1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. İçimin kayıp mevsimleri
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

İçimin kayıp mevsimleri

A+A-

En değerli hazinemizdir “zaman.”
Senede bir üflediğimiz mumun, telaşla uçuşan dumanı gibi göz yaşartarak kayboluyor.
Avuçlarımızın içine yuvalanan kuş, kalbimize örülen koza, belleğimizden havalanan tırtıl gibi...
Uçuyor ya...
Ve öylece bakıyoruz uzaktan...
“Ne vakit gitmiş onca yolu!..”
“Ne zaman konmuş baharlara...”

Kayboluyoruz kuytularımızda...

***

Ne sanmıştın yani, birileri gelecek ve sana tüm hayallerini bir tepsi içerisinde sunacak, öyle mi?
Olmayacak bu...
O kadar cömert değil hayat...
Bunu daha iyi anlayabilsen ve zamanın en şaşmaz hazinen olduğunu görebilseydin eğer, şimdi ılık ninnilerle uyutacaktın, gözlerindeki denizi...

***

Biliyorum, mantığın ile arzuların arasında yitiriyorsun, en önemli hazineni... Baskıladığın arzular, avutmuyor günlerini....
Montaigne “Aşk dediğimiz” der,
“arzulanan tada susamaktan başka nedir...”
Nedir hayat, aşktan başka...
Ve o susuzluk var ya o susuzluk, bil ki hiç bitmedi, bitmez asla...
Sen açmazsan eğer içinin çeşmelerini...
- “Ne sanmıştın yani...”

***

Biliyor musun dertleştiğim okur...
Çok ‘yıkıntılar’ altında kalacağız...
Çok ‘sarmaşıklar’ üstünde...
Nice “yarım” soluyacağız...
Ama yine de buğulanacak camlar...
Hep o ‘denge’ aranacak...
Bir yanda heveslerimiz duracak...
Bir yanda yüreğimizin yettikleri...

***

En değerli hazinemiz, zaman...
Bir kırlangıcın konduğu su birikintisi...
İçilecek...
Ve bitecek...
Bir anda...
O bir avuç suda yıkanmak da var, yüzünü sınamak da...

***

Şimdi, arzuların tasında duruyor, içimin kayıp mevsimleri...
Yıkanmak istiyorum...
Sesin, sessizlikleri kemiriyor...
Bil ki anılar yetmeyecek...
“Keşke”ler çıkacak sandığından...
Son sözü onlar söyleyecek...


‘Çiş’ meselesi

 

Hasan abi (Kahvecioğlu),
6 yaşındaki torunu Lefkoşa’daki Terranova mağazasında tuvalete alınmadı ve çişini yapamadı diye, fena öfkelenmiş...
Ledra caddesinde meşhur Starbucks’a girmiştik, tuvalet sormaya... “Kahve almalısınız” demişlerdi... Ve yazar kasadan çıkan fişin üzerinde “şifre” vardı. Bu şifreyi, tuvaletin kapısındaki elektronik alana girdiğiniz zaman tuvaletin kapıları size açılıyordu.

***

“Bu ne cüret” diyor Hasan abi...
“Belediye ceza kesmeyecek mi?”
Sosyal medya, biraz da, “ben sana gününü gösteririm” mantığı ile kullanılıyor ya... Yüz yüze gelmeden...
Ama Hasan abi gazetecilik kökenli...
En azından işletmeciye sorabilirdi...
Mağaza sahibi Esin Esmen “İşe yeni başlayan bir çalışanın yapmış olduğu hata” diyor zaten... Yani “kasti faul” yok ortada!
Çok merak ediyorum ayrıca, belediye, tıpkı “park yeri izin” süreçlerinde olduğu gibi “para almak” dışında, böylesi meselelerin pratiğiyle ilgili ne yaptı?

***

Esin Esmen’i yakından tanırım, hiçbir çıkar ilişkim de yoktur. Bunu yazmak zorunda kalmam da ayrıca acı verici...
Ama bu dostumuz, ülkede sayıları çok da olmayan yürekli yatırımcılardan biri... İyi bilirim, nasıl tırnaklarıya kazımış....
Çok insana iş imkanı sunuyor.
Ve güneye üç-dört mağaza açacak kadar ileri görüşlü...
Böylesi yatırımcıları korumamız gerekiyor, torunlarımız kadar...

***

Girne’de “denize bokların aktığı” bir manzaradan sonra Lefkoşa’da 6 yaşındaki çocuğumuz işeyecek tuvalet bulamamış diye tartışıyoruz ya...
Yine de gülümseyebiliriz...
Düşünsenize, turizmin incisinde hem “paralı” plaj, hem de “lağımlı”...


Duygusal

 

Kudret hocanın değerlendirmesini okudum…  Sanırım, ismi konmamış bir “Konfederasyon” önerisi bu... İki ayrı devlet yani…
“Öyle yan yana iyiyiz ha...”

***

“Geçici 10'uncu madde, Yurttaşlık, karar noktalarında söz sahibi olmak” gibi meseleler senelerdir tartışılıyor, öneriliyor, hatta hükümet programlarına dahi yazılıyor ancak pratiğe dönüşemiyor…
Yine de söylenmiş...
“Rehineliğimiz” inceden anlatılmış böylece...
Mülkiyet ve toprak defomuzun yakınından geçilmiş, sessiz sedadız...
“Alınmış, kalınmıştır” sonuçta...
Kıbrıslı Türklerin “gasp ettikleri” konuşulacak değil ya!
“Garanti anlaşması” da çiğnenirse çiğnensin... Toplumu ürkütür böyle gerçekler..
Demiştim, şimdi, elimizde bez, KKTC’nin tozunu alma zamanı, birlikte...

***

Öyle siyaset, polemik değil derdim...
Kimseyi hedef almak, falan da...
“Oy yapan” lafları öğrendim...
Memleketin nabzını da..
En azından, çıkıyor, anlatıyor Özersay hocam, vesile oluyor, içimi döküyorum.

***

“Yönetimi paylaşmaya hazır olmadığı ortada” deniliyor, Kıbrıslı Rum liderliği için!
Peki…
Kıbrıslı Türkler hazır mı, “gasp ettiği toprağı” paylaşmaya.
Biri, senelerce kullanılınca “duygusal bağ” oluşuyor!
“Bize” kalıyor…
Peki öteki?
O başka!..
Çıkmazımız burada!


Yok!

img_1560.jpg

Daha önce, meslek kaydı “bulaşıkçı” olan birisi.... “Şoför” kılığında yollara çıkmış, bir ailleyi söndürmüştü, trafikte... Ve onu “ağır vasıta” üzerinde çalıştıran “zavallı” Kıbrıslıya 2 bin TL ceza kesmişlerdi... Tam hakaret gibi...
Bir başka trafik kazası oldu bu kez, yine ölümlü... Şoförün “ehliyeti” de çıkmadı... “Çalışma” izini de...
Ve bu “çürümüş” yapıda, halen “devlet” olduğumuz iddiasındayız...
Her doğana “üniversite” diploması vermek, dağı taşı beton içinde bırakarak “2+1”lere yatırım yapmak, “ganimet” zehrini kana kana içmek ve illaki “mağduru” oynamakla...
Nereye kadar!
“Ah”la “vah”la yaşama dönemi de bitti!
Aptal aptal ölüyoruz, yolda belde şimdi...


haftanın notcukları

-LEFKOŞA’nın serinini de çaldılar en sonunda!

 

-SAĞLIK en iyi örnek... ‘ESKİ’yi sürdürmek inadına... Statüko aşkı...
- Dünyaya dokun, bana dokunma!

 

KUZU güneyde ucuz, TAVUK kuzeyde...
İNSAN hayatı, illaki kuzeyde...

 

-Tüm uzmanlar, en fazla da ‘şeker’e yükleniyor...
En TEHLİKELİ gıda bu...
Madem öyle, niye kanser hastaları yararına etkinlik oldu mu, bol ‘şerbetli’ lokma satılıyor genelde?

Bu yazı toplam 2608 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar