1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Hüzünlü bir ödül töreninden notlar… (2)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Hüzünlü bir ödül töreninden notlar… (2)

A+A-

Etkinlikte POGO Kadın Hareketi, bana ve Hristina’ya “Katina Nikolau ve Klio Hristodulidu” Hizmet ve Katkı Ödülü’nü takdim edecek – “kayıplar”la ilgili çabalarımız ve barışa katkılarımız nedeniyle bu ödülü bize takdim edecek olan POGO Kadın Hareketi lideri Skevi Kukuma’dan önce, Kıbrıs Cumhuriyeti eşitlik Komiseri ve Kadın Hakları Ulusal Mekanizması Başkanı Yosefina Andoniu bir konuşma yapıyor… Skevi Kukuma da konuşmasını yapıyor ve tüm bunları çok değerli arkadaşımız, AKEL’den Hasan arkadaşımız simultane olarak çeviriyor Türkçe’ye…

Gecede sunuculuk görevini ise bir gazeteci arkadaşımız olan Ralli Papayeorgiu üstlenmiş…

POGO Kadın Hareketi, Hristina ve benim yaşamımla ilgili iki ayrı küçük belgesel film hazırlamış – bizi tanıyanlardan çalışmalarımız hakkında görüşlerini almışlar… Bu iki küçük filmi o kadar dokunaklı biçimde hazırlamışlar ki, gözyaşlarımı tutamıyorum… Tüm gözümün önünden bir film şeridi gibi son 18 yıldır “kayıplar”la ilgili çalışmalarımız, POLITIS ve YENİDÜZEN gazetelerinden okurlarımızın inanılmaz yardımları, gerek 1963, gerek 1974 “kayıpları” için kesintisiz uğraşlarımız, aldığımız tehditler, uğradığımız aşağılamalar ve tüm bunlara karşın okurlarımızla birlikte inatla bu çabaları sürdürmemiz geçip gidiyor gözümün önünden… En önemlisi Hristina’yla birlikte yaşadıklarımız: “Kayıp” babası ve “kayıp” erkek kardeşinin gömülü olduğu Galatya gölündeki toplu mezar için kesintisiz on sene uğraş vermemiz, Karpaz’da bize yardımcı olan aileyle birlikte on senelik bir çaba, Kayıplar Komitesi’nin bu ailenin göstermiş olduğu yeri kazmakta isteksizliği, kazının bu yerin etrafından yüzeysel olarak sürdürülmek istenmesi, bu ailenin inanılmaz inadı ve ısrarı, Hristina’yla birlikte bu göle tekrar tekrar gidişimiz, bu aileyi tekrar tekrar ziyaret edişimiz, tüm bunlar… En sonunda on senelik ısrarımızın sonunda göldeki ikinci toplu mezarın kazılarak Hristina’nın babası ve kardeşinin bulunması… Laboratuvara gidişimiz… Hristina’nın babasıyla kardeşinin kemiciklerini teker teker alarak, içine feslikan bezediği küçük tabutçuklara yerleştirmesi, onları cenaze için tabutçuklara kendi elcikleriyle yerleştirmesi…

Tüm bunları anlatıyorum konuşmamda, ödül için teşekkür konuşmamda… Tüm bunları söylüyorum ve ağlıyorum, gözyaşlarım sel olup akıyor… Hristina’yla çok şey yaşadık son 11 senede – sadece babası ve kardeşi için değil, hem 1963, hem 1974, hem Kıbrıslıtürk, hem Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömü yerlerinin bulunması, neler yaşandığının anlaşılması, öykülerinin yazılması için elele verip kesintisiz biçimde çaba gösterdik… Hiç durmaksızın uğraş verdik… Leymosunlar’dan kopup kopup geldi Lefkoşa’ya, birlikte Karpazlar’a gittik kaç defa, kaç defa Paralimni, kaç defa Baf, kaç defa Larnaka’ya gittik… Hep bilginin peşinde olduk, en ufak bir bilgi kırıntısının peşini bırakmadık, “kayıp” yakınlarının acıları bir nebzecik dindirilsin diye, “kayıplar”ı bulunsun, defnedilsin, bir mezara kavuşsunlar ama aynı zamanda, bu memlekette neler döndü, kim ne haltlar karıştırdı, bunlar da bilinsin diye köy köy, kasaba kasaba dolaştık durduk Hristina’yla, konuştuk durduk, anlattık – okullarda, köylerde, üniversitelerde, etkinliklerde konuştuk, anlattık, fotoğraflar gösterdik… Hristina, Galatya katliamının, EOKA-B’cilerin gerçekleştirmiş olduğu Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamının bir “intikamı” olduğunu öğrendiğini anlattı – ona tepki duydu bazıları, öfkelendiler, demediklerini bırakmadılar ama Hristina her platformda bunları tekrarladı… Suçsuz, günahsız yere babası ve erkek kardeşi ve Galatya’daki tüm diğer Kıbrıslırumlar’ın öldürülmesine “gerekçe” yapılmış bir diğer katliamdan, EOKA-B’cilerin katliamından söz etmeyi hiç ihmal etmedi… Bunun için duymadığı ağır laf kalmadı ama o, direndi ve sözünü sakınmadan konuşmayı sürdürdü…

Birbirimizi güçlendirdik, birbirimize dayandık ve birbirimize sarıldık ve iki yakın arkadaş olarak bu uğurda gönüllü, insani çalışmamızı sürdürdük…

Gözyaşlarım içinde bunları anlatıyorum ve POGO Kadın Hareketi’ne bu anlamlı ödül için çok teşekkür ediyorum, Hristina da kısaca konuşuyor ve teşekkür ediyor ve ardından İki Toplumlu Barış Korosu, bize en güzel şarkılarından bir demet sunuyor, birlikte söylüyoruz bu şarkıları ve geceyi böyle tamamlıyoruz… Duygularımız sel olup gözlerimizden akarak tamamlıyoruz geceyi, birer demet çiçekle ve ödül plaketçiğiyle fotoğraf çektiriyoruz…

Ardından Hristina’nın eşi Vassos, ille bizi yemeğe götürmekte ısrar ediyor ve bizi “Güzel Delilikler” diye bir tavernaya götürüyor, alel acele bir şeyler atıştırmak için çünkü saat geç oluyor ve Vassos bir yandan tavernaya doğru giderken, öbür yandan nasıl bir masa istediğini, menüde neler olacağını lokanta sahibine söylüyor!

Hristina, her yıl olduğu gibi bizim için de bir Noel Pastası yapmış… Ayrıca Noel için pişirmiş olduğu kurabiyelerden de bize ayırmış…

Bu güzel dostluk, esas anlamlı olan şey hayatımızda…

Planlar yapıyoruz: Yılbaşından sonra, Vassos’un da izinli olduğu bir gün, birlikte tekrar Karpaz’a gideceğiz, bize yardımcı olmuş olan aileyi ziyaret edeceğiz ve arından Hristina’nın çok sevdiği Alevkayalı lokantasında balık yiyeceğiz…

80444427_741067639713175_5733606315947720704_n.jpg
İki Toplumlu Barış Korosu gecede Türkçe ve Rumca şarkılar söylerek herkesi duygulandırdı.


“Sevgül ve Hristina iki toplum arasında karşılıklı anlayışın, gerçek dostluğun yolunun, sadece tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla açılabileceğini çok iyi biliyorlar…”

Leymosun’da POGO Kadın Hareketi’nin bizi ve Hristina Pavlu Solomi Patça’yı onurlandırma etkinliğinde  POGO Genel Sekreteri ve AKEL Milletvekili Skevi Kukuma tarafından yapılan konuşma ise şöyleydi:

“Sevgili dostlar,

Değerli davetliler,

Katina Nikolau – Klio Hristodulu Kadın Katkısı Ödülü’nün verileceği bu akşamki etkinliğe POGO Kadın Hareketi adına hepinize hoş geldiniz diyorum.

Bu ödül için gerçekleştirdiğimiz organizasyonun üçüncü yılına giriyoruz ve bu da bize geleceğe daha fazla umutla bakmamız ve umutlarımızı canlı tutmamıza yardımcı oluyor. Yıllar boyu fedakârca zorlu bir hedefe yönelik olarak çalışan onlarca kadın arasından seçimde bulunmak oldukça zor. Çünkü kendileri görünmeksizin, mücadeleler veren ve önemli katkılarda bulunan pek çok kadın var.

Onların yaptıkları çoğu somut etkinlikler, yayınlar, çalışmalarla vurgulanmadığı takdirde, tarihe geçmeyecek, gelecek nesillere miras olarak kalmayacaklar. Ve yurdumuzun genç nesillerinin şiddete, ayrımcılıklara, eşitsizliklere karşı mücadelede düzenle çatışan, kadın hakları için yollar açıp örnek olan kadınları, bu bilinen ve bilinmeyen kadınların mücadelelerini öğrenme ihtiyacı var. Kıbrıs bayrağını yükseklerde dalgalandırarak, işgale karşı yeniden yakınlaşma hareketinde ve yurdumuzu yeniden birleştirme çabasında öne çıkan kadınları genç nesillerin öğrenme ve tanıma ihtiyacı var. Kimi dostlarının ve akrabalarının “tavsiyelerine” uymayıp, sendikal faaliyetlerde, grevlerde öncü olan, işverenlerle çatışan kadınları, kendilerini ve bütün enerjilerini Kıbrıs’ın yaralarını sarmaya adayan kadınları genç nesillerin de öğrenme ve tanıma ihtiyacı var.

Aynı zamanda bu ödülün kurumsallaştırılmasıyla, Kıbrıs Solu’nun ve Kadın Hareketi’nin, Katina Nikolau ve Klio Hristodulu’nun örgütlenme ve sendikal mücadelenin kadınlar için on misli daha zor ve tehlikeli olduğu bir dönemde yaşamları ve mücadele süreçleri Halk Hareketi’nin mücadeleleri ve Kıbrıs Komünist Partisi’nin faaliyetleriyle özdeşleşmiş olan bu iki öncü kadınının yaşam ve eylemlerini hem Sol’un hem de Kıbrıs toplumunun bilincinde ve belleğinde canlı tutmayı hedefliyoruz.

Dostlar,

Mücadelelerde öncü olan kadınların tarihini canlı tutmayı istiyoruz ve bunun yanı sıra bugün de öncü olmaya devam eden kadınların yaşamları ve mücadeleleriyle günümüz kadınlarına örnek teşkil ettikleri görüşündeyiz.

İleriye doğru önemli adımlar atılmasına rağmen, eşitsizliğin ve sömürünün devam ettiği bu toplumsal sistemde kadınlar ilk kurbanlar olmaya devam ediyor. Özellikle son yıllarda yaşadıklarımız örgütlenmemizin ve mücadelelerimizi radikalleştirmemizin önceliğimiz olduğunu açıkça göstermektedir.

    Kadınların katılımı için kota uygulanmasının gerekliliğini bütün tonlarda tekrarlayıp, Bakanlar Kurulu ve komiteler oluşturulurken bunlarda yer alabilecek yetenekli, eğitimli ve tecrübeli kadınlar olduğunu unutanlar dediklerinde gerçekten ne kadar inandırıcı olabilirler?

    Yakın zamanda yakalanan 5 kişiden üçünün polis olduğu koşullarda, cinsel istismar kurbanı olan yüzlerce kadını sisteme ve kurumlara güven duymalarına nasıl ikna edebilirler?

    İşlenen kadın cinayetlerine ilişkin araştırmaların 7 ay boyunca tamamlanamamış ve bu konuda rapor hazırlanamamış olduğu koşullarda polisin kararlı bir şekilde şiddet kurbanı kadınların yanında olacağına bizi nasıl ikna edebilirler?

    Aynı esnada işverenler kadınları ileride çocukları olacak diye düşünerek işe almıyorlar ya da işten çıkarıyorlar, kadınlar sigortasız, toplu sözleşmesiz çalışmak zorunda bırakılıyor ve bu koşullarda bazı milletvekillerinin işyeri teftişleri için bir birimin oluşturulmasını dahi engellediklerini görüyoruz. Gün be gün kreşlerin, anaokullarının, yaşlılara bakım evlerinin kapanmasına sessizce seyirci kalanlar günümüz kadınının boğuştuğu sorunlardan ne kadar uzak duruyorlar.

    Kadın vücudu şeklindeki bir erkek lazımlığının finansmanına ve bunu yapan şirketin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin amblemini kullanmasına izin verenler basmakalıp anlayışlara karşı mücadele ettiklerine kimseyi ikna edebilirler mi?

    Kadınlara karşı şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi’ni ülkenin hükümetinin açıkça budadığı koşullarda geleceğe nasıl umutla bakılabilir? Yedikleri dayak sonucunda sakat ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda kalan kadınları yardımsız bırakıldıkları koşullarda kimilerinin Sosyal devletin varlığından söz etmelerinin ne anlamı olabilir?

Tüm bunlar kadınların örgütlenmeleri, radikal bir şekilde mücadelelerini yoğunlaştırarak öne çıkmaları, yollara dökülüp haklarını talep etmeleri gereksiniminin önemini açıkça göstermektedir.

Dostlar,

POGO Yürütme Kurulu sundukları hizmet ve katkılarla tarih yazan onlarca şahsiyet arasından seçimde bulunmak gibi zorlu bir görevi bu yıl da üslendi. Kıbrıs’ın kayıplarının akıbetinin belirlenmesi çabasına kendilerini adayan iki kadını, Kıbrıslıtürk araştırmacı gazeteci Sevgül Uludağ ile Hristina Pavlu Solomi Patsia’yı ödüllendirmeye karar verdik.

Bu ödülle dost Sevgül Uludağ’ı onurlandırıyoruz. Kıbrıslıtürk gazeteci. Barış, yeniden yakınlaşma, dostluk ve yeniden birleşme aktivisti. Kayıplarımızın gömülü oldukları yerlerin bulunması için ortaya koyulan çabaları ve çalışmaları izlemiş, bu konuyla ilgilenmiş olup da Sevgül’le temasa geçmemiş, görüşmemiş bir kimse olamaz. Hatta çoğu kez bu yerler Sevgül’ün kararlılığı ve ısrarlı çalışmaları sonucunda bulunmuştur. Sevgül son 18 yıl boyunca olabildiğince daha fazla kaybın bulunmasını ve trajik hikâyelerini ortaya çıkarmayı yaşam hedefi olarak önüne koydu. O bilgiler toplayıp, topladığı bilgilerin doğruluğunu araştırıp, toplu mezar olması ihtimali olan yerlere gidip, Kıbrıs’ı bir uçtan bir uca taradı. Bununla da kalmadı. Kıbrıslırum – Kıbrıslıtürk kayıp yakınlarını bir araya getirerek, iki toplumun da kayıplarını, acılarını ve birbirlerini anlamalarına yardımcı oldu.

Sevgül 2008’de merkezi ABD’de olan Uluslararası Kadınlar Medya Vakfı’nın “Gazetecilikte Cesaret Ödülü”ne layık görüldü ve bu ödülü kazanan ilk Kıbrıslı kadın oldu.

Son on bir yıl boyunca o kayıplar ve gömülü oldukları yerler hakkında isimlerini bildirerek ya da bildirmeksizin bilgi vermek isteyenlerle bir telefon hattını açık tutmayı gönüllü bir biçimde sürdürdü.

Bu çalışmaları nedeniyle, 2014’te AKEL Avrupa Parlamentosu milletvekilleri Neoklis Silikiotis ve Takis Haciyeorgiyu’nun önerilerinden sonra, Mihalis Hristofidis ile birlikte Avrupa Yurttaşlık Ödülü’ne layık görüldü. Sevgül bu yıl da Nobel Barış Ödülü adayıydı.

Kıbrıs’ı bölme planlarının tamamlanması için tel örgülerin iki tarafında da milliyetçilerin bir yandan tarihi gerçekleri saklayıp, aynı zamanda yeniden birleşme için mücadele edenleri hedef aldıklarını Sevgül’ün mücadelesi doğrulamaktadır. Sevgül çalışmaları, köşe yazıları, milliyetçilerin halkımıza karşı işledikleri suçların duyulmasına ve öğrenilmesine katkısı nedeniyle Kıbrıstürk aşırı sağının ve basınının hedef tahtası oldu, barikatlarda benzer kafa yapısındaki Kıbrıslırumların engellemeleri ve müdahaleleriyle dahi karşılaştı.

Bu ödülle dost Hristina Pavlu Solomi Patsia’yı onurlandırıyoruz. O, istila ve işgalin acılarını bizzat yaşamış olan bir kadın. 15 Ağustos 1974’te Komi Kebir’de tüm ailesini yakalayıp, Galatya’ya götürdüler. Orada kardeşini ve babasını son olarak hayatta gördü. Yaşadığı dram onu Sevgül’le temasa geçirdi ve güvenilir bilgilere ulaşabilmek için uzun süre birlikte çalıştılar. Sonuçta 43 yıl sonra, 2018 Mart’ında yakınları bulundu ve gömüldü.

Ancak Hristina orada durmadı. Sadece kendi insanlarını bulması yeterli değildi, burada duramazdı. Bu ülkenin, bu halkın sadece yeniden birleşmeyle geleceğinin olabileceğine inançla kayıpların araştırılması için mücadeleye, çalışmaya devam etti.

Bugün 45 yılın yaralarının sarılması için tek başlarını mücadele eden biri Kıbrıslıtürk, biri Kıbrıslırum iki kadını onurlandırıyoruz dememiz abartma değil, onların çalışmalarının gerçekçi bir şekilde dillendirmektir. Onlar kimilerinin çıkarlarına göre eklektik bir biçimde kullandıkları tarihimizin acı dolu bir parçasında tuhaf eşitlemelere ve karşılaştırmalara girişmeksizin, ister Aşşalı Kıbrıslırum, ister Atlılar veya Sandallarlı Kıbrıslıtürk olsun, kayıp yakınlarının sorularına yanıtlar bulmaya çalıştılar, çalışıyorlar.

Dostlar,

Kayıplar dramı Kıbrıs’ı ve Kıbrıs halkını bölünmüş bir durumda tutmayı isteyenler tarafından yıllarca istismar edildi. Kıbrısrum milliyetçiliği ve şovenizmi bu cinayetlerin gizli kalmasını istedi. Kimileri yaptıkları konuşmalarda, panellerde direkt olarak, kimileri de dolaylı bir şekilde, çizdikleri karikatürlerde bunun Türkiye’yi ve işgali aklayacağı bahanesini sürekli öne sürdüler. Gerçek olan şudur: onlar kendilerinden farklı olanlara düşmanlığı içeren ideolojilerin ve işlenen cinayetlerin utancının yükünü sırtlarından atmayı istiyorlardı. Diğer yandan, Türk milliyetçiliği ve şovenizmi de sivil Kıbrıslıtürklerin cinayetlerin kurbanları olmalarını vurgulayarak, Türkiye ordusu infazlarla, öldürülenlerin kemiklerinin başka yerlere aktarılmasıyla, toplu mezarlar ve tecavüzlerle barbarlıklarını saklayıp, Kıbrıslıtürklerin güvenliğinin garantisi olmaya devam etmesi gerektiğine ikna etmeyi hedefliyordu.

Sevgül ve Hristina iki toplum arasında karşılıklı anlayışın, gerçek dostluğun yolunun, yurdumuzun kurtuluşu ve yeniden birleşmesi için ortak mücadele yolunun sadece tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla açılabileceğini çok iyi biliyorlar.

Dostlar,

Bir yıl daha alışılmış olanlardan uzak durmayı tercih ederek, kadınların mücadelelerinin örneği olarak fedakârca katkılarını sunan kadınlara vurgu yapmayı seçiyoruz. Herhangi bir karşılık beklemeksiniz hizmetlerini ve katkılarını sunan kadınları görünür kılmayı tercih ediyoruz. Anaları, kardeşleri ve evlatları 45 yıl sonra yakınlarının kemiklerine kavuşturmayı başarmak için çalışan, çabalayan kadınları onore etmeyi tercih ediyoruz.

Sevgül ve Hristina,

Siz üzerinize düşenleri her gün layığıyla, hatta fazlasıyla yapıyorsunuz. Bizim üzerimize düşen görev de sizin çalışmalarınız aracılığıyla Kıbrıs’ın genç nesillerine ilham vermeyi başarmaktır.”

PAZARTESİ DEVAM EDECEK

Bu yazı toplam 1732 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar