İç işlerine müdahale ve ironi
Büyükelçi Akça, ülkeye gelir gelmez bizim iç meselelerimizle ilgili laflar etmişti.
O zaman Başbakan kendisine 'acemi büyükelçi' demişti.
Öyle anlaşılıyor ki bu geçen süre içinde Sayın Akça haddini bilmeyi öğrenememiş.
Siz bir diplomatsınız, içeriğine tam vakıf olmadığınız, tüm detaylarını bilmediğiniz bir meseleden dolayı, nasıl bir ülkenin içişleriyle ilgili, sistemiyle ilgili ahkam kesersiniz?
Bu hakkı size kim veriyor? Netice itibariyle bu Kıbrıs’ın iç meselesidir.
Biz Sayın Akça’yı kendi sınırları ve hudutları içinde kalmaya davet ediyoruz.
Bunu hoş karşılamadığımızı, kınadığımızı, ayıpladığımızı ifade ediyorum.
Bir kez daha söylüyorum Sayın Büyükelçi haddini bilmelidir.
Yukarıda Akça yazan yerlere Ricciardone, Kıbrıs yazan yerlere Türkiye yazın ve yeniden okuyun lütfen.
Bu sözler önceki gün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından sarf edildi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin, AKP’nin önüne geleni hapse atmasını eleştiren sözlerinin üzerine söylendi.
Ne kadar da haklı Sayın Çelik. Ne de güzel söylemiş di mi?
Duygularımıza tercüman oldu, eminim istemeden.
----
Uğur Kantar
19 yaşında çıktı evinden ve Kıbrıs’a geldi.
Zorunlu askerlik, zorunlu silah, zorunlu nöbet için.
Yine de doğuya gidip PKK ile savaşmayacağı ve insan öldürmeyeceği için şanslıydı.
Günler geçiyor, arkadaşlıklar kuruyor, evine döneceği günü hayal ediyordu.
Güzel rüyalar gördüğü bir gecenin sabahında içtimaya geç kaldığı gerekçesiyle ‘disko’ cezası aldı.
7 ‘güncük’ karanlık, daracık bir hücrede kalıp çıkacaktı, cezasının bitimine saatler kala şeytan birilerini dürttü ve iki gardiyan Uğur’u öldüresiye dövdü. Üç gün boyunca hiç yemek ve su vermeden güneşin altında bekletti.
Ve sonunda Uğur, askeri helikopterle GATA'ya kaldırıldı. 22 gün kaldığı komadan çıkamayarak öldü.
Oysa Uğur o gece güzel rüyalar görmüştü. Evine dönecek, annesine, sevgilisine sarılacaktı, anılarını anlatacaktı.
Ertesi gün iki gardiyan tutuklanarak olay temize çıkarılmak istendi. Sanki komutanların izni olmadan böyle bir şey olabilirmiş gibi kurum yine aklandı, tüm suç iki psikopat gardiyana kaldı.
Geçtiğimiz gün dava ile ilgili gelişme oldu. 22 tanığın gözü önünde yapılan işkence Askeri Yargıtay tarafından kabul edilmedi.
Sanıkların, ‘astına kötü muamelede bulunarak ölüme neden olma suçu’ndan yargılanmasına karar verildi. Yani en fazla 10 yıl. Sivil mahkemenin yargılamasına da izin verilmedi çünkü ucunda müebbet hapis ‘riski’ vardı.
İşkence suçuna prim veren bu karar da Türk adaletinin insan yaşamına verdiği önemi bir kez daha ortaya koydu.
-----
Temiz ölüm
Geçen hafta Cibuti’deki Amerikan üssünden söz etmiştik. Bugün ise ABD’nin Batı Afrika’da yeni bir üs edinme çabasından söz edeceğiz.
Ama bu üs bildik klasik üslerden değil. Yani Niger’de olması beklenen bu üste uçaklar, toplar, tanklar, füzeler ya da nükleer bombalar olmayacak.
Bu üste yalnızca pilotsuz casus uçakları olacak. Hani ABD’nin geçen yıl PKK’ye karşı kullanılmak amacıyla Türkiye’ye verdiği uçaklardan...
Adı Predator. Türkçesi; İnsansız Hava Aracı…
Pilotsuz uzun süre havada kalan bu uçaklar hem gözetliyor hem de vuruyor. ABD’nin sürekli geliştirdiği bu küçük uçaklar artık 3-4 küçük ama etkileyici füze taşıyor ve belirdiği hedefleri tam isabet ile vuruyor.
ABD son yıllarda bu uçakları Afganistan, Pakistan, Irak, Somali ve Yemen’de sıkça kullandı ve Kaide ile Taliban lider ve yöneticilerinden birçoğunu öldürdü.
Aynı şeyi İsrail de yaptı. İsrail son yıllarda öldürdüğü Hamas, Cihad ya da El-Fetih lider ve militanlarının büyük bölümünü bu uçaklarla öldürdü.
ABD; geçen hafta Fransız işgaline uğrayan Mali’nin komşusu Niger’de yerleştireceği onlarca Predator’la o bölgedeki radikal İslamcı örgütlerin peşine düşecek. Hem de çok ucuz maliyetli operasyonlarla. Çünkü bir adet F-5 savaş uçağı parası ile 1000 adet Predator üretiliyormuş.
Üstelik daha sessiz, küçük ve pilotsuz. Böylece ölen ve öldüren insanların vicdan azabını da hiç kimse duymayacak!
Anlayacağınız ABD insan hakları örgütlerine karşı önceden önlem alıyor! Yakında tepenizde derinde bir vızıltı duyarsanız biliniz ki bu uçaklar adadaki İngiliz üslerine de yerleştirilmiştir.
-----
Çalıntı deve!
Fransa ‘radikal İslamcıları yok etmek için’ Mali’yi işgal etti. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande de işgali kutlamak için bu ülkeye gitti.
Ülkenin yöneticileri de Hollande’i onure etmek içine gelenekler gereği ona genç, beyaz ve sempatik bir deve hediye ettiler.
Ancak hediye törenini televizyonda gören Tuvareg Kabilesi mensubu köylü Abdülkerim, “Bu deve benimdir ve kısa bir süre önce çalınmıştı” diye yetkililere başvurdu.
Savaştan kaçarak komşu ülke Moritanya sınırında bir kampta yaşayan Abdülkerim, “Ya deveyi verin ya da parasını isterim” deyince işler iyice karıştı. Çünkü deve, Sosyalist Hollande ile birlikte Paris’e uçmuştu.
Neyse ki uzun zaman geçmeden ve çalıntı deve konusu Hollande’ın kulağına gitmeden Fransızlar deveyi geri gönderdi.
Çünkü Afrika çölünün sıcağına alışık genç bir devenin Paris’in soğuğuna uyum sağlaması imkansızdı. Üstelik deve Fransızların yaptığı gibi ısınmak için şarap da içmiyordu.
E Müslüman ülkenin devesi sonuçta!
----
YOLDA BULDUKLARIM
Nazlı Ballı
Bir otelde çalışıyor. Antalya’dan gelmiş. “Ama Kıbrıs daha iyi” diyor.
Amerikalı Sierra’dan bahsettik. Kayıp turistti artık ölü turist oldu hani.
Türkiye’de işlenen kadın cinayetlerinin şimdilik en ünlüsü.
İstanbul’da kalenin dibinde ölü bulundu. Hikayesi hala yazılıyor...
“Amerikan gazeteleri işin içinde uyuşturucu olduğunu yazdı” dedim.
Hıncal Uluçvari bir tonda, “Eeee işte su testisi suyolunda kırılıyor” dedi.
Bunu söyleyen bir kadındı.
Erkek olsa arabadan aşağıya atardım zaten!
------
Eşek peyniri
Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ın yakınında bir köyde ilginç bir çiftlik kurulmuş. Çiftliğin sahibi Boris Sdaniç dünyanın en pahalı peynirini ürettiklerini söylüyor. Hem de eşek sütünden. Bir kilogram süt 100 Euro, peynirin kilosu ise 300 -500 Euro arasında. İşin sırrı ise eşek sütünün yararında. Hücre yenileyici ve doku güçlendirici maddeler barındırıyormuş. Boris’e göre eski Mısır ve Latin Amerika uygarlıklarında eşek sütü bolca tüketilmiş. Kleopatra ve Nefertiti de güzelliklerini eşek sütüne borçluymuş. Biz de dünyaca ünlü Karpaz eşeklerinden nasıl kurtuluruz diye düşünüp duralım!