İçimizden Birisi Olarak Sedat Peker
İçimizden Birisi Olarak Sedat Peker | Bilge Azgın, www.yeniduzen.com için yazdı
Televizyonlar ve internet gazeteleri Sedat Peker’in videolarında anlattığı Siyaset ve Mafya ilişkilerini analiz etmekle dolup taşıyor. Siyasi dünya, Peker’in iddia ettiği gibi Soylu, Ağar ve birçok kişiyle olan karmaşık ilişkileri ve geçmişte yapılan yasa dışı faaliyetlerin ifşası üzerine odaklanmış durumda. Hürriyet gazetesi baskını, karakol basması, adam dövdürtmesi, Kutlu Adalı cinayeti, uyuşturucu faaliyetlerindeki ilişkiler haber niteliğinde olup en fazla konuşulan konular arasında.
Sedat Peker kimdir?
Evet, Mafya babası veya organize suç örgütü lideri!
Ancak Sedat Peker kim derken insanlar bu dünyaya geldikten sonra nasıl Sedat Peker kişiliğine dönüşebiliyor sorusunu soruyorum. Sedat Peker kendi ifadesine göre 16 yaşında birtakım ailevi problemlerden dolayı psikiyatra gittiğini söylüyor. 8 ay boyunca marihuana kullandığı dönemlerin o zamanlara rastlaması hiç de şaşırtıcı değil. Birçok insan gibi o da yaşadığı ruhsal acılara kendince bir çare bulmaya çalışıyordu. Şimdilerde ise, yer yer kötü olduğu zamanlarda anti-depresan kullandığını ifade ediyor.
Lakin devlet erkânının, You Tube a koyduğu videoları psikologlara gösterip kendisi hakkında analiz yapmalarına canı sıkılmış. “Ben Freud’dan Maslow’a kadar hepsini okudum. O psikologlar gelsin benim psikoloji hakkında bildiğimin dörtte birini biliyorlarsa bir daha sokağa çıkmayacağım” diyor.
Peker çektiği videoların bir tanesinde, “evet ben biraz megalomanyağım ama baskılayabilirim” dese de, bu baskılama işinde ne derece başarılı olduğu oldukça tartışmalı. Hal böyleyken, aşağıda değineceğimiz yerleşmiş inanç sistemlerine ve hayatı algılayış tarzını irdelemek de oldukça elzem. Zira insanlar bu dünyaya geldikten sonra nasıl Sedat Peker kişiliğine dönüşebiliyor sorusunun cevapları bu hususlarda yatıyor.
Travmalar ve Hayatın Sertleştirdiği Erkek Çocuğu
Sedat Peker kim sorusuna verilebilecek ilk cevap “Benim kızımın bir damla gözyaşı için dünyayı yakarım” bölümlerini anlatırken kendi kendisini ele veriyor. Karısı ve kız çocuklarının evine narkotik köpeklerler girip, onlara silah doğrultup korkuttuklarını anlatan Sedat Peker şunu söylüyor:
“Hiç çocuğa tüfek doğrultulur mu? Hele ki ben, kızımın bir damla gözyaşı için dünyayı yakarım diyen ben, kızımın vücudunda yaralar çıktı. İki gün sonra eve gelebildi. Hastaneye götürdü annesi, doktorlar psikolojik demiş.”
Elbette ki, hem karısı hem de küçük bir çocuk için birdenbire üniformalı insanların eve baskın düzenleyip kendilerine silah doğrultmaları travmatik bir olay. Travmanın etkisinin ne denli zararlı etkisinin olduğunu çocuğunun üzerinde çıkan yaralardan her haliyle belli oluyor. Ardından Peker, erkek çocuğu olsa bu kadar içerlemeyeceğini söylüyor ve sebebini açıklarken de çok ilginç bir cümle sarf ediyor. “Erkek çocuklarıma eziyet etseler diyeceğim ki hayat onları sertleştiriyor. Ama kızlarıma olmaz, görüşeceğiz!”
Savunmasız olan küçük bir çocuk kız değil de erkek olunca durum neden değişsin peki? Olay daha az mı travmatik oluyor?
Ama Peker’e göre erkek çocuklar bu tür travmatik olaylar yaşarlarsa onların psikolojisi bozulmuyor herhalde, dediği gibi “hayat onları sertleştiriyor”. Sadece Peker böyle düşünmüyor birçok farklı toplumda erkek çocuklarının yetiştirilmesi ile ilgili genel geçer kanaat bu yönde! Toplumların hastalanmaya başlaması böyle bir şey işte….
“Sertleştirmek” derken ne demek isteniyor? Erkek çocuğun hayat tarafından “sertleştirilmesi” ne demektir? Çok basit tabirle hayatta sana yapılan acımasızlıklar karşısında, sen de diğer insanlara karşı en az o denli öfke ve kin dolu olup acımasız olmayı öğrenmek, Peker’e göre hayatın “sertleştirme” derslerinden bir tanesi!
SERTLEŞMEK demek “duygusal acı, korku, üzüntü” gibi YUMUŞAK(?) ve HASSAS şeylerden kendi kendimizi hissizleştirerek koparmak ve veya onları bastırarak GÜÇLÜ olmaya çalışmak demek.
Sonuç ne peki?
Peker’in videolarında görüldüğü üzere kendi açısından kendisine yamuk yapıp canını yakan insanlarla makara yapıp onları küçültüp dalga geçerken, hemen ardından da öfke patlaması yaşayan, iki zıt uç arasında ayarı kaçmış radyo sinyali gibi sürekli gidip gelen bir ruh hali. Bu iki zıt uç arasında gidip gelirken yer yer yumruğunu masada tutarak sessizleşmesi, başını öne eğip susması ve derin derin nefesler verirken ifadesiz kalması. Sertleşmenin ve Güçlü olmanın psikolojik bedellerinden bir tanesi bu!
Sedat Peker’in kızının vücudunda yaşadığı travmatik olay sonucunda yaralar çıkmış. Gel gelelim erkek çocukken travmatik olaylar nedeniyle “hayatın sertleştirdiği” Sedat Peker’in yaraları sadece kendi bedeninde durmuyor. Fiziki olarak kemiklerini kırdığı veya kırdırttığı birçok insanın bedeninde de duruyor! Silah ile korkutup tehdit ettiği veya cinayet için azmettirdiği, “oluk oluk kanlarınızı akıtıp duş alacağız” dediği bir sürü insanın ve ailelerinin üzerlerinde de duruyor.
Sürekli Yüceltilen Savaşcı Kahraman Arketipinin Karanlık Yüzü…
Sedat Peker kimdir sorusuna vereceğim ikinci cevap ise kendisi ve mesleği için seçtiği ve topluma kendisini yansıtmak istediği “savaşçı kahraman” arketipinde yatıyor. Peker’in tüm yaptığı yasa dışı işlere ve diğer insanlara yaptığı eziyetlere rağmen, en çok istediği ve önem verdiği şey kendisinin toplum tarafından savaşcı arketipinin olumlu özellikleri ile anılıp hatırlanması.
Savaşcı arketipinin olumlu veya aydınlık tarafının özellikleri “delikanlı”, “mert”, “cesur”, “yiğit”, “sözüne güvenilen”, “onurlu” ve “koruyucu” olarak nitelendirilebilinir. Savaşcılardan beklenen tüm bu özellikler uğruna canlarını ortaya koymalarıdır. Plato, Devlet adlı kitabında devleti koruyanların ruhun thumos özelliğine sahip olması şartını koşmuştur. Thumos Yunancada şan, şeref, onur, zafer gibi birden fazla anlamlara gelse de, aslında savaşcı kahraman arketipinin olumlu yanlarına işaret etmektedir.
Dikkat edilirse Sedat Peker kendisini sürekli “fedai”, “akıncı” olarak tanımlarken, sevmediği veya düşman gördüğü sol cenahta beğendiği veya özdeşlik kurduğu figürler yine savaşcı arketipinde olan Che Guevara veya Franco ya karşı (yenileceklerine bilseler dahi sonuna kadar) savaşan Partizanlar oluyor. Ancak Savaşcı Kahraman arketipinin bir de karanlık tarafı var!
Bu olumsuz özellikler özetle “gaddar”, “zorba”, “zalim”, “insafsız”, ve “vicdansız” olarak nitelendirilebilinir. Birçok savaşcı arketipi olarak toplumsal bellekte anılan ve farklı ideolojik veya etnik gruplar tarafından beğenilen figürler (Stalin, Enver Paşa, Murat Karayılan) bu savaşcı arketipinin aydınlık ve karanlık tarafların farklı oranlarla bir araya gelmiş birleşiminden oluşmaktadır. Ancak Sedat Peker gibi erkek çocukken travmatik olaylara maruz kaldığınızda “hayat beni sertleştirdi” üzerinden kendinize ve hayata bakış açısı geliştirdiyseniz, elbette karanlık taraflarınızı kontrol altında tutmanız pek mümkün olmayacaktır.
Sedat Peker’in karanlık yanlarını her videosunda görmek mümkün. Ancak savaşcı arketipinin olumlu yanları ile anılmak istediği ve düşmanlarıyla ödeşirken onurunu geri kazanmak için çektiği videolarda dahi savaşcı arketipi ile yakından uzakta olmayan şeyleri ifşa ettiği de ortada.
Örneğin Cumhurbaşkanı'nın eşine küfür edenin kemiklerini kırdırtması “namus”, “şeref”, “millet”, ve “vatan” kılıfı altında kendisine siyasi prim ve birçok farklı yönden çıkar sağlamak için yaptırdığı aşikar. Yani iddia ettiği gibi veya kendisinin toplum tarafından anılmasını istediği gibi de sadece “davası”, “namusu”, “şerefi” ve “vatanı” için savaşan birisi de değil.
İlkemiz: Saygı ve Değer için Ez ve Korkut!
Sedat Peker 6’ıncı videosunda çocukluğundan beri hep dua ettiği bir şey olduğunu söyler. O da kendisi öldükten sonra “iyi insanlar tarafından sevgi ve saygıyla anılıp hatırlanmak, kötü insanlar tarafından da korkuyla anılıp hatırlanmak.”
Evet, her türlü suç şebekesinin içinde bulunan insanlar dahi herkes gibi yaşadıkları toplum tarafından sevgi ve saygıyla anılıp hatırlanmak isterler.
Güce tapınma, güçlü olana (milyonları öldürse de) saygı duyup hürmet etmek, saygı duyulmak için güçlü ve korkulan kişi olmak gibi kök inanışlar, bu tür hiyerarşinin katı olduğu toplumların sosyo-kültürel kodlarını oluşturur. Bu anlayış, davranış ve tarz biçimleri sadece suç örgütleri içinde değil, siyaset, aile, iş veya spor dünyasında da göze çarpar. Bir keresinde AKP’ye yakın bir iş insanı bana “Hitler’e saygı duyuyorum, bütün dünyayı korkutup dize getirmiş bir insan” demişti. Daha sonraları, aynı iş insanının ortaklarını nasıl kaba güç ve tehdit ile yıldırıp onları kazıkladığına da şahit oldum. İnsanları gücüyle korkutup öldürüyor diye Hitler’e saygı duyan bir insanın daha farklı davranışlarda bulunması beklenemezdi aslında.
Böyle bir dünyada, saygı, değer ve sevgi görebilmeniz veya kazanabilmeniz için diğer insanları ezip korkutmanız gerekiyor. Güçlü olup başkalarının canını yakacak şekilde tehdit olmadığınızda saygı ve değer bulmak zor. Böyle bir dünyada veya toplumsal inanç algıları içinde sağlıklı bir ruh halinde kalabilmek pek de mümkün değil. Toplumların hastalanması işte böyle birşey! Toplumların hastalanması konusu açılmışken, Sedat Peker için Narsistik Kişilik Bozukluğu, Sosyopat veya Sınır Kişilik Bozukluğu gibi diagnostik terimlerini kullanıp konuyu kapatmak isteyenler olabilir. Ancak sayısı az olmayacak kadar insanın bu dünyaya geldikten sonra yaşamın ilerleyen safhalarında nasıl Sedat Peker kılığına ve kişiliğine dönüşebiliyor sorusuna yoğunlaşmak, bu tür terimleri kullanmaktan çok daha fazla önemli.
İdeolojik Histeri: Türklüğün ve İslam’ın Tüm Dünyaya Hakim Olma İstenci
Yukarıda kısaca ele aldığım üç ana tema bir insanın ve toplumun hastalanması için oldukça yeterli aslında. Bu üç temel hususun üzerine hangi ideolojiyi koyarsanız koyun çok da farklı bir sonuç alınamaz. Ancak Sedat Peker kimdir sorusuna dördüncü ayak olarak Turancı ideolojisini koyduğumuzda çerçeve tamamlanmış olur.
Hayatın sertleştirdiği travmaların üzerine oturtulmuş savaşçı kahraman arketipi ve bu tiplemeden saygı ve değer devşirme iliüzyonu elbette Turancı ideoloji ile oldukça uyumlu bir bütün oluşturuyor. Herhangi bir etnik, dini, ideolojik (veya herhangi bir kolektif) grubun tüm dünyaya hakim ve egemen olma istenci somut olarak ne anlama gelmektedir? Binlerce farklı gruba kendi üstünlüğünü kanıtlamak ve hatta kendi etnik grubunun dışında olan 7 milyar insanı kendi boyunduruğu altına almak demektir. Dünyaya böyle bir lens ve filtreyle bakan insan için sadece tek bir şey mümkündür; o da kendi grubundan olmayanları sürekli düşman olarak görüp onlarla savaşmak ve onlara tahakküm kurmak için bu savaşı kazanmak.
Bu bakış açısı, Sedat Peker’in icra ettiği meslekle de birebir örtüşüyor. O yüzden videolarda en sık söylediği sözler “bu savaşı kazanacağız ulan” veya “yenileceksiniz ulan” kelimeleri oluyor. Sedat Peker “evet ben biraz megalomanyağım ama baskılayabilirim” dese de, bir insanın diğer insanlara bu denli üstünlük kurma çabası içinde olması için kendisini gerçekten çok değersiz ve aşağı hissediyor olması gerek. Elbette, son dönemlerde siyasi sahnede bu denli görünür olması, (Cumhurbaşkanının karısına küfür ettikleri için karakolda adam dövdürtmesi veya Hürriyet gazetesine saldırı düzenleyip Aydın Doğan’ın gazetesini ucuz fiyata satmasını sağlaması), 2015 sonrası Türkiye’de MHP’nin iktidara ortak olup iktidar yapısının şekil değiştirmesiyle de ilinti. Ancak ulus-devletler dünyasında, devlet erkanları bu tür “fedailerle” sık sık dirsek teması içinde olurlar.
Yazıyı bitirmeden önce, Sedat Peker’in Kutlu Adalı cinayetini anlatırken, “şimdi bana yine soracaklar bu kadar zaman biliyordun da niye şimdi açıkladın diye… Lan bırak hepimiz aynıyız işte!” ifadelerini kendi içerisinde nispeten tutarlı bulduğumu söylemeliyim. Zira bu ifadeleri, en azından yaratmaya çalıştığı Savaşcı Kahraman imajı gibi koskoca bir illüzyondan ibaret değil!
Elbette herkes Sedat Peker gibi organize suç örgütü liderliği yapmıyor ancak yukarıda bahsettiğim inanç sistemlerini ve hayatı algılayış tarzlarını benimseyip içselleştiren insanların ve toplumların sayısı hiç de az değil… İnsanların ve toplumların hastalanması işte böyle bir şey!