1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. İdare Ede Ede Kaybolan İrade Ya da Mutsuz Bilinç ve Kıbrıslı Türkler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

İdare Ede Ede Kaybolan İrade Ya da Mutsuz Bilinç ve Kıbrıslı Türkler

A+A-

Modern dünyada bir kalabalığı topluma dönüştüren şey, kolektif iradedir. Modernite öncesinde kalabalıklarda kolektif irade yoktur. İrade ve iktidar seçilmemiş bir otoriteye aittir.

Demokratik toplumlarda kolektif irade bir toplumun bütün kesimleri ve kurumları ile kamusal alanda yapılan özgür istişareyle oluşur.

Bütün modern toplumlar, şu ya da bu biçimde kolektif irade toplumları olmak zorundadırlar. Çünkü modern dünyada ne Tanrı ve Kader, ne de Monark ve Padişah var... Toplumlar kendi kaderlerini kendi ellerine almak zorundadırlar...

Demokratik toplumlarda irade, kamusal alanda şeffaf istişare ve demokratik katılımla oluşur dedik.

Demokratik olmayan toplumlarda ise durum bambaşkadır.

Örneğin Vesayet rejimlerinde kolektif iradeyi temsil ettiğini ileri süren “Vasi” toplumu yönlendirir. Aydınlanmış Despotlar da öyle... Aydınlanmamışlar da...

Bu rejimlerde Otorite kendisinde halk adına ve halka rağmen davranma yetkisini görür.

Bir sömürge, asla bir irade toplumu olamaz. Çünkü kendi kaderine kendisi hükmedemez. Tam da bu yüzden, anti-kolonyal mücadeleler aynı zamanda self-determinasyon hareketleridir...

Kıbrıs Türk toplumu, tarihsel nedenlerden ötürü modern zamanlarda tam bir irade toplumuna dönüşemedi. Yani, örgütlü ve özgür olarak kendi belirlediği bir amaca yönelemedi.

 

İradesini, Kolonyalist Britanya ile Türkiye’ye teslim etti.

Bunun nedeni, kendisinden çok daha güçlü olan Kıbrıs Rum toplumu karşısında öznelik kapasitesinin düşük olması ve algıladığı tehditle baş etme kaygısıydı.

Gerçekten de, önce kolonyalistlerin, daha sonra da Türkiye’nin desteği ile toplumun kısmen de olsa eyleyen fail olma konumu güçlendirdi. Fakat öznelik kapasitesi dışarıya karşı, yani Kıbrıs Rum toplumuna karşı güçlendi.

Başka türlü söylersek, Kıbrıs Türk toplumu bir “Karşı Özne” olarak yapılandırıldı ve Kıbrıslı Rumlara karşı seferber oldu/edildi.

Fakat Karşı-Özne, “Kendisi için Özne” olamadı...

Yani varlığı, Rumlar karşısında güçlendirildi ama bunu gerçekleştiren güçler karşısında güçsüz kaldı.

Başka türlü söylersek, “Ötekine” karşı bir dereceye kadar etkin hale getirilen Kıbrıslı Türkler, kendilerini ilgilendiren konularda bağımsız bir iradeye sahip olamadılar.

Kıbrıs Türk toplumu böylesi bir tarihsel arka plandan gelerek, bir dönüm noktası olan 1974’e geldi. 

İdare ede ede kaybolan İrade başlığı altında inceleyeceğimiz konu ve dönem, esas itibarıyla 1974 sonrasını kapsıyor.

1974 Sonrası dönemde, ki ben buna 1974-Düzeni diyorum, idare edilen nedir ve bu neden iradenin kaybolmasına yol açmıştır?

Öncelikle 1974-Düzeninin bazı özelliklerine dikkat çekelim.

1974-Düzeni, savaş yoluyla ve gayrı-meşru olarak bölünün Kıbrıs’ın kuzeyine Kıbrıslı Türklerin iskan edilmesiyle kuruldu. Kurucu otorite, garantörlük anlaşmasını ihlal eden garantör Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’ta “yeni bir nizam” kurdu.

Bu yapıyı idare etmek, burada yönetmekten söz etmiyorum, yönetirmiş gibi yapmak, Kıbrıs Türk toplumunun lider kadrosuna düştü. Hemen hemen hepsi de Türk milliyetçisi olan liderlik kadrosunun başında Rauf Denktaş vardı.  

Bu yapı içinde Kıbrıslı Türklerin Öznelik kaybına uğraması kaçınılmazdı. Çünkü ne içeride ne de dışarıda egemenlik icra eden bir Özne olmadığı gibi, özneleşme kapasitesini güçlendirmesinin somut koşulları da yoktu.

Her şeyden önce, Kıbrıslı Türkler siyasi bir varlık olarak tanınmıyorlardı.

Ayrıca, şu da bir gerçektir ki, oluşturulan yapı karşısında o kadar güçsüzdüler ki, özne olarak varlıkları giderek iyice silikleşiyordu.

Örneğin, daha 1989 yılın Paşalar Papazlar adlı kitabımın önsözünde, bu düzenin Kıbrıslı Türkleri “Hiçleştirdiğini” yazmıştım. Çünkü düzenin işleyişi ile Kıbrıslı Türklerin özneleşmesi ters orantılıydı. Kıbrıs Türk toplumu güçlü bir otorite karşısında güçsüz bir özne olarak vardı ve bu orantısızlık Öznenin oluşumunu engelliyordu. Kıbrıs’ın kuzeyinde öyle bir makro-yapı oluşmuştu ki, neredeyse toplumun iradesinden bağımsız olarak işliyordu.

Bu düzene iradesi ile katkı koyan iç güçler elbette vardı.Yani, düzeni yönetirmiş gibi yapanlardan söz ediyorum.

Bunların başında kuşkusuz Rauf Denktaş ve bilumum “anavatan milliyetçisi” gelir...

Fakat burada çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum: Rauf Denktaş ve Kıbrıs Türk Sağının örgütlü gücü, yönetirmiş gibi yapıyordu ama mış-gibi yapmıyordu. Yani, ne kendini, ne de başkalarını aldatmaya yönelmiyordu.

Kendileri açısında sahici ve tutarlı idiler. Çünkü  Rauf Denktaş ve arkadaşlarının anlayışında Kıbrıslı Türkler Türkiye’den ayrı bir Özne olamazdı. O Türkiye’den ayrı, otonom bir Kıbrıs Türk toplumunun “hiçleşeceğinden” korkuyordu...

Rauf Denktaş gibi anavatan milliyetçilerinin izlediği politika, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumların karşısında bir Karşı-Özne olmaya devam etmesiydi. Bir bakıma, 1974-öncesini 1974’ten sonra da sürdürmekti bu ve bunu yaparken, Kıbrıslı Türklerin Türk ulusu içinde erimeleri, onun için bir kayıp sayılmazdı.

Altını yeniden çizelim: Rauf Denktaş “mış gibi” yapmıyordu. Kıbrıslı Türklerin Özne olamayacağına sahiden inanıyordu. Günümüzde Kıbrıs Türk Sağı da mış gibi yapmıyor. UBP kendisini, Türkiye’nin Kıbrıs’taki diaspora örgütü gibi sunuyor.

 

Mış Gibi Yapmak Muhalefete Düştü

Mış-Gibi yapmak, ya da gerçek anlamda İdare-i Maslahatçılık daha sonraları ortaya çıktı.

Anavatan-milliyetçiliğinden koparak mikro Kıbrıs Tük milliyetçiliğine yönelenler veya Sol gelenekten zihinsel bir kopuşla Kıbrıs Türk milliyetçiliğini benimseyen bazı çevreler başlattı Mış-Gibi yapmayı...

Bu politika en açık ifadesini “Evimizin İçini Temizlemek” sloganında buldu... 

Türkiye’nin dayatmacı tutumuna ve Rauf Denktaş’ın otantik, sahici ama bir o kadar da Kıbrıs Türk toplumunu yoksunlaştıran politikasına karşı yükselen Kıbrıs Türk milliyetçiliği, KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabileceğini ve Kıbrıslı Türklerin kendi iradeleriyle kendi evlerinin efendisi olabileceğini dillendirmeye başladı.

Bu politika, zaman içinde bazı Sol çevrelerde de kabul gördü. Biraz romantik bir kimlik hareketi, biraz da bir barış hareketi olarak gelişen geleneksel Kıbrıs Türk Solu, Kıbrıslı Türkleri 1974-Düzeninden çıkarıp/kurtarıp, Kıbrıs ülkesinin bütününde Özne kılmak istiyordu... Birleşik Federal Kıbrıs ülküsü, bir bakıma, Kıbrıslı Türkleri Özne kılacak bir projeydi. Benzer biçimde, toplumun demokratikleşmesi yönünde ortaya konan çabalar da aynı amaca hizmet ediyordu.

Fakat nesnel yapı, özneyi cılızlaştıran engelleyici bir yapı olduğu için, Kıbrıs Türk Solu önemli zorluklarla karşı karşıya geldi. Bu zorluklar Solun bazı kesimlerinde istenç ve irade kaybına yol açtı. Bu nedenle Mış gibi Yapmak ve İdare Etmek kervanına bazı solcular da katıldı.

Bir yandan bağımsız Özneymiş gibi yapmak, diğer yandan 1974-Düzeni içinde ilerleme sağlamak için gerçekten çabalamak, öte yandan da durumu idare etmek gibi bir ortam oluştu.

Bu durum bazı Sol çevrelerde, zaman içinde sürekli ve tutarlı bir şekilde kurulan kişilik/karakterden uzaklaşmaya yol açtı. Böylece, kamusal alandaki sözler, eylemler ve tutumları arasında BÜTÜNLÜK bozuldu.


HAFTAYA: “Zihinsel Arazi Temizliği” ve “Mutsuz Bilinç”

Bu yazı toplam 2868 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar