1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Hüseyin abinin ardından
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Hüseyin abinin ardından

A+A-

Yıllarca elinizden kalem düşmese de, bazı anlar olur ki suskunluk yaşar kelimeler.

Elinde kalemin öylece durur, "nereden başlasam"ın kısır döngüsünde çıkmaz sokakta sıkışıp kalırsın...

Salı sabahı BRT'ye girdiğimde ilk aldığım haber "kara" renkteydi. Hüseyin Kanatlı abimizi yitirmiştik. Yüreğimde bir acı hissettim. Adını Bülent Fevzioğlu dostum koyduğu odama, yani "tekkeye" yürüyüp kapımı açtığımda, karşımda duran koltukta Hüseyin abiyi hayal ettim.

Haftada bir BRT'ye tv programı için gelirdi. Belki de Salı günleriydi. Tıpkı onunla ilgili acı haberi aldığım gün gibi.

Her zaman odama uğrar ne kadar işim gücüm de olsa o an, hepsini bırakır, kahvesini yapar, huni şekline getirdiğim küçük bir kağıt parçasını küllük niyetine önüne korken, sigarasını yakardı.

Kapıdan her girişinde bana "RALF" diye seslenirdi. Eralp'in İngilizcesi gibi gelirdi bana. Ona ve bana özgüydü bu deyişi.

Kâh gülerdik anlattıklarıyla kâh ciddileşirdik, tarihten, geçmişten, acı olaylardan bahsederken.

Yaz derdim her defasında. O bir öğretmendi ama ben de bir öğretmen edasıyla yaz dediğimde, "yazacağım, haklısın" derdi.

Nitekim 1931-1959 yıllarını kapsayan ve "1.Cilt" ibaresini de eklediği ilk kitabını "Uçan Yıllar" adıyla yayınlamayı başarmıştı, Haziran 2014'de. "Başarmıştı" diyorum çünkü kendisi de en fazla yaptığı özeleştirisinde, "arşivci" olmadığından yakınırdı. "Gel" derdim, "sen anlat ben yazayım Hüseyin abi. Ya da sen notlar al ben bilgisayara geçireyim." Böyle böyle üsteleye üsteleye çıkmıştı ilk kitabı.

Bana getirdiğinde gözlerindeki mutluluk, ışıltı tarif edilemez bir haldeydi. "İlk ödevimi tamamladım" demişti gülümseyerek. Evet bir "ödevdi" aslında bu. Toplumumuza, toplum belleğine karşı bir ödev.

Kıbrıslı Türklerin ilk profesyonel sunucularındandı kendisi.

Öğretmenlik döneminde Leymosun'daki görev sürecini anlatırken o bölge insanının ne kadar modern, eğlenmeyi seven ve arkadaş canlısı olduklarından bahseder, bir Leymosunlu olarak bana oradaki anılarını anlatırdı, "ben Limasol'da Polemitya'da yeniden doğdum" diyerek.

Sahneye koyduğu "Lale Devri" piyesinden de her defasında bahsederdi, Sedat Simavi İlkokulu'nda yer alan.

Bayrak Radyosu'ndaki radyo programları sadece Kıbrıs'ta değil, Türkiye'nin güney sahillerinden de binlerce dinleyicisine hitap ederdi. Plak Yarışı; radyo yayıncılık tarihimizin bir mihenk taşı olarak isminden bahsettirirken en az onun kadar değerli, yıllarca sürmüş ve 3 dilli ilk radyo programlarımızdan olan "Merhaba Dostlar" ise, Türkçe yanında İngilizce ve Arapça olarak aynı programda dinleyiciye ulaşmıştı. "Askerin Saati" programları ise "klasikleşmiş" olanlardandı. Birçoğumuzun Bayrak Radyosu'ndaki ilk yapmak durumunda olduğu programlardan biriydi "Askerin Saati" istek programı.

Hüseyin abinin en önemli özelliklerinden biri de Türkçe diksiyonu ve ses tonuydu. Müthiş bir diksiyona sahipti ve bu sahipliği, sadece mikrofon karşısında değil, normal yaşamında da devam etmişti.

Hani bizler bazen ekran-mikrofon karşısında sunucu olarak güzel Türkçe konuşmak durumunda olmakla birlikte, sosyal yaşamımızda Kıbrıs ağzıyla da hayatımızı sürdürüyoruz ya, Hüseyin abi öyle değildi. Yaşamı, tümüyle güzel Türkçe ve diksiyonu üzerine kurulmuştu.

Ve giyimiyle kuşamıyla, davranışıyla da artık yitirilen o güzelim Kıbrıs Beyefendisi modelinin son örneklerindendi.

İlk kitabını çıkardıktan sonra odaya her gelişinde ikinci ciltten bahsederdik. Ben "erteleme, yazmaya başla" derdim, o da "başladım başladım merak etme Ralf" derdi.

Ama ilk kitabının yazım aşamasında yaşadığı teknolojik sorun her zaman yüreğinde yer etmişti. 500 sayfalık yazısı bilgisdayarın çökmesiyle yok olmuştu. Onu ilk kez bu kadar üzgün görmüştüm o günlerde. Emeğine mi yansın hatırladıklarına mı diye hayıflanıyordu sigarasını tüttürürken. Tekrar yaz diye moral veriyordum kendisine ki yazdı ve bizlerle paylaştı. İkinci cilt için her odaya geldiğinde "başladın mı abi" diye sordum. Başlamıştı ama ağır gidiyormuş.

Bu ikinci cilt döneminde 1959'dan başlayıp 55 yıllık basın-yayın yaşamını ele alacaktı. 25 Aralık 1963'te Bayrak Radyosu'nun kuruluşu, radyoculuğa başlaması, Lefke Sancak Radyosu'nda mikrofon karşısına geçişi ardından yine Bayrak Radyosu, olaylar, savaşlar, programlar, mutlu ve mutsuz anılar, kırgınlıklar...

Evet Hüseyin abinin bu uzun yaşamının yayıncılık alanında yaşadığı öylesine kırgınlıkları vardı ki, bu yıllara kadar içinde saklamış. Zaman zaman kahvesini yudumlarken birkaçını bana anlatmıştı aramızda kalmak şartıyla.

İşte ikinci kitapta bu kırgınlıklarına da yer verecekti üstü kapalı.

Olmadı işte...

O anıların, yaşanmışlıkların, hatıraların ne kadarını kaleme aldı bilmiyorum.

Tam da o dönemlerin tanıklığıydı daha çok belleğimizi zenginleştirecek olan.

Olmadı işte...

Şimdi o da, yeni kitap çalışmam "Sözü Uçup Yazısı Kalanlar-2"ye girecek.

2 Aralık 2014 tarihinde yaptığımız "Söz ve Yazı" programımızı çözmek, benim için kolay olmayacak. "Uçan Yılları" anlatırken bana, sözü uçup onun da yazısı kalacak böylece...

Işıklar içinde uyu Hüseyin abi... 

08-03-2020-huseyin-kanatli-2.jpg    

Bu yazı toplam 2184 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar