1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. İçinizdeki kartal olma ateşi hiç sönmesin
Serhat İncirli

Serhat İncirli

İçinizdeki kartal olma ateşi hiç sönmesin

A+A-

Bu yazıyı internetten aldım...
Kime ait olduğu üzerinde yazılı değildi...
İzinsiz almış yani çalmış gibi olmak istemem, çok özür dilerim ama muhteşem bir yazı...
Birlikte okuyalım mı?

-*-*-

Dört tavuk, bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çalarlar.
Yumurtayı kümese getirdiklerinde, diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşünürler.
Zaman geçer, yumurtayı getirenler de unuturlar, onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğuna inanırlar.
Günün birinde kuluçkaya yatan bir tavuğun altındaki o yumurta kırılır.
İçinden simsiyah kanatlı, ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıkar.
Herkes şaşkın, mutludur; böylesini ilk defa görmüşlerdir.

-*-*-

Anne tavuk, yavrusuna dersler vermeye başlar: "Bak yavrum, yerden bulduğun böceği şöyle ye! Arpayı buğdayı böyle ye!."
Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretir yavrusuna; tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da..
Büyük yumurtadan çıkan ilginç gagalı yavru tavuk, annesinin her söylediğini yapmakta, büyüdükçe de güzelleşmektedir. Oldukça uzun kanatları vardır. Diğer tavuklar onun kanatlarına kıskançlıkla bakmaktadır.

-*-*-

Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken yavrunun gözü, gökyüzünde çoook yukarılarda süzülerek ihtişamla uçan başka bir canlıya ilişir.
"Anne bu ne?" diye sorar.
Anne tavuk;
"Ha o mu? O kartal yavrum, kuşların padişahı."
"Ne de güzel uçuyor!.." deyip iç geçirir yavru tavuk.
"Evet yavrum. Ama sen sakın ona özenme! Asla onun gibi olamazsın. Senden önce baban, deden, amcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadı. Sen bir tavuksun ve bir tavuk gibi yaşamalısın."
O günden sonra küçük tavuk, ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çeker ve her defasında, "Keşke ben de bir kartal olup uçabilseydim." diye hayıflanır.
Ve bir gün siyah uzun kanatlı büyük tavuk, ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gider. Onu bir tavuk gibi defnederler.
Oysa ölen bir kartaldır.

-*-*-

Etienne de La Boétie "Gönüllü Kulluk" kitabında der ki:
"Eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak özgürlüğü hiç tanımadığı, görüp bilmediği için pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir."
Bilinçsiz ailelerin ve iktidar baskısı altındaki toplumların çocukları kulluk, kölelik düzeni içinde büyütülüp eğitilirler. Siyasi iktidarlar en küçük bir eleştiriye, protesto gösterisine tahammül edemezler; onlar gibi düşünmeyenler suçludur, haindir.
Ve bizim gibi ülkelerde din insanları tavuk yapmak için kullanılır. Din adına, dini eğitim ile insanlar cahil bırakılır, tavuklukları dinin gereğiymiş gibi belletilir,
itaat eden, sorgulamayan, esir, bağnaz, bilime inanmayan, dini için ölen, öldüren tavuklar yetiştirilir ve toplum sömürülür. Ama bu yetiştiriciler kendi çocuklarını asla tavuk yapmazlar, onlar birer kartaldır.

-*-*-

Tavuklaşan toplum asla siyasal iktidarı eleştirmeye yönelik herhangi bir eyleme kalkışamazlar. Böyle bir eylemin gerektirdiği özgün düşünceden, özgür iradeden yoksundurlar. Kurulu düzeni sevip benimserler ve sürdürdükleri yaşamın dışında başka yaşam biçimleri olduğunun ya da olabileceğinin farkına bile varamazlar.
Oysa insanların, içinde bulundukları durumu doğal karşılayıp benimsememeleri, hep daha iyiyi, daha güzeli amaçlamaları için onlara belli değerler, onur, erdem gibi insani davranış kalıpları aşılamak gerekir. Çünkü bilimsel ve özgür düşünen, aklını öne çıkaran, sorgulayan, gerektiğinde hesap soran bireylerin oluşturduğu toplumların geleceği çok daha güven içinde olacaktır.
Bu gönüllü kulluğun yok edilmesi, özgür bireylerin yetiştirilmesi yine yönetenlerin elindedir. Yani KİŞİLER, isterlerse kartal, isterlerse tavuk olarak yetiştirilirler.
AİLELER; kartal yetiştirmek isterler...
DÜNYAYI YÖNETENLER ise; kartallara düşmandır; daima tavuk beslemek isterler..
İÇİNİZDEKİ KARTAL OLMA ATEŞİ HİÇ SÖNMESİN. 
“FİKİR HÜR OLMAZSA; BEDEN TUTSAKTIR.”

 

Devlet dairelerine işi düşenlere Allah sabır versin

Bu yazı da bana ait değil…
Doç.Dr. Ahmet Terzioğlu’na ait…
Evet, bugün bana ait olmayan iki yazı hazırladım…
Çünkü Güney Kıbrıs’ta bir üniversitede, Amerika’dan gelen bir grup öğrenci ve hocaları, “Kıbrıs meselesini bir de Kıbrıslı Türk’ten dinleyelim” demişler…
Hem hazırlık yapmam lazımdı hem de Güney’e gitmem gerekiyordu.
Tembellik etmedim anlayacağınız, sadece zaman sıkıntısı…
Ama her iki “çalıntı yazı” bence muhteşemdi…

-*-*-

Birlikte okuyalım
Zavallı memleketim...
Bu ülkede devlet dairesine işi düşüp de sinir olmadan işini yapabilen var mı?
Aralık sonuna doğru bir tebligat geldi... 70 km ile gitmem gerekirken 87 ile gidiyormuşum. Yazıyı aldım. Ödemenin son günü pazar gününe denk geldiği için, dün, yani Cuma günü ödemek için Lefkoşa Polis Müdürlüğüne gittim.. Ödeme yerine evrakı ve kimliğimi verdim. Ehliyet istediler. Hep yanımda taşıdığım için elimi cebine attım, tüm banka kartları, kimlikler, hatta TC ehliyetim var, KKTC ehliyetim yok. Arabaya gidip çantamı karıştırdım yok. 
"Ben ödemek için geldim, bugün ödemezsem ceza iki katına çıkacak, vardır bir yolu" dedim. Dediler ki "Karşıdan bir yazı alın kaybettiğinize dair, sonra vergi dairesine gidin. Ehliyet bölümüne müracaat edin. Ordan verecekleri yazı ile gelin, ödemeyi yapın".

-*-*-

Karşı masaya gittim, "form doldurun" dediler. Doldurdum. "Şimdi de kimlik kartı fotokopisi ve 21.5 TL'lik damga pulu getirin" dediler. "Nereden bulacağım?" dedim. "Karşıdaki büfeden" dediler.
Onu da yaptım, evraklarımı aldılar, önce "saat 14.00’te gelin yazınızı alın" dediler. Sonra içeriden birisi çıktı, "bugün olmaz yarın gelin" dedi. Derdimi anlatmaya çalıştım. Anlatamadım. Sonra bütün bu konuşmalara şahit olan oradaki bir polis memuru yanıma geldi, sorunu anlattım. Amirine gidip konuştu ve görevi olmamasına rağmen yazımı kendisi hazırladı. Kendisine çok teşekkür ediyorum..
Yazıyı alıp yürüyerek vergi dairesine gittim. Birisine ne yapmam gerektiğini sordum. Polisin yazısı ile birlikte oradaki formu doldurmam ve bir de fotoğraf getirmem gerektiği söylendi. 

-*-*-

Yürüyerek arabaya gittim, bu kez araba ile vergi dairesine döndüm. Çantamdaki fotoğraflardan bir tane aldım, formu doldurdum ilk danıştığım görevliye gittim. Dedi ki "bu foto biometrik. Olmaz. Biz vesikalık istiyoruz"... Sinirle dışarıya çıktım, oradaki satıcı yol gösterdi. Bir kırtasiyeciye gittim, biometrik fotoğrafı küçülterek vesikalık haline getirdi. Geri döndüm, aynı görevli, "tamam, şimdi sıra numarası al ve para yatır" dedi. Sıra numarası aldım, bekledim, parayı yatırdım. Bir kağıt verdiler. Ehliyetimi bir ay sonra alacakmışım. O yazı ile Lefkoşa Polis Müdürlüğü’ne döndüm. Trafik cezası yatırılan vezne kapalı. "Ne yapacağım?" dedim, bir kat üstte de yatırabilirmişim.
Çıktım, yatırdım. 
Devlete 500 TL ödemek için çekmediğim sıkıntı kalmadı. 
Bir daha 50 kilometreden daha hızlı gitmem. Trafik tıkanırsa tıkansın. 
Devlet dairelerine işi düşenlere Allah sabır versin.

dr-ahmet.jpg

Omorfolular Ankara’da... Fırat, Tayfun, Dr. Ahmet ve ben... Sene mi? Yok yahu Dr. Ahmet bize estetik falan yapmadı, evet işi o ama bu resim çekildiğinde hepimiz süttük... Sene 1985 veya 86...

Bu yazı toplam 3015 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar