kıbrıs Türk tarafının müdahalesiyle değiştirilmiş, ‘ilgili Güvenlik Konseyi kararları’ olarak düzeltilmişti. Çünkü müzakerelerin ‘Güvenlik Konseyi kararları’ zemininde sürmesine onay vermek demek, Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili bugüne kadar aldığı bütün kararları onaylamak demekti ki bu kararlar arasında 541 ve 550 sayılı kararlar da var).
***
Kıbrıs müzakerelerinin federasyon dışında bir zeminde yürütülmesi mümkün değil.
Yıllardır yapılan da bu; BM parametreleri çerçevesinde, federasyon hedefiyle müzakere etmek.
Bu öyle Hürriyet Gazetesi’nin ima ettiği gibi, sağ ya da sol partilerin elinde olan bir şey değil. Sağcısı da solcusu da Rumlarla federasyonu görüştü, görüşmeye devam edecek.
Dolayısıyla insanları maksatlı haberlerle kandırmaya çalışmanın, federasyon kelimesini bu denli şeytanlaştırmanın bir manası yok.
Esas önemli olan, tarafların nasıl bir federasyon üzerinde çalışacağı ya da belki uzlaşacağı.
Merkezi devletin güçlü olduğu ya da merkezi devletin yetkilerinin az ancak oluşturucu devletçiklerin yetkilerinin çok olduğu bir federasyon; esas mesele bu.