1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Huzuru, sevgiyi, iyiliği kanatlarına takmış bir kelebeğin Odysseus Adaları’nı keşfi
Huzuru, sevgiyi, iyiliği kanatlarına takmış bir kelebeğin Odysseus Adaları’nı keşfi

Huzuru, sevgiyi, iyiliği kanatlarına takmış bir kelebeğin Odysseus Adaları’nı keşfi

Gezgin, yazar, şair, yoga eğitmeni, çevirmen, felsefeci, sanatçı Bora Ercan ile Girne Belediyesi Kitap ve Kültür Günleri için geldiği Kıbrıs’ta Hariom Art of Yoga merkezinde verdiği atölye sonrasında sohbet ettik.

A+A-

Murat OBENLER

Gezgin, yazar, şair, yoga eğitmeni, çevirmen, felsefeci, sanatçı diye uzayıp giden bir dolu kimlik ve meslek tanımlamada kullanılan birçok  ünvana sahip olan ve eğitimini aldığı Batı Felsefesi ile yaşantılayarak edindiği Doğu Felsefesi’ni harmanlayarak insanlara sunan Bora Ercan ile Girne Belediyesi Kitap ve Kültür Günleri için geldiği Kıbrıs’ta Hariom Art of Yoga merkezinde verdiği atölye sonrasında sohbet ettik.

Yoga üzerine de birçok kitaplar yazmış ve engin bir bilgi ve deneyime sahip  Bora Ercan ile Akdeniz’in sularına açılarak “Odysseus Adaları-Bir Akdeniz Yolculuğu” kitabı eşliğinde güzel adalara keyifli bir yolculuk yaptık. Aralarında Kıbrıs’ın da bulunduğu bu adalar üzerine sohbet ederken benzer özellikleri yanısıra farklı kokuları ,farklı karakterleri ,farklı kültür yapıları olan ekosistemlerde büyük bir tur attık.

Kıvrılan köy yollarından geçip sakin koylara çıkan, tepede bir manastırdan veya kaleden bakarak Akdeniz’in ve Ege’nin rengarenk ufuk çizgilerinde kaybolan, kutsal zeytin ağaçlarının altından geçerek bir köy tavernasına ulaşan, adanın yerli halklarının yaptıkları güzel yemeklerin kokularının peşine düşerek misafirperver adalıların talvarlı evlerinde sonlanan, yollarda tanışılan kişilerle birer bardak şarap veya kahve eşliğinde arkadaşlık ve dostluğa evrilen,küçük ve dar sokaklardan,rengarenk boyanan ada evlerinin arasından bisikletle geçerek bir tepedeki ağaçların gölgesinde dinlenmeye uzanan  islomaniac sohbetin sizleri de içine çekeceğine inanıyorum.

“Her adanın zaten kendine özgü bir karakteri, bir kültürü var. Adalar beni mıknatıs gibi çekiyor”

Bu kitabınızda geçmişinizden izler, günümüze ait tespitler,paylaşımlar ve geleceğe ait ruhsal pusulalar var, ama yine de zamandan ve mekandan bağımsız olarak okunabilecek çok renkli ve çeşitli bir yolculuğu içeriyor. İsterseniz bir kuş bakışı yakın coğrafyamızdaki adalara inişe geçelim ve Odysseus Adaları’nı keşfe başlayalım.

Bora Ercan: Aslında bu kitapta iki kavram öne çıkıyor. Birincisi islomania yani adatutkusu,adalara dair karşı konulamaz bir çekilim. Bazı arkadaşlarda da islofobia yani adadan korkma var. Ben islomania tarafındayım ve adalar beni mıknatıs gibi çekiyor. Coğrafik yapısıyla, yıllar yılı orada biriken kültürüyle, yalıtılmışlığıyla... Her adanın zaten kendine özgü bir karakteri, bir kültürü var. Sadece Ege ve Akdeniz adaları değil, buzul adalar, göllerin ortasındaki adalar, tropik adalar hepsi ilgi alanım. İkinci olarak da adaları klişelerden uzak bireysel deneyimler, izlenimler, tarih, edebiyat ve sinemayla bağlantılı olarak anlatıyorum.

“Akdeniz dünyada üzerine en çok yazı yazılmış olan denizdir.”

Odysseus Adaları’nın daha uzakta hissedemediğimiz,gidip göremediğimiz adalardan ne farkı var? Nedir bunları bir başlık altında toplamanızın altzeminini oluşturan bütünsel kimlik,karakter?

Kitabın adı Odysseus Adaları-Bir Akdeniz Yolculuğu. Akdeniz dünyada üzerine en çok yazı yazılmış olan denizdir. Alfabe, deniz yolculukları, Tanrıların yayılması, bugünkü inanç sistemleri,akla ilk gelen Akdeniz etkileri. Bir de Akdenizliyseniz o deniz sizi diğerlerinden daha çok çeker.

“Kıbrıs denince hemen akla sanki insansız bir stratejik kara parçası geliyor. Bir yere oranın yerleşik insanlarını düşünerek bakmak gerek.”

Akdeniz adalarındaki yolculuğumuza dair bu röportaj ne tütecek acaba? Biraz zeytin,biraz kekik,biraz yasemin biraz üzüm biraz da portakal mı acaba?

Türkiye insanı için Ege ve Akdeniz adalarının hep bir sorunla anılma gibi bir yapısı var. 1999 depreminden sonra Yunanistan ve Türkiye ilişkileri yumuşadı ve yakınlaştı. Türkiye kıyısına yakın adalara karşılıklı ziyaretler arttı ve bu da kültürleri,sosyal ilişkileri yakınlaştırdı. Bu iyi anlamda bir kırılma noktası oldu. Toplumlar arası etkileşim,iletişim arttı. Nitekim Kıbrıs’ta da kapılar açıldıktan sonra birkaç küçük vaka dışında ciddi bir olay yaşanmadı bildiğim kadarıyla. Siyasilerin söylemi toplumları birbirinden uzaklaştırma üzerine kurulu ne yazık ki. Türkiye’de, kendileriyle ortak geçmişleri olan,ortak coğrafyaları paylaşmış,ortak kültürler oluşturmuş toplumların bu birbirine benzerliğine şaşıran bir anlayış hakim. Kıbrıs ile ilgili de Türkiye’deki siyasetin hamaseti ve medyanın da yönlendirmesiyle bana üzüntü veren algılar oluştu. Bir yere oranın yerleşik insanlarını düşünerek bakmak gerek. Kıbrıs denince hemen akla sanki insansız bir stratejik kara parçası geliyor ve paylaşılamıyor, ya da paylaşılırken çok canlar yanıyor.

Ben sizin geçmişle ilgili yolculuğa dair ilginizin nasıl başladığını merak ediyorum. Bu yoğun yolculuk sevdanız sizi Evliya Çelebi modeli çağdaş bir seyyah olarak da tanımlamamıza olanak sağlıyor.

Her şey hayalle başladı. Maddi nedenler, orasının başka bir ülke olması ve o dönem için “düşman” olan bir ülke olması nedeniyle oralara gitme ihtimali olmayan bir durumdan söz ediyoruz. Gördüğün yere gidememek çok garip. Ben de hayaller kuruyordum. Olanaklar yarattım ve bu hayalimi gerçeğe dönüştürme imkanı yakaladım. Şimdi insanlar internet üzerinden de farklı coğrafyaları keşfedebilirler ama deneyim olmaksızın bir eksiklik olarak kalır bu. O zamanlar kendi dürtülerim ile hayal gücümü birleştirerek bu yolu açtım.

Adalara kaçmak hep güzel duygularla ifade ediler,adalara sürülmek ise hep bir izolasyon ve hapsedilmeyi çağrıştırır. Adaların insanlar,toplumlar,ülke tarihlerinde iyi ve kötü anılan yanları vardır.

Yunanistan bir sürü insanı (çoğunluğu komünist) adalara sürdü.İkarya adası hala daha sadece komünistlerin yaşadığı bir adadır. Thomas Moore’un Ütopyası bir adadır. İbn Tufeyl’in mükemmel eseri Hayy bin Yakzan da adada geçer ki Thomas Moore’un ilhamı olan kitaptır. Ulaşılması zor adalar da vardır. Oralar için kaçmak denilebilir. Çok yalıtık, ücra yerler.

img-1502.jpg

“Yogada çok laf yoktur, sessizlik vardır, tam ada sessizliği ”

Yoga konuşmayacağız dedik ama bu adalar yolculuğu aslında bir yoga yolculuğu da olur.

Adalar arası yolculuklar çalkantılı denizde mide tutmasına karşı tabii yoga iyi gelir. Bir de yogada çok laf yoktur, sessizlik vardır, tam ada sessizliği diyelim.Yunanistan malum bir turizm ülkesi ve bazı adalara çok fazla talep var. Oraları turizm üzerinden (balayı adası Santorini, parti adası Mikonos vs.)tasarımladılar. İnsanların hiç bilmediği de birçok ada var. Haftada sadece bir geminin uğradığı 50-100 nüfuslu adalar. Bir de üzerinde keçilerin yaşadığı kayalıklar vardır. Koskoca iki ülke o kayalık kime aittir üzerinden milliyetçilik yarışına giriyorlar. Ne kadar üzüntü verici. Yani bir kayalık için it dalaşına ne gerek var. Komşunla iyi geçinmeye bak. Tabi dünyada silah üretiliyorsa ve satılıyorsa o silahlar bir şekilde tüketilme ihtiyacı doğuyor. Silaha yatırım yapanların tersine sağlığa,iyiliğe,mutluluğa yatırım yapmalıyız.
Türkiye üç tarafı denizle çevrili olmasına rağmen bütünüyle bir deniz kültürü değil. Yeni yeni gelişmeler var, ama kültürlerin değişmesi yüzlerce yıllık bir süreçtir. Yunanistan deniz kültürü üzerine birçok şey inşa etmiş. Yunanlıların Odysseus’u  var,bizim yok. Ege denizinin içinde İkarya, Girit denizlerini barındırıyor.

Adaların melez kimliği, karakteri üzerine biraz konuşabilir miyiz?

Her adada ayrı bir yapı vardır.  Mesela Kıbrıs,Akdeniz’in 3. büyük adası ve bir ucundan diğerine arabayla 6 saatte gidilir. Kaş’ın karşısındaki Meis’de (Kastellorissa’da) yol bile yok denebilir, o kadar küçük ama bir dönem 18 bin kişi yaşıyordu ama çoğu gerek deprem gerekse savaşlar nedeniyle yurtdışına, özellikle Avustralya’ya göç ettiler. Kıbrıs’ta da dönem dönem bu göçler yaşandı. Herhalde ada dışında yaşayan Kıbrıslı sayısı adadakinden daha çoktur. Çok daha geçmişe baktığımızda adalar bir arada yaşama kültürünün olduğu yerler olarak görülüyor.

Kitapta “Günbatımından,rüzgardan,denizden kardeş adalar” demişsiniz. Bu bende neredeyse görünmez bir iple birbirine bağlı, birbirine dokunan hatta konuşan adalar fikrini uyandırıyor.

Benim yaşadığım Datça’dan Bozburun’a doğrudan gidemezsin çünkü arada Simi’ye rastlarsınız.O kadar yakın ki eskiden barış gününde her iki taraftan yüzerek ortada buluşulurdu. 2500 yıl öncesine baktığımızda oralarda bazı şehir devletleri vardı. Güneybatı Anadolu’da,Rodos’tan üç şehir devleti, Kos, Bodrum ve Datça da beraber Hexapolis diye bir şehir devletini oluşturmuştur. Aradaki deniz ayırmaz, bilakis bağlar.

“İnsan ‘iyi’ ne yapabileceğini düşünmeli.Nefret söylemlerinin silah üreticileri dışında kimseye bir faydası yok.

Dualite de adaların karakterinde var. Siz kitapta kötülük,çirkinlikler değil de iyilik,güzellik yanını anlatıyorsunuz.
Hepsi içiçe olmuş ama insanın yaşayacağı sınırlı bir ömrü var ve bilinçli olarak yaşadığınız sınırlı zamanı neye vereceksiniz? Oturup onlar bize şunu yaptı, bunu yaptı diye düşünmek yerine sen ‘iyi’ ne yapıyorsunu düşünmek lazım. Mesela en son ne zaman bir ağaç diktik? Nefret söylemlerinin silah üreticileri dışında kimseye bir faydası yok.

“Yolculuk ve öteki senin hayattaki konumunu sorgulanması için bir vesiledir.”

Siz evde değil de hep yolda olmayı seçtiniz? Nasıl bir şeydir yolda olmak? Onlarca çeşit araçla onlarca çeşit şekilde hareket ettiniz...
Ötekiyle karşılaşmak aslında yolda olmak. 1990 başlarında ilk kez Kıbrıs’a gelme fikri oluştu ve Ankara’dan Taşucu’na otobüsle gittik. Taşucu ile 6-7 saatlik gemi yolculuğu ile Girne’ye geldik. Araba kiralayarak en uç noktalara kadar gittik. Öteki ile karşılaşmıştık, çünkü yolculuk ve öteki senin hayattaki konumunu sorgulanması için bir vesiledir. O zaman ben Türkiyeli olduğumu Kıbrıslılardan duymuştum. Bu Türkiyelilik mevzusu Türkiye’de uzun yıllardır farklı mecralarda hep tartışılır.

“Büyük ve/veya büyümeye çalışan iktidar yapıları, toplumlara acıdan başka birşey bırakmadı”

Röportajı Kıbrıs’ta yapıyoruz diye midir laf sürekli Kıbrıs’a geliyor. Adanın enerjisi mi yüksek,çekim gücü müdür acaba?
Aslında Akdeniz,Amerika kıtasının ilgi odağı olmasıyla 1500’ler,1600’ler gibi gözden düşmüştü. Deniz ticareti o taraflara kayınca Akdeniz cazibesini yitirdi ve adeta terkedilmiş bir yer halini aldı. Sanayi Devrimi’nden sonra İngiltere’nin dünyaya yayılma,Hindistan’a ulaşma gibi politikalarına paralel olarak Süveyş Kanalı’nın açılması ile bugüne kadar gelen çözülemeyen problem de başlamış oluyor. Büyük iktidar yapılarının, büyümeye çalışan iktidar yapılarının, toplumlara acıdan başka birşey bırakmadığını söyleyebiliriz.

img-1503.jpg

“Barışta, iyilikte, dostlukta ısrarcı olmalıyız...”

Kıbrıs, Akdeniz’de küçük bir ada ama burada yaşananlar bu adanın yerlilerine yaşatılanlar çok fazla sanki de.

Burdan bir sonuç çıkaracak olursak artık tamam, çekilen acılar yetti. Kıbrıslıların aile travmalarını kazımaya kalksak ne kadar acı dolu şey çıkacağını tahmin bile edemiyorum. Her ailede mazlum da var,zalim de olabilir. Barışta, iyilikte, dostlukta ısrarcı olmaktan başka aklıma bir şey gelmiyor.

“Adaları yaşayanlar anlamlandırıyorlar.Oralardaki güven duygusunu çok seviyorum.”

Adalarla ilgili birçok imgeler de oluştu.

Türkçeye Latin kökenli dillerden geçmiş olan izole (yalıtım) kelimesi island ile ilişkilidir. Adaların kendi içlerinde birer mikro klima var aslında. Örneğin Kuzey Ege’de Samotıraki(Semadirek) kadar yeşil bir ada bulamazsınız.Kocaman çınar ormanlarıyla doludur.Volkanik de olan,şelalelerle dolu bu adada  büyüleniyorsunuz. Oradaki adalılar diğerlerine göre daha canlı insanlar. Limni adası (şair Niyazi Mısri’nin sürüldüğü ada), Leonard Cohen’in yaşadığı Hidra adası var ya da Durrell’ın Korfusu, Rodos’u adaların sürgün yeri olduğu kadar sanat yönünü de bize anlatır. Tabii Giritli Kazancakis’i de burada anmalıyız. Adaları yaşayanlar anlamlandırıyorlar. Güven duygusunu çok seviyorum. Tabi ki adalarda hep bir karşıtlık yaratma mümkün ama bunca yıl benim başıma adalarda olumsuz hiçbirşey gelmedi. Eski gelenekler hala daha devam ediyor ve insanlar kapılarını açık bırakıyor, anahtarları da üstünde. Tabii maalesef yanlış politikalar sonucu son dönemde Türkiye kıyılarına yakın olan adalarda bu değişiyor.

 

“Adalıların denizle ilişkisi kültürün her alanına,karaktere,davranışa da yansır.”

Adalılarla deniz arasında her gün farklı bir biçimde yaşanan aşk ilişkisi de yok mudur?

Kesinlikle var. Bu ilişki kültürün her alanına,karaktere,davranışa da yansır. Hatta yemeğe de yansır. Akdeniz’de adalılar eti seviyorlar,balıkla araları öyle çok iyi değil,zamanında denize çıkmak da, balıkçılık da kolay bir iş değildi. İnsanlar(çoğunlukla orada kalan yaşlı nüfus)adaların dağ köylerinde kendi evlerine bakıyorlar,boyuyorlar, evlerinin önlerini temizliyorlar ve bir nevi kendi kendilerine yetiyorlar. Şehirde biz belediyeden kapının önünde temizlik bekliyoruz. 
Adalarda çok hızlı gitmeye de gerek yok.Nereye yetişeceksin ki. Son yıllarda çıkan Yavaş Şehirler (Cittaslow) gecikmiş bile insanlık için.
“İnsan deniz gibidir” diyerek insanın sudan oluşan akışkan yapısına vurgu yapıyorum. İnsanın halleri de deniz gibi dalgalı olabiliyor.

“Adanın kendisi bir aşk zaten. Aşık ol, aşkı yaşa kardeşim,niye savaşıyorsun ki.”

Aşk ve ada ilişkisine bakacak olursak birbirini tamamlayan iki parça gibi duruyor.

Adanın kendisi bir aşk zaten. İnsanın kendi içiyle ilgili bir durum bu ve sen bu enerjiyi nereye yönlendiriyorsun. Aşık ol ve aşkı yaşa kardeşim,niye savaşıyorsun ki. Kıbrıs ve aşkla ilgili mitolojik külliyat kalındır.Pygmalion, Afrodit/Venüs gibi imgelerle dolu Kıbrıs. Dostum Ergenç Korkmazel’in düğünü vesilesiyle Baf’a gitme şansım oldu ve gerçekten Afrodit’in enerjisi hissediliyordu. Ardı arkası kesilmeyen  turistik geziler,adak adayanlar,fotoğraf çekenler,hatıra eşya alanlar, ilan-ı aşk edenler hep Afrodit’in orayla ilişkilendirmesinden doğdu.

“Zeytin her şeyiyle Akdenizli ve Kıbrıs için insan olmayan kişiliktir. Zeytin bir kültürel mirastır ve yok edilemez.”

Kutsal ağaç zeytin adalara kök salıyor ve insan tarafından katledilmezse o adaya ve adalılara birçok fayda sağlıyor,doğurdukça doğuruyor.

Doğanın öyle mucizevi bir yapısı var ki oranın insanı gibi bitkisi de orayla bir ilişki kuruyor.  O ilişki olmasa onca yıl boyunca o insanlar orada yaşam sürdüremez. Zeytin meyvesiyle,yağıyla,sağlık için(ilaç niyetine kullanılıyor), dini bir ritüel olarak(kuru zeytin dalı tütüterek dini bir ritüelde hammadde olarak) kullanıyor, böylece insanlara şifa oluyor. Zeytinyağı gerçekten bir mucize.  Her kültürün insanı o yörenin bitkiyle bir ekosistem kuruyor. Zeytin herşeyiyle Akdenizli. Bu denizin ortak kültürü. Zeytinler Kıbrıs için insan olmayan kişilik(non-humanperson) kategorisindedir.Zeytin bir kültürel mirastır ve yok edilemez.  Bir zeytin ağacına karşı yaptığın bir kötülük(bir dalını bile koparmak) insana yapılmış gibi cezalandırılmak zorundadır. Zeytin ağaçlarının kişiliği vardır. Zeytin tanrısal bir ağaçtır ve her türlü zor doğa şartına karşı yaşamını sürdürmeyi başarmıştır. Eski dönemlerde sulu tarım yapmak da zor olduğu için zeytinler kendileri hayatta kalıyorlar. İnsan geçici,zeytin kalıcıdır.

img-1555.jpg

“Akdenizliler hayattan keyif almayı seviyorlar”

Akdenizliler oyun oynamayı neden bu kadar çok seviyorlar?
Hayattan keyif almayı seviyorlar. Hayatın zorluklarına karşı senin verdiğin cevap/karşılık nedir? İçine kapanıp kendine mi kahrediyorsun yoksa başka bir duruşla mı karşılık veriyorsun? Onlar hüzünle karışık neşeyle bakıyor hayata.

“Theo günümüzün Aristofanes, Euripides ve Homerleri’nden biri idi”

Sinemanın Yunanistan’dan çıkan büyük ismi Theo Angelopoulos’u da sormak isterim. Zeytinlerin adalara etkileri gibi dünya sinemasına çok müthiş eserler vermiş bir Akdenizli. O da yolculukları filmleriyle anlatmayı çok seven bir sanatçıydı.

Balkan coğrafyası göçlerin çok fazla yaşandığı bir bölge. İnsanlık dramları, çocuklar,kadınlar hayatlarını kaybettiler. Angelopoulos birçok yere dokunuyor. Destansı bir sineması vardı. Onun yaşamasına izin vermediler ve şaibeli bir şekilde hayatını kaybetti. Günümüzün Aristofanes, Euripides ve Homerleri’nden biri de Theo idi. Bir yönetmen film çekim esnasında motor tarafından ezilir mi? Bu size normal ve sıradan bir kaza gibi görünüyor mu? 

Kıbrıs'ta en çok neyi özlüyorsunuz?

Ben tabi ki İngiltere’de ev arkadaşlarımın Kıbrıslı olacağını ve onların benim hayatımda hep kardeşlik boyutunda olacağını bilemezdim. Kıbrıslı dostlarımla birçok şey paylaşabiliyorum.
Bir de yıllar önce burada başka arkadaşlar eğitmenlik programı yapmamı istediler ve kısmet yine beni adaya getirdi. O ekipten bir arkadaşım olan Özlem Var, Girne’de Hariom Art of Yoga diye bir yer açtı. Alternatif bir yaşam alanı yarattı. Dostlarımı özlüyorum. Dostum Gürgenç babasının mirastan bana da pay vereceği söylüyor.Adada çok güzel dostluklarım var.

“Hem yoga hem de adada elinizdekiyle yetinerek mutlu olmak durumundasınız”

Yoga ve adaların da dinginlik,kendini dinleme, meditatif özellikler bağlamında da benzerlikleri olduğunu düşünenlerdenim.

Su kültürü,deniz kültürü ile bağlantılı. Hindistan da,İndus da öyle bir yerdir. Özlem ve Yena’nın açtığı bu alternatif yaşam alanında da kendimi dinliyorum,adalarda da dinliyorum. Her ikisi de dinginlik yaratıyor çünkü Epiküryen bir bakışla her ikisinde de elinizdekiyle yetinerek mutlu olmak durumundasınız.

Bir sürü eğitim verdiniz,kitap yazdınız,yolculuk yaptınız.Bugünlerde nelerle uğraşıyorsunuz?

Artık eğitim işlerinde eskisi kadar aktif değilim. Türkiye’de eril iktidarlar hep sonuna kadar başta kendileri olsun isterler, yerlerini devretmezler kolay kolay. Ben meslektaşlarıma devrediyorum, bakın Kıbrıs’ta ne iyi hocalar var…
Yenilikten,enerjiden, bilgiden bilgiye aktarımla bu sürecin devamından yanayım. Artık kendimle uğraşıyorum. Yaz,kış yüzüyorum. Eskisine göre daha çok okuyorum, kitaplara yöneldim, felsefe kitaplarına. Eski Yunanca öğreniyorum bir yandan, bir yandan da kendi yogamı sürdürüyorum. İnternette yayınlanan www.ilerihaber.com ve www.soninsan.com adlı yayınlarda da yazıyorum. Kıbrıs’ta yayımlanan Duvardaki Delik’in son sayısında da bir yazım var.

 

“Türkiye’nin Kıbrıs’ı yavru olarak nitelemesi ayıp bir durumdur. Kabul edilemez bir söylemdir.”

Son olarak bir şey eklemek istermisiniz?

Aslında arada söyleyecektim ama son kısmetmiş. Türkiye’nin Kıbrıs’ı yavru olarak nitelemesi ayıp bir durumdur. Kabul edilemez bir söylemdir. Kimse kimseye böyle büyüklenemez. Bir de “Kıbrıslılar Türkiyelileri sevmez” söylemi vardır. Sanki Türkiyeliler birbirlerini çok seviyormuş gibi.

Kısa...Kısa... Kısa... Kısa

Hanya.....Anneanne

Odysseus...... Macera

Korfu..... salet ve selvi

Mendirek.....korumak

Deniz... Sonsuzluktan bir sonsuzluk

Ada.... Çekilim

Eşek.... Güzel göz

Ütopya.... Yaşıyor

Nergiz.... Sosyal medyanın yanlış yorumu

Mülkiyet... Hırsızlık

Özgürlük ... Yaşasın

Huzur... İsyanda

Yol... Bitmez

Akdeniz... Bizim deniz

Afrodit.... Bizim Afrodit

Kolokas...Pişirmeyi beceremediğim yemek

Yasemin.... Tütmek

 

Bir şiirle bu yolculuk sohbetine şimdilik son vermek istesem ne dersiniz?

Boşluk, At ve Ağaç

 

                                                       Ergenç için

At rüyadır, ama hangi yıldızın uykusunda

Gökyüzünün son noktasıysa mavi

Ağaç Hades'in gözleri, gölge diyarların nefesi dallarında

Kyparissos'un bitmeyen hüznüdür Servi

Boşluğa sarılırsan boşluk da sana sarılır

Yapraklar kanattır, incirse sevişmenin terli tadı

Bu haber toplam 2182 defa okunmuştur
Etiketler :