1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. İçine girdiğimiz süreçte çözüm olmaz veya Türkiye  vermezse toplumsal yok oluş kaçınılmazdır!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

İçine girdiğimiz süreçte çözüm olmaz veya Türkiye  vermezse toplumsal yok oluş kaçınılmazdır!

A+A-

Yani arada iyi haberleri gelmiyor değil ama Covid 19’un ne zaman biteceği hatta bitip bitmeyeceği hiç net değil…
Ve bu konuda bizim KKTC’mizin ne yapabileceği de ciddi şüpheler içeriyor!
Turist açısından demek istedim!
Nasıl turist getireceğiz, hangi uçaklarla, hangi “yasal” tedbirlerle falan!
İster misiniz, “güvenliğimizi” kabul etmeyip bizi İstanbullarda süründürdükleri gibi, bir de Covid tedbirlerimizi falan kabul etmesinler?
Olur mu olur!

-*-*-

Bu konuda girdim meseleye ama asıl yazmak istediğim nedir biliyor musunuz?
Önümüzdeki haftadan itibaren bizleri çok kötü haberler bekliyor!
Çok ciddi bir süre, turizm gelirimiz olmayacak!
Olsa bile hiçbir şeye yetmeyecek.

-*-*-

Küçük ve orta ölçekli işletmeler, esnaf ciddi sıkıntı yaşamak üzeredir…
Neden?
Çünkü asgari ücreti ödeseler bile primlerini ödeyemeyecekler!
“Küçük” ya, daha ne kadar küçülüp de maçı idare edecekler, belli değil!

-*-*-

Çok kişi işsiz kalabilir mi?
Kalacak…
Ve kalıyor da…

-*-*-

Sterlin ve Euro üzerinden borcu olanlar mı?
Bu insanlara yalan söylendi; bu insanlara bazı partiler umut verdi…
Hiçbir hükümet, kişilerin, bankalarla ya da finans kurumlarıyla yaptıkları özel borçlarına müdahale edemez, etmez!
Üzgünüm ama döviz borcu olanlar, ki bunlardan biri de şahsımdır, çok zorlanacak…
Borç miktarı ve taksit ödemeleri yüksekse, “müthiş” kelimesi ile açıklamak istediğim gelişmeler yaşanacak.
Medyum veya ekonomi uzmanı olmaya gerek yok kardeşim!
5 kazanıp, 2 ödüyorsaydın ve zor idare ediyorsaydın; şimdi 6 kazanıp 9 ödeyemeyeceksin!

-*-*-

Kaldı ki, mutfak masrafları artacak…
Akaryakıt harcaması yükselecek…
Gazdı, okuldu, harçlıktı derken, herkes zoru görecek…
Ama hepsinden önemlisi, elektrik ücretleri, ciddi artış yaşayacak.
95 kuruşa satılan elektriğin iki yıldan bu yana maliyetinin 3 TL’ye yakın olması, popülizm adına da hiç zam yapılmaması, yakın bir gelecekte gördüğümüz ve göreceğimiz en büyük kazık modeli olarak kapımıza dayanacak!
Sadece kapıya dayanmakla kalmayacak tabii ki!

-*-*-

Bitirilemeyen yollar mı?
Girne ve Güzelyurt’ta yarım kalan hastaneler mi?
Lefkoşa’ya her TC’den gelen misafirimizin vaat ettiği yeni genel hastane mi?
Bilemiyorum…

-*-*-

Efendim, tek maddi kaynak şansımız var…
Türkiye!
Orası da zorda!
Ancak ne kadar zorda olursa olsun, bizim derdimize ilaç olabilecek maddi kaynak, Türkiye’nin dev sıkıntılarının yanında, devede kulak bile değildir…
Ama, bunun başka türlü sıkıntıları vardır…
Tam anlamıyla Türkiye’ye teslim olmak gibi…

-*-*-

Kayseri ziyaretinin veya benzer ziyaretlerin, yukarıda sadece bir kısmını saydığım dertlerimize ilaç olma şansı var mı?
Yoktur!
Mütekabiliyet açısından, son derece aşağılayıcı bu ve benzer ziyaretler, boşa masraf dışında başka hiçbir işe yaramıyor.

-*-*-

Ve bu boşa masraftan yola çıkarak şunu belirtmek istiyorum; her türlü şatafat, her türlü tören, her türlü saçma hamasi harcamanın ciddi anlamda kesilmesi gereken bir döneme girdiğimizi umarım bol keseden savurmayı alışkanlık haline getirmişlerimiz de anlar…

-*-*-

Evet, KKTC ahalisini 1974 sonrasındaki her türlü ama en başta da siyasi başarısızlıkların bedelini ödemek adına, gerçekten “müthiş” günler beklemektedir!
Umarım yanılırım!

-*-*-

Çözüm mü?
“Derhal, hemen Kıbrıs sorununun çözümü!”…
Gerisi mi?
“Beklentim, çözüm olmazsa, çözüm bulunmazsa, Türkiye vermezse; kişisel iflasların, siyasi iflasla birleşip, toplu yok oluştur!”…

-*-*-

Bunu ben mi söyledim?
Yoooook, Mayıs 2018’de Ersin Tatar bizzat bana söylemişti…
Demişti ki, “… Türkiye’de faiz politikası bu şekilde gitmemeli…”
Ve bugünkü kadar olmasa da o günlerde de döviz krizi vardı ve Tatar yine uyarmıştı ki, “… Bugünkü mevcut döviz şartlarında, zam ve fiyat artışları kaçınılmazdır…”
Ve Tatar, o dönemde, Kıbrıs Postası için gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Türkiye’ye de şu mesajı vermişti:
“… Buranın desteklenmesi lazım”…

-*-*-

Haaa şimdi, o zaman söylediklerini söyleyemeyebilir, korkar, çekinir ama durum, o günkünden çok daha kötüdür ve Türkiye’nin ya Kıbrıs sorununun çözümüne destek olması ya da Tatar’ın “burası” dediği KKTC’yi maddi anlamda ve ciddi miktarlarla desteklemesi şarttır. 

 


Onların tek derdi “tik”!

Oğlum üniversiteyi bitirdi…
Ülkeye döndü…
Bir yıl kadar Malta’da şansını denedi…
Şimdi yine buralarda…
Zorlama yok…
“Sen nasıl istersen ama bence gitme, diren” dedim…
Master eğitimine başlayacak ve zorlayacak… 
“Bir de iş bulursa”; şansını uzakta aramayacak…

-*-*-

Ama kızım Londra’da…
Master eğitimini de tamamladı…
“Neden ve nasıl döneyim?” diye sordu.
Boynum bükük!
Ne diyeyim ki!
“İyi çalışana her yer vatan” falan ve de filan dedim, geçiştirdim…

-*-*-

Bizim kültürde, çocuklarımızın göçü en üzücü olaydır…
Elbette bundan kurtulmak lazım…
Doğrudur, dert etmemek lazım…

-*-*-

Ama bir yandan da, sahte devleti sahte vatandaşlarla dolduranların “tik” kavgasını görmüyor muyum?
Tepem daha da atıyor!

-*-*-

Kıbrıslılar göçe zorlanırken, ülke insanı tükenmeye doğru hızla ilerlerken, UBP’nin dinazorları, bir birilerini nasıl “tik”lemediklerinin kavgasıyla uğraşıyor!
“Yuh” dışında inanın ağzımda daha çok kelime var ama neyse… 

 


ssss-004.jpg

Tarih 21 Mayıs 2018… Ersin Tatar muhalif bir vekil… Kendisiyle gerçekten son derece muhteşem saptamalarla dolu bir söyleşi yapmıştım… O zamanla bu zaman çok benzerlikler içeriyor. Hatta içinde bulunduğumuz zaman, o zamana göre çok daha kötü… Yani “ekonomik durum daha büyük korku veriyor”… Bunu söyleyebilir mi? Çok zor! Neyse, Kayseri’den bize pastırma getirsin yeter… Uçakla geçerken de Torosları havadan görüntülesin, sağlığımıza dikkat etmemizi tembihlesin, başka bir şeye gerek yok…

Bu yazı toplam 2047 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar