
"İhale düzeni değişmeli"
Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, Kanal SİM’de Haber Toplantısı programına katıldı, Lapta’ya ‘kumarhane ve marinalı otel’ ihalesinden; özet jet skandalına, tutuklandığı olaydan; Simon Aykut davasına kadar, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
YENİDÜZEN
Mert Özdağ ve Ertuğrul Senova’nın hazırlayıp sunduğu Haber Toplantısı programına katılan Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, Yeşil Barış Hareketi’nin (YBH), Lapta - Alsancak - Çamlıbel Belediyesi’ne (LAÇ) karşı açtığı "kumarhane ve marinalı otel" ihalesi davasına ilişkin sürecin hukuka uygun yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Mahkemenin ihaleyi durdurmasının bulgulara dayandığını belirten Gürcafer, marina projesinin ÇED raporu ve imar planlarıyla desteklenmesi gerektiğini ifade etti. Başbakan’ın gerekirse yasa değişikliği yapılacağı yönündeki açıklamasına karşı çıkarak, çözümün yasal değişiklik değil, sürecin doğru yönetilmesi olduğunu söyledi. Ayrıca, kamu ihalelerinde sürekli sorun yaşanmasının nedeninin mevcut yasaların eksiklikleri ve hükümet değişiklikleri olduğunu dile getiren Gürcafer, uluslararası firmaların ülkeye kazandırılması için sürecin şeffaf ve kurallara uygun işletilmesi gerektiğini belirtti.
‘Jet Skandalı’ olayında yaşananlarla ilgili ilk kez açıklama yapan Gürcafer, "Bu firma Alanya merkezli. O uçakta gelen 8 kişiden 2’si Atlı Grubu’nun mühendisi, diğeri ise müdürdü. Ben onlarla görüştüm ama diğerlerini bilmiyorum” diye konuştu, Gürcafer PCR testlerinin yapılmadığı için olayın çok büyüdüğünü söyledi. Gürcafer, “Oysa bu firma kendi başına gelmedi, devletin davetiyle geldi" şeklinde konuştu.
“Öncelikle projenin hazırlanması, ardından ÇED raporunun tamamlanması gerekir”
Gürcafer, bir ihale açılacaksa bunun Kamu İhale Yasası’na uygun şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini belirterek, "Mahkeme bu konuda muhakkak bulgulara rastladı ki ihaleyi durdurdu. İkinci dikkat edilmesi gereken mesele ise buraya marina yapılıp yapılamayacağı ya da nasıl yapılacağıdır. Bu da imar planlarıyla alakalıdır. Plan çalışmalarında 'buraya marina yapılması uygundur' kararı verildi mi, bilmiyorum. Öncelikle projenin hazırlanması, ardından ÇED raporunun tamamlanması gerekir. Bu ihale, belediyeler birleşmeden önceydi. Eğer belediye bu projeyi gerçekleştirmeyi düşündüyse, bugüne kadar neden bir ÇED raporu çıkarmadı?" sorusunu sordu.
Sürecin doğru yönetilmesi gerektiğine vurgu yapan Gürcafer, "Önce proje hazırlanır, ardından çevresel ve imar açısından gerekli onaylar alınır, daha sonra ihale açılır. Kazanan firma, havacılık ve turizm alanında dev bir firmadır ve ülkemize kazandırılması önemli. Ancak ne kadar büyük bir firma olursa olsun, buradaki yasaları ihlal edemez. Eksikliğin firmadan mı yoksa belediyeden mi kaynaklandığını bilmiyorum ama süreç çok şık olmadı. Bu konuda çok dikkatli olunmalı çünkü bunlar toplumun hassas olduğu konular" ifadelerini kullandı.
“Bizde genellikle 'kervan yolda düzülür' mantığı hakim”
Başbakanın "kumarhane ve marinalı otel ile ilgili ‘gerekirse yasal düzenleme yaparız’ açıklamasına yönelik de değerlendirmelerde bulunan Gürcafer, "Bence yasayı değiştirmeye gerek yoktur. Burada bir uzlaşı zemini yaratılabilir. Örneğin, ÇED raporu şimdi hazırlanır, statik ve mimari çalışma yapılır ve toplumla paylaşılır. Olumsuz noktalar giderilir. Ancak bizde genellikle 'kervan yolda düzülür' mantığı hakim. Oysa işler böyle yürümemeli.” diye konuştu. Kıbrıs’ın güneyinde birçok marina projesinin hayata geçirildiğine ve ekonomik getirilerinin hesaplandığına dikkat çeken Gürcafer, “Biz de benzer bir yaklaşım sergileyebiliriz ama doğru şekilde yapmanın yolları var. Yanlış yöntemlerle hareket etmek, toplumda soru işaretlerine neden olur ve hukuki ihlaller infial yaratır" dedi.
“Mevcut yasalar çağın gerisinde kaldı, boşluklar suistimal ediliyor”
Mert Özdağ’ın, "Neden kamu ihaleleriyle ilgili sürekli sorun yaşıyoruz?" sorusuna da yanıt veren Gürcafer, geçmişte Kamu İhale Tüzüğü’nün sorunsuz işlediğini ancak Kamu İhale Yasası yürürlüğe girdikten ve Rekabet Kurulu oluşturulduktan sonra birçok sorun yaşanmaya başladığını söyledi.
"Yasa yürürlüğe girdikten sonra birçok engel ortaya çıktı ama bu engelleri gidermek için tadilat yapılmadı. Menfaatine ters düşen herkes mahkemeye başvurdu. Ayrıca, 8 ayda bir hükümet değiştiği için bu konulara yönelik uzun vadeli çözümler üretilemiyor" diyen Gürcafer, mevcut yasaların çağın gerisinde kaldığını ve boşlukların suistimal edildiğini vurguladı.
Merkez Bankası ihalesinde yaşanan sorunları da değerlendiren Gürcafer, "Tosunoğlu tutuklandıktan sonra bizim 5 yıldır yapılmasını önerdiğimiz düzenlemeleri şimdi hayata geçirmeye karar verdiler. Bu gibi firmaları doğru şekilde kazanmamız lazım" dedi.
“Jet Skandalı’nda bu firma kendi başına gelmedi, devletin davetiyle geldi”
‘Jet Skandalı’ olayına işaret eden Gürcafer, Anex şirketinin pandemi döneminde Kıbrıs’ın kuzeyine geldiğini hatırlattı. Gürcafer, "Bu firma Alanya merkezli. O uçakta gelen 8 kişiden 2’si Atlı Grubu’nun mühendisi, diğeri ise müdürdü. Ben onlarla görüştüm ama diğerlerini bilmiyorum. O dönemde PCR testinden kaçınılması nedeniyle bir gizem oluştu ve Anex’i de incittik. Oysa bu firma kendi başına gelmedi, devletin davetiyle geldi" şeklinde konuştu.
“Kumpasa ve tuzağa düşürüldüm; sabırla yargı sürecini bekliyorum. Her hafta polise giderim ve dosyam neticelensin diye yalvarıyorum”
Tutuklanma sürecine ilişkin açıklamada bulunan Gürcafer, ‘kumpasa ve tuzağa geldiğini’ öne sürerek, ‘sabırla yargı sürecini beklediğini’ ifade etti. İlgili sürecin sonunda ise suçlu bulunmayacağına ilişkin ‘hiçbir tereddüttü olmadığını’ vurgulayan Gürcafer, şunları söyledi:” Ve dedim ki benim sosyal medya fenomeni vardır, sürekli bu yalan haberleri sürekli ortaya pompalıyor, onunla ilgili benim açtığım bir sürü davalar vardır. O davalardan herhangi birisini bile kazanamazsam istifa edeceğim, kaldı ki benimle ilgili en ufak bir bulgu olur da para cezası dahil bana kesilirse ben bırakıp kalemi gideceğim. Bunu açıkça söyledim. Ancak orada, benimle ilgili ortaya konan 3 şey vardı. Bir, gereğinden fazla işçi getirildi, belge hazırlayıp verdiğimiz söylendi. Bu doğru çıkmadı, çürüdü. İkincisi bir firmamızın, benimle ilgili, ben Çalışma Bakanlığı’na bir yazı yazdıydım, durdurduydum işlemi. Bundan haberim yoktu demiş, o da çürüdü. Üçüncüsü ile bir kadın, ki bu kadın sosyal medya fenomeni arkadaşın ortağıdır. O bana rüşvet vermiş, bununla ilgili belge yok, işlem yok yalnızca bir iddia. 5000 civarı insan var, gelip müteahhitler birliğinde işlem yapar, 4999’dan rüşvet almadık ama o sosyal medya fenomeni arkadaşın ortağından rüşvet aldık diye bir iddia atıldı ortaya.”
Gürcafer, konularla ilgili kendisine dava okunmadığını belirterek, “Ben sürekli polise giderim ve derim ki arkadaşlar benim dosyam neticelendi mi? Ya bana dava okuyun ya da suçun yoktur deyiniz. Her hafta polise giderim ve dosyam neticelensin diye yalvarırım” ifadelerini kullandı. Düzenli olarak dosyasının neticelenmesi adına polise başvuran Gürcafer, taleplerinin karşılığında ise “Daha dosya hazır değildir” cevabını aldığını belirtti. Gürcafer son polise başvurusunda ise oradaki polis amiri tarafından kendisine “Bu hafta sana göndereceğiz” dediğini aktarırken, bu haftanın sonunda da kendisine geri dönüş yapılmazsa Savcılık’a başvuracağını belirterek, “Ben yargılanmak istiyorum” vurgusunda bulundu.
“Birliklerimiz ve ilgili odalar hiçbir zaman karar merci olmadı. Biz izin vermezdik, işçiyi da getiren biz değildik. Bu tamamen bir dezenformasyondur”
Gürcafer, “Bu devletin polisi, bu devletin mahkemesinin kürsüsüne çıkıp yalan söyleyemez” iddiasını ortaya koyarak, polisin mahkeme karşısında yalan söylediğini öne sürerek, insan ticareti olarak çokça kamuoyu gündemine taşınan konuya da değinerek şunları söyledi: “Benim elimde tutanaklar var ve okudum. Eğer ki siz polis olarak bu tutanaklarda doğru olmayan bir şeyi söylemişseniz bu ne olur? Yalan söylemiş olursunuz. Ben bu süreçte ısrarla, yargılanmak istediğimi her fırsatta söylüyorum. Müteahhitler Birliği, Sanayi Odası, Esnaf ve Zanaatkârlar Odası hiçbir zaman karar merciisi olmadı. Biz izin vermezdik, işçiyi da getiren biz değildik. Bu tamamen bir dezenformasyondur. Bizim birliğimizin bir denetim mekanizması vardır, sorgulama mekanizması vardır. Geldiğinde firma, siz bu 50 insanı ne için getiriyorsunuz? diye sorgulamamız vardı. Bu kalktı, kalkınca ise şu manzara ortaya çıktı. Sosyal medya fenomeni arkadaşın ortağı, gider şimdiki müsteşarın yanına, 1 tane KKTC’li çalışanı var, 72 tane yabancı uyruklu çalışanı kendisine onaylar. 15 Ocak 2025’te kurulan şirket, 31 Ocak’ta bütün firmalar iki ay sırada beklerken, aynı gün 72 tane 3. Dünya vatandaşı çalışan getirmesini onaylar. Kime? Bu sosyal medya fenomeni arkadaşımın ortağı kadına. Yine aynı şahıs, isim vermeyeceğim ama polis isterse gelsin bilgileri vereyim. 3 tane KKTC’li çalışanı olan başka bir kişiyle ilgili, 40 tane 3. Dünya uyruklu işçi getirme izni ister, onu da aynı anda kendisine onaylar. İşte bunun için sivil toplumun denetlemesini kaldırmak isterlerdi.”
Rant elde edebilmek için sivil toplumun denetim mekanizmasının ortadan kaldırılmak istendiğini belirten Gürcafer, “Bunu da yaptılar” dedi. Gürcafer, bu konunun yargı sürecinde olduğunu ve daha fazla bir şey söylemek istemediğini belirtirken, “Ama şunu not tutun: Ben bu işten aklanacağım ve o zaman konuşacağım işte. Söyleyeceğim çok şey var ama konu mahkemede olduğu için bu kadarla bitireyim.” İfadelerini kullandı.
“Aykut davası siyasi ve şövenist bir adım. Erhürman’ın grafikleri yükselmeye başladığı zaman böyle bir adım atıldı”
Simon Aykut davasına ilişkin de görüşünü paylaşan Gürcafer, bunun siyasi bir adım olduğunu belirterek, “Tufan Erhürman’ın grafikleri yükselmeye başladığı zaman böyle bir adım atıldı. Ben bunu şovenist bir hareket olarak görüyorum. Aynı zamanda Hristodulidis’in de kendi toplumu içerisinde düşen grafiğini yukarıya çekme çabasıdır. Kendi toplumuna şu mesajı vermeye çalışıyor: ‘Bakın bu konuyla kimse bugüne kadar çaba koymadı, ben ilgileniyorum’ gibi bir tutum. Bu davranışlar yalnızca Kıbrıslı Türklere zarar verir. Ne Türkiye’ye, ne Yunanistan’a ne de Kıbrıslı Rumlara zarar verir. Çünkü inşaat sektöründen evine ekmek götüren on binlerce Kıbrıslı Türk vardır.” dedi.
Gürcafer, bu yaklaşımının Mart’taki görüşme masasının akıbetiyle belirleneceği yönünde değerlendirmede bulunurken, “ilgili masa iyi niyetli olarak ileriye dönük ertelenirse ve ileride başka toplantılar doğuran bir şekle evrilirse çözülecek; ama bu masa devrilirse Kıbrıs’ın güneyi bu konuda daha da agresifleşecek belki etki, tepkiye dönüşecek ve bizi daha da gerecek. Bundan dolayıdır ki ben Mart’taki görüşmeleri çok önemsiyorum. Eğer ki çözüm yönünde adımlar ilerlerse, ben Simon Aykut olayının sonlanacağını düşünüyorum eğer ki iyiye doğru bir gelişme yaşanmazsa bırakın onların sürecini daha fazla tutuklanma olacağını düşünüyorum” İfadelerini kullandı.